Zaferden Mahrumiyete Mazeret Üretmek
- YAZARLAR
- 30 Aralık 2021
İnsan zihni, her yanlış davranışa mazeret üretebilme becerisini gösterir. Bizde mazeret üretme becerisi fazlasıyla mevcuttur.
Girişilen işte başarısız olduğumuzda, hemen “Seferle yükümlüyüz, zafer Allah’ındır” sözü ve benzerleri üzerinden mazur görünmeye çalışıyoruz. Zafer kadar seferin de ancak Allah’ın yaratmasıyla mümkün olduğunu göz ardı ettiğimizden dolayı özeleştiri yaparak yeniden hazırlık yapıp tekrar denemek yerine, hak ettiğimiz sonucu (haşa) Allah’ın engellediğini ve “insanın çalışarak hak ettiğini fazlasıyla verme vaadinde (Ankebût suresi, 29:7) durmadığını söyleme hadsizliğimizi fark edemiyoruz.
Bu anlayışla yaptığımız önemli bir yanlışlık, bilgi ve beceri donanımımızı gözden geçirip onu geliştirme yolunu tıkamış olmamızdır. Âdeta mevcut donanımımızı nihai imkânımız olarak kabul etmiş oluyoruz. Haliyle; elde etmek istediğimiz iyiyi istemekten aksiliklerle birlikte vazgeçiyoruz, asgari olanla yetiniyor, hatta “kötünün iyisini”, “iyi” sayabiliyoruz.
Üstelik, yanlış örnekler üzerinden mazeret üretimini haklılandırmaya çalışıyoruz. Mesela, Hz. Nûh’un oğlunun inanmaması, sıkça başvurulan örneklerdendir. Oysa, özü itibariyle iman, karmaşık ve çok yönlü bir tecrübedir. Bu yüzden, imanı diğer meseleler gibi değerlendiremeyiz. Eğitim ve bilgi ile iman arasında sebep-müsebbep ilişkisi olsa da bu ilişki mutlak değildir. Eğitim süreci sonunda birey iman etme arzu ve ihtiyacı duyup mümin olabilir, olmayabilir de. Eğitimci, yaptığı eğitim faaliyetiyle, bireyin iman etmesini temel amaç edinip bu yönde gayret gösterebilir. Ancak, inanmanın nihai sınıra kadar onu taşımayı başarsa bile, inanmasını mutlaka sağlayacağı söylenemez. İslam’a göre, bunu peygamber bile yapamaz; onun vazifesi sadece tebliğ etmektir (Mâide suresi, 5: 99.; Ra’d suresi 13: 40). Peygamber de, tebliğin kişiyi iman sınırına kadar taşıyıp taşımadığından emin olmadığından, tebliğini tekrarlama sorumluluğunu duymuştur. Vahşi’ye bile defaatla tebliğ edilmesi bunun tipik örneğidir.
İmanın gerçekleşmesini garanti etme, sadece Allah’ın gücü dahilindedir. Bununla birlikte Sünnetullah’ın gereği olarak Allah, hak eden kişiyi hidayete erdirir; hak etme durumu da eğitimsiz gerçekleşmez. “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini ve dileyeni hidayete eriştirir. O, hidayete erecekleri daha iyi bilir.” (Kasas suresi, 28:56).
Unutmayalım: “Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.” (Sezai Karakoç)