Uygur Kamplarının Şahitleri: “Ya Öleceksiniz ya da Delireceksiniz!”

Çin’in doğu Türkistan’da uyguladığı baskı politikaları sonrasında oluşturduğu toplama kamplarının şahitleri Avrupa Birliği Parlanmentosu’nda Hasene International tarafından organize edilen Uygur Forumu’nda konuştu. Kampta kalan veya kampta Çin komünist yönetimi tarafından eğitimci olarak gönderilen şahitler, kampta yaşadıkları vahşeti ağlayarak anlattılar.

Kampta korkunç işkenceler yapıldığını, kadınlara sürekli tecavüz edildiğini anlatan şahitler, kamptakileri 3 sonuç beklediğini bu sonuçların da ya ölüm, ya delirmek ya da sağlıklarını kaybetmek olduğunu bildirdiler.

“SUÇSUZ GÖTÜRÜLDÜM, 8 AY İŞKENCE GÖRDÜM”

2017 yılında hiçbir suç isnat edilmeden ve mahkemeye çıkarılmadan toplama kampına götürülen Omar Bakri, toplama kampına götürülmeden önce 4 gün 4 gece inanılmaz ve acımasız işkencelere maruz kaldığını anlattı. “Kampa götürülmeden bizim tüm organlarımızı muayene edip incelediler.” diyen Omar Bakri, “Beni duvara astılar ve cinsel organıma iğne gibi bazı şeyler soktular. Elektrikli copla işkence ettiler.” açıklamasını yaptı.

Kendisine yapılan işkenceleri, kendisine isnat ettikleri ve kendilerinin yazdığı bir itiraf tutanağını imzalaması için yaptıklarını anlatan Omar Bakri, o kağıdı imzalayınca da kamplara götürüldüklerini söyledi. Kamplarda elleri ve ayakları ağır demir zincirlerle bağlanan Omar Bakri kampta 8 ay kaldığını ve bu 8 aylık süreçte o zincirlerin ellerinden ve kollarından hiç sökülmediğini açıkladı.

“SÜREKLİ ELEKTRİKLE İŞKENCE YAPILIYORDU”

Uygur tutuklularının bulunduğu kampta görevlendirilen Qelbinur Sidiq, kampta yapılan işkenceler sonrasında sürekli olarak iniltilerin yükseldiğini açıkladı. Qelbinur Sidiq da kampta erkeklerin sürekli olarak elleri ile kollarının zincirlerle bağlı dolaştıklarını, işkence sebebiyle hücrelerine sürünerek gidip geldiklerin açıkladı.

Kamplarda 4 türlü elektrik işkencesi olduğunu da bildiren Qelbinur Sidiq bu yöntemleri şöyle açıkladı: “Biri elektrikli şapka, diğeri ise elektrikli eldiven. Öbürü de elektrikli cop ve adına ‘kaplan sandalyesi’ dedikleri elektrikli sandalye.”

“KADIN VE KIZLARA SÜREKLİ TECAVÜZ EDİLDİ”

Kamptaki kadınlara ve kızlara sürekli olarak tecavüz edildiğini bildiren Qelbinur Sidiq kadınların sorgu sırasında Çinli memurların vahşi tecavüzüne uğradığını bunu polislerden duyduğunda önce inanmadığını ama kadınlara tecavüzün bir politika olduğunu açıkladı. Qelbinur Sidiq tecavüz vahşetini “Bir polis tecavüz ettikten sonra bir başka polis de kadınlara tecavüze devam etti. Polis ayrıca daha önce anlattığım elektrikli copları kızların cinsel organlarına sokarak kızlara işkence etmekten zevk alıyorlardı.” şeklinde anlattı.

Saybag bölgesindeki Togung kadın kampında yaklaşık 10.000 genç kız ve kadının esir tutulduğunu da anlatan Qelbinur Sidiq bu kızların ve kadınların hepsinin de saçlarını tamamen kel gibi tıraş edildiğini bildirdi.

Uygur tutuklu kamplarının şahitlerinden olan Gulbahar Haytiwaji da kamptaki işkenceler arasında, ne olduğu bilinmeyen aşı ve ilaçların üzerlerinde denenmesi olduğunu söyledi. Gulbahar Haytiwaji da kadınlara sürekli taciz yapıldığını doğruladı. “Kamplarda tüm kadınlar kelepçeli idi. Eksi 20 santigrat derecede, bizi dışarı çıkarır ve biraz hava almak kisvesi altında saatlerce taciz ederlerdi.” şeklinde açıklamalarda bulunan Gulbahar Haytiwaji, her sorguda ayaklarının demir bir sandalyeye sabitlenmiş, elleri arkada, başlarına çuval geçirilmiş şekilde sorgulandıklarını bildirdi.

“ADIMIZ YOK NUMARAMIZ VARDI”

Kamplarda kendilerinin insan olarak görülmediğini, kendilerinin isimleriyle değil de numaralarla hitap edildiğinin kendisinin adının 9 numara olduğunu söyleyen Gulbahar Haytiwaji ayrıca kampta tutukluların birbirine bakmasına veya konuşmasına izin verilmediğini bildirdi.

Uygur tutuklu kampı şahitlerinden Sayragul Sawutbay da yapılan işkenceleri anlattı. Tutukluların tırnaklarının çıkarıldığını, çivili ve elektrikli sandalyelere oturtulduklarını bildiren Sayragul Sawutbay bu kamplarda kadınların tecavüze uğramasının normal bir hâle geldiğini şöyle anlattı: “20-21 yaşlarında bir genç kız bile kampta görevliler tarafından tecavüze uğradı. Önce bir memur tecavüz ediyor, arkasından bir başkası. Hem de bizim gözümüzün önünde. Bunları gördükten sonra uykusuzluk hastalığına yakalandım, artık uyuyamadım.”

Sayragul Sawutbay’ın anlattıklarına göre, kamptaki tutukluları kesin şu üç sonuçtan birisi bekliyor: “Birincisi, ya ölecekler; ikincisi, tüm sağlıklarını kaybedecekler. Ya da üçüncü olarak tamamen delirecekler.”

Sayragul Sawutbay ayrıca tüm dünyaya seslenerek şu çağrıyı yaptı: “Birleşmiş Milletler’in, dünyanın geri kalanının ve şimdi sessiz kalan her Müslüman ulusun, saldırgan Çin’in topraklarımızda işlediği soykırımı tanıyacağını, bizim için ayağa kalkacağını ve bizi destekleyeceğini içtenlikle umuyorum. Dünyanın, bu katliamda halkımız yok edilmeden ve öldürülmeden önce gerekli tedbirlerin alınmasını ve bizim yanımızda olmaya devam etmesini umuyor ve dua ediyorum. Uygurlara ne olduğunun gerçeğini tespit etmek, anlamak ve buna karşı somut adımlar atmak için bağımsız bir heyetin bölgeye bir ekip göndermesini talep ediyorum. Oradaki katliamın bir an önce durdurulmasını, oradaki mazlum ve katledilen kardeşlerimizin kurtarılması için bir an önce adım atılmasını talep ediyorum.”