Yunus Emre, Bir Sineğin Bir Kartalı Kaldırıp Yere Vurduğunu Gördüğünde…

Yunus Emre, Bir Sineğin Bir Kartalı Kaldırıp Yere Vurduğunu Gördüğünde…

Dindar insanların, afetler ve salgınlar karşısında Allah’a dua etmeleri ve yalvarmaları hatta, bu gibi olağanüstü hadiseleri, Allah’ın belâsı, cezası ya da gazabı diye tanımlamaları, istisnasız tüm dinlerde geleneksel bir dindarlık tezahürüdür. İslam da buna dahildir. Ne var ki, bazı insanların, bilim adına bu şekilde dine saldırmaları, o insanların bilimi önemsediği anlamına da gelmiyor.

 Batılılar Müslümanları Kadercilikle Suçluyor!

Bu suçlamalar yeni ve sadece Türkiye’ye mahsus da değildir. Aynı suçlama batı dünyasında da vardır. Lakin batı dünyası, Müslümanları suçlamayı literatürde daha da öne çıkarmıştır.

Şehirlerin karantinaya alınması uygulaması ilk defa, bugünkü adı Dubrovnik olan Venedik kolonisi Ragusa’da 1377 yılında uygulanmıştır. Ayrıca 1812 yılında Odessa kentinin toptan karantinaya alınması da meşhurdur. Fakat bu şekilde şehirlerin toptan karantinaya alınması pek de uygulanabilir olmamıştır.

Osmanlı’da karantina kişiler ve mahalleler için uygulanmış, hastaların başka şehirlere gitmesi engellenmiş, ancak, şehir dışına ve kalabalıklardan uzak evlere gidişlere müsaade edilmiştir. Gerekli tıbbî tedbirler de alınmıştır.

Pera’daki (Beyoğlu) batılı elçilerin dahi karantina sebebiyle şehri terk etmelerine müsaade edilmemesine rağmen kimi batılı seyyahlar, Osmanlının hastalığı bir kader olarak kabul ettiğini, dolayısıyla tıbbî müdahaleyi dikkate almadığını iddia edecek kadar ileri gitmişlerdir.

Ama gerçek şuydu: Her ne kadar 150 bin imam bir doktor etmese de, meselâ, 1600’lü yıllarda İngiltere’deki salgında kilisede toplu ibadetler mecburî tutulmuş, Kral da Westminister Kilisesi’nde soyluların yanı sıra halk ile birlikte duaya durmuştur. Herhangi bir salgın anında tüm kiliselerde ibadetler yapılır ve İncil’in vahiy bölümü okunmuştur.

Nitekim, salgın zamanlarında Osmanlı’da da Sultan emri ile cemaat camilere toplanmış ve işlenilen günahlar için tevbe edilmesi, bir daha günah işlenmemesi istenmiştir.

Ahalî bu ya, “Allah’ın verdiği bu belâ”nın sorumluluğunu Sultan’a, idarecilere ve paşalara yüklemiş, “Bu zalimler, başımızdan gitmedikçe, Allah daha nice belâlar gönderecektir.” demekten de geri kalmamışt

Aslında hem batı hem de İslam dünyasında, o zamanın imkânlarına göre tıbbın ve bilimin dediği, diyeceği ne varsa hepsi aynen uygulanmıştır. Elbette ki, dindar ahâli, Allah’a (veya Tanrısına) hâlini arz ederek dua etmekten geri kalmamıştır. İbn Batûta seyahatnamesinde Şam’daki taun salgını esnasında Müslümanların Kur’an, Hristiyanların da İncil okuduklarını, büyük-küçük, kadın-erkek herkesin cemaatle dualara katıldığını bildirmiştir.

 Tarih Salgın Hastalıklarla Dolu

Tarih neredeyse, tabiî afetler ve salgınlar hastalıklar tarihidir diye bir ifade etsek aslında yanlış bir şey dememiş oluruz. Nitekim, pek çok savaş ve fetihler hastalıklar sebebiyle ertelenmiş, ya da iptal edilmiştir. Meselâ, I. Dünya Savaşı’nın İspanyol gribi sebebiyle bittiği söylenir. Bunun gibi, 1077-1078 yıllarında Nikephoros Botaneiates kendisini İznik’te Bizans imparatoru ilan etse de, kentte baş gösteren salgın sebebiyle Konstantinopol’ü ele geçirememiştir.

Fatih Sultan Mehmed, iki ay kadar kuşatmasına rağmen salgın sebebiyle Boğdan’ı ele geçirememiştir. Daha sonraki dönemlerde, 1532 yılında Macar Kralı 150 bin kişilik ordusu ile Kanunî Sultan Süleyman’a karşı savaşmaya gelirken ordusunu salgın hastalık sebebiyle dağıtmak zorunda kalmıştır.

Koca Karı İlaçları Tedbiri

Merak etmeyin. Kimilerinin dudak bükerek küçümsediği şu “koca karı ilaçları” var ya, işte bu ilaçlar o zamanlarda da halk arasında kullanılmıştır.

Prof. Dr. Orhan Kılıç’a göre, sirkeli çiğ soğan, mercimek, limon, nar veya üzüm suyu, sarımsak, karabaş otu, nevruziyye veya mesir macunu halk tarafından tedavi için kullanılmış. Bu arada, bozayı da unutmayalım. Nevruziyye veya mesir macununda bulunan karışım ise yaklaşık olarak şöyleymiş:

Karanfil, yeni bahar, zencefil, kalanga (=zulumba), kara biber, kişniş, havlican, kebabiye, Hindistan cevizi, anason, hıyar-ı şenbih, sakız, zahferan, tarçın, udü’l-kahr, çöp-i çin, hardal; mirr-i sâfi, iksir, çivid, meyan balı, kalem-i barid, tiryak, sarı halile, raziyane, kimyon, zerdeçal, tarçın çiçeği, Hindistan çiçeği, çörek otu, dar-i fülfül, ravend, limon tuzu, kakule, sinameki, vanilya, portakal kabuğu, topalak kökü ve şeker.