Yeryüzünde Fesat Artarsa Betbereket Kesilir, Darlık Bollaşır

Yeryüzünde Fesat Artarsa Betbereket Kesilir, Darlık Bollaşır

Şu dünya hâli ne acayiptir ki, günümüz insanları, mazideki insanlardan daha fazla imkânlara sahiptirler de, o insanlar kadar karınlarını, gözlerini, ve beyinlerini doyuramazlar. Yokluktan mıdır derseniz, cevabım; evet olacaktır da her şey bu kadar bol iken nasıl da yokluktan bahsedebildiğime siz de şaşacaksınız. Haklısınız da.

Amma ve lakin, bizim şimdiki yokluktan anladığımız ve anlayacağımız şeyler hep görünürdeki varlıkla karşılaştırıldığı için, günümüz insanı geçmişteki insanların bolluk veya kıtlık, bolluk veya darlık ölçülerini de anlamakta zorluk çekiyor.

Meselâ bugünün insanı öylesine bir rızık endişesi içerisindedir ki, iş beğenmez, işveren beğenmez sonunda da kendisine nasip edilen rızıktan da uzakta durur, durmak zorunda kalır. Ama o bunu fark edemez. Bir de, kendi emeğine öylesine bir değer biçer ki, hakkıdır da, kazandığı şeyin emeğinin tam karşılığı olduğunu sanır. Hâlbuki, hiç te öyle değildir. Hadi diyelim ki, bol bol kazanmaya başladı. Bu sefer, oturup rızkını bolundan kazandığı için şükredip hamdetmez.

BETBEREKET KALKTI

Şu Anadolu insanının bazı gerçekleri izah etmek için kullandıkları bir sürü ifadeden, kavramlardan birisi de “betbereketin kaçması”dır. Eğer bereketin ne olduğunu biliyorsak bu kelimenin de manasını anlamakta zorlanmayız.

Zaten bereketi bilmeyişimizden değil midir, onca kazancımıza rağmen yoksulluk ve darlık içinde yaşayışımızın sebebi. Eğer bereketi her şeyin bolca olması olarak kabul edersek, burada daha da büyük bir çıkmaza gireriz. Hâlbuki bereket, bir şey çok az da olsa, çok kişiye çok uzun süre yetecek durumda olduğunu kabul etmektir. İşte bu kabul, Allah’a hamd ve şükrün sonucunda kalplere, gönüllere yerleşen bereketi doğurur. Kazandıklarımız, kazanacaklarımız gözümüzden ziyade gönlümüzde, dimağımızda bollaşmalıdır ki, elimizde az gibi görünse de onun bize Allah’ın bir nimeti olduğunu kabul ederek manevi olarak bollaşmasını sağlayabiliriz. Bereket, işte bu yüzden, önce kalpte gelişen, kafada gelişen bir bolluktur. “Rabbimize şükrolsun, bu da yeter” diyemedikçe hayatımız bollaşmaz, bereketlenmez. O zaman da darlık ve kıtlık hâkim olur. Üstelik darlık ve kıtlık olmadığı hâlde.

Amma, şimdilerde yer yüzünde fesadât bollaştı, bedbereket kaçtı. Biliyorsunuz ki fesadât; fesatlar, fesatlıklar demektir. Tam Türkçe karşılığı ise iyi olan bir şeyin, özellikle de ahlâkın, gönlün kötü yöndeki eğiliminin artması demektir. Bozgunculuk, bozulmuşluk ve bozuculuk demektir. Burada, neyi sorusu fazla bir sorudur. Aklınıza ne geliyorsa ve o gelen şey de bütün insanlığın, ama, özellikle de İslam’ın iyi olarak kabul ettiği şeylerin bozulması demektir.

DARLIK VE BOLLUK İZAFİDİR

Demek ki, darlık ve bolluk izafidir. Yani, kişiye, yere, zamana ve anlayışa göre değişir. Burada bizim kanaatkâr oluşumuz önemli bir aktördür. Hani derler ya, aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz diye. İşte tam da söylemek istediğimiz şeyin bir kısmı budur. Var, ama kanaat edemediğimiz için, bize az geliyor, bolluğunu göremiyor, darlığını çekiyoruz.

Görülüyor ki, bolluğun, darlığın ya da kıtlığın miktarı, oranı kişiye, zamana ve mekâna göre değişiyor. Onun için, gerçekten de kanaatkâr olan kimseler, şükür ve hamd sahipleri bolluğun içinde yüzerler, kıtlığın ve yokluğun ne anlama geldiğini bilmezler.

Çünkü onların imanları, dolayısıyla ahlakları fesada uğramamıştır ki, betleri ve bereketleri de kaçmamıştır.

Rabbim bizleri fesâda bulaşmaktan, betibereketi kaçmış olmaktan ve hamd ve şükrü unutmaktan muhafaza buyursun.