Yaşlı Saygınlığını Geliştirmeli

Yaşlı Saygınlığını Geliştirmeli

Müslüman ailede yaşlıya koşulsuz saygı, dindarlığın gereğidir. Üstelik onlara salt Allah’ın rızası için saygılı olmak, “Öfff bile dememek, merhametli ve alçakgönüllü olmak” (İsrâ suresi, 17: 23-24), Müslüman’ın görevidir. Ancak, dindar yaşlıya düşen ise, İslam’ın bu ilkesini istismara kalkışıp çocuklarından her hâlükârda saygı beklemek değildir; hatta buna tenezzül etmemelidir. Bilakis o, kendini geliştirerek saygın konuma sahip olup Allah’ın hoşnutluğunu kazanmalıdır. Kişisel bilgi ve beceri donanımıyla, bizzat yapıp ettikleriyle, ürettikleriyle konumunu saygın hâle getiren yaşlı, saygıyı zaten hak eder, evlatlarının içten gelerek saygılı davranmalarını daha kolaylaştırır.  Çünkü varlığıyla hayata değer katan yaşlı, hem kendine hem de çevresine kazandırmaktadır, onun olmaması, çevresi için kayıptır. Herkes onun varlığını ister.  Tolstoy ne güzel demiş: “Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.” 

Kant, “Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır, ama görüş açınız genişler.”  der.  Bu söz, geçmiş için genelde söylenebiliyorduysa da hayatın hızlı değişiminin hep yeni bilgi ve beceri sahibi olmayı gerektirdiği günümüzde bunu başarmak iyice zorlaşmıştır.

Sürekli bilgiyle beslenmesinin farz olan Müslüman’ın, kendini hep geliştirmesi, yaşlandıkça ufku açılan kişi olmaya çalışması, dindarlığının zorunlu gereğidir. Ama Anadolu kültürümüzde aile büyükleri, yaşlandıkça genelde işten, üretimden uzaklaşır, kendilerini namaz gibi ibadetler dışında boş oturan konuma çekerler. Yani, Efendimiz (s.a.v.), kötülüğünden Allah’a sığındığı “boş/ işsiz durmak” gibi tehlikeli bir konumu sahiplenir, kendilerini âdeta nesneleştirirler. Saygıyı yanlış tanımlayan diğer aile bireyleri de, ne yazık ki saygı adına buna çanak tutarlar. Okuyarak kendini yenilemeyi beceremeyen yaşlı, böylece kendi varlığını erimeye bırakır. Bu ise, kişinin kendini her tür bedensel ve ruhsal hastalıklara açık hâle getirmesidir. Hastalık düzeyi arttıkça kişinin üretkenlik düzeyi düşer, başkalarına ihtiyacı artar, huzuru azalır ve başkalarını da huzursuz edebilir. Bu durum, nasıl olursa olsun yaşlılara saygılı olmayı öngören İslami değeri özümseyememiş evlatların, saygıda kusur etmelerini veya ihmallerini tetikleyebilir.

Bugün işe yararlılık bakımından eski konumu sarsılmış ve saygınlığını yitirmiş yaşlıların nasıl hayata katkıda bulunarak saygın bir konuma sahip olacağı hususunda fikir ve bilgi üretmemiz gerekiyor.