Vakıfların Medeniyeti Medeniyetin Vakıfları

Vakıfların Medeniyeti Medeniyetin Vakıfları

Vakıf ne demektir?

Hac ibadetinin ifasında en önemli aşamalardan biri “Arafat vakfe”sidir. Burada vakfeden maksat, Arafat’ta sabah gün doğumundan akşam gün batımına kadar belli bir süre ayakta durmaktır.

Kur’an okurken karşılaştığımız durak işaretlerine “vakfe” ya da “vakf işaretleri” denir. Bu işaretler okuma esnasında nerede ve nasıl durulacağını göstermek amacı ile Kur’an’a yerleştirilmiş özel işaretlerdir.

Vakıf kelimesinin sözlük manası yukarıda zikrettiğimiz iki örnekte olduğu gibi “durmak; durdurmak, alıkoymak”tır.  Hukuki bir terim olarak ise “Vakıf”, bir malın sahibi tarafından, gönüllü olarak dinî ve içtimai bir hayır gayesi ile kamunun tahsisine sunulmasını ifade etmek için kullanılır. Vakıf dilimizde hem hayra tahsis edilen malı, hem bu eylemi hem de bu işi üstlenen kişi ve kurumu ifade etmek için kullanılır.

Vakıf Geleneğinin Oluşması Ve Yaygınlık Kazanması

İslam medeniyet tarihi boyunca toplumun dinî, sosyal ve hatta ekonomik ihtiyaçları vakıflar tarafından organize edilmiştir. Devlet idarecileri kendi şahsi servetlerini kurdukları vakıflar aracılığı ile toplumla paylaşmış ve hizmetler üretmişlerdir. Hiç şüphesiz bu davranışların en önemli muharrik unsuru yine dinî inanç olmuştur. İslam’ın servet edinmeyi meşru ama servetin belli başlı kişilerin elinde temerküzünü ve cimriliği gayrı meşru görmesi yoksun ve yoksullar için harcamayı teşvik etmesi vakıf medeniyetinin inşa ve intişarına mihmandarlık etmiştir. Bu inancın en özlü ifadelerinden biri Aşıkpaşazâde tarafından tarihin sayfalarına şu cümlelerle nakşedilmiştir: “Mal odur ki hayra sarf oluna!”

Kadın Vakıf Örnekleri

Vakıflar sadece yönetici elitlerden, zengin “ilmiyye” veya “kalemiye” erkeklerinden müteşekkil değildi. Çok sayıda kadın vakıf da hayır çalışmalarında yerini almış ve toplumsal barışın inşasına katkı sağlamışlardır. Servetinde ihtiyaç sahiplerinin hakkı olduğunu düşünen varlıklı kimseler elindeki zenginliği vakıflar aracılığı ile toplumla paylaşmıştır. İşte bu paylaşma kültürü toplumsal sınıflar arasında barış ve kardeşliği tesiste önemli bir etken olmuştur.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi Türk-İslam vakıf tarihinin en önemli ayırt edici özelliklerinden biri “vakıf” kadınlardır. Gerek saray hatunları gerekse varlıklı ailelerin kadınları hayırda âdeta yarışmışlardır. İslam tarihi boyunca hayırlarıyla isim yapmış birkaç kadın ve vakıfları şunlardır.

Hunat Hatun’un Kayseri’deki adını taşıyan medresesi, Kayseri Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi, Sivas Divriği Melike Turan Daruşşifası, Ilduz Hatun tarafından yaptırılan Amasya Daruşşifası, Danişmentli Elti Hatun’un yaptırdığı Kayseri Gülek Camii, Erzincan’da Mama Hatun Kervansarayı ve Türbesi, Artuklu Hatunu Zübeyde Hatun’un Diyarbakır’da yaptırdığı Haburman Köprüsü.

Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman’ın zevcesi Hürrem Sultan’ın, Mimar Sinan’a yaptırdığı, içerisinde cami, medrese, şifahâne, hamam, kervansaray ve su tesislerinin bulunduğu Haseki İmareti ile yine Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın da Edirnekapı ve Üsküdar’daki imaretleri de binlerce örnekten bir kaçıdır.

Bir diğer ve günümüze kadar gelmiş örnek Bezm-i Alem Vâlide Sultan’ın şahsi servetiyle yaptırdığı Guraba Hastahanesi’dir. Bu büyük eser cami ve çeşmesiyle 1843 yılında hizmete açılmış, o günden beri ümmet-i Muhammed’in fakirlerine hatta gayrimüslim hastalara dahi şifa dağıtmıştır.

Vakıf Medeniyeti

Osmanlı İmparatorluğunda sosyal, dinî ve ekonomik alanda toplumun ihtiyaçları vakıflar tarafından karşılandığı için Osmanlı’ya “vakıf medeniyeti” de denmiştir. Vakıfların bir medeniyeti nasıl inşa ettiğinin çarpıcı bir örneği de İstanbul’dur. İstanbul’u Bizans’tan harabe olarak alan Sultan Fatih’in şehri kurduğu vakıflarla nasıl imar ettiğini tarihçilerin hocası, Halil İnalcık hoca şöyle nakleder:

“Fatih, İstanbul’u harap bir şehir olarak aldı ve şehri yeniden inşa ödevi karşısında kaldı. 1459’da vezirlerini toplayıp emretti. Her biri surlar içinde bir bölgede cami, medrese, mektepten oluşan bir imaret, bugün yanlış bir deyimle külliye inşa edecekti. Böylece Mahmud Paşa, Gedik Ahmet, Murat Paşa, Davut Paşa külliyeler kurdular.

Etrafında mahalleler oluştu. Kendisi de vakıf olarak Fatih Camii külliyesiyle medreseler ve etrafında saraçhane ve başka tesisler kurdu. Fatih mahallesi ortaya çıktı. Türk-İslam İstanbul’u işte böyle kuruldu, vakıf sayesinde.”

Vakıfların hizmet ürettikleri alanlara birkaç örnek vererek üstlendikleri sorumluluğu daha iyi kavrayabiliriz. Vakıflar dinî alanda cami, tekke, mescid ve namazgâh ile eğitim sahasında mektep, medrese, kütüphâne, dâru’l-hadîs gibi müesseseler; asker ve ordu ile alakalı olarak kışla, saray, tophâne, bahçe, silah evleri ve kale inşa emişlerdir. İktisadî hayata çarşı, dükkan, bedesten ve han inşa edip işleterek katkı sunan vakıflar; fakirlere, dullara, öksüzlere, hastalara yardım, miskinler (cüzzamlılar) tekkesi, hastane, dâru’ş-şifa, kervansaray, imâret, sadaka taşları, daru’l-aceze, evlenecek fakir kızlara çeyiz temini, efendisinden azar işitmesin diye hizmetçi kızlara yardım, çocuk emzirme evleri oluşturmak gibi sosyal hizmetler de üretmişlerdir. Medeniyetin en önemli göstergelerinden biri olan su da unutulmamış çeşme, sebil, su yolları, su bentleri, hamamlar inşa edilmiştir. Spor ile ilgili vakıflar aracılığı ile okçu ve pehlivanlar yetiştirilmiş, hayvanat ve nebatat ile ilgili vakıflar kurularak “Yaradana saygı, yaratılana merhamet” düşüncesinin en güzel örnekleri verilmiştir.

Son olarak vurgulamak isterim ki günümüz dünyasında varlığını sürdüren şahıslara ait veya tüzel kişilik edinmiş binlerce vakıf vardır. Tüm bu vakıfların ilham kaynağı şüphesiz İslam medeniyetidir. Karşılıksız yardım etme, emanet olarak sahiplik ettiği zenginliği paylaşma ve sonucunda Allah rızasını kazanma amacı ile oluşturulmuş bu kurumlardan bazısı, varlıklarını yüzlerce yıldan bu yana sürdürebilmiştir. Bir kısım vakıflar amaçları dışına çıktığından, hizmet alanının ortadan kalkmasından, ekonomik olarak varlığını idame ettiremediğinden veya takipçisi idarecisi kalmadığından devletlerin uhdesinde hizmet eder hâle gelmiştir. Bir kısmı ise bu uzun tarihî süreçte yorgun düşmüş ve tarih sahnesinden çekilmiştir. Günümüzde hâlâ önemini sürdüren “vakıf” kültürü her şeyi şahsi menfaat üzerinden değerlendirenlere inat, mutlu ederek, mutlu olmanın mümkün olduğunu ispat ederek, yaşamaya devam etmektedir.