“Toplumlar Ancak Hukuk ve Adalete Dayalı İse İnsanlara Huzur ve Güven Temin Eder”
- HAYAT
- 5 Şubat 2021
– Hocam kitabınızın ismi çok sade: İslam Tarihine Giriş. Bu sade isimli mütevazı kitabı okuduğumuzda hangi konuları, bize anlatmış olacaksınız?
– Bir dünya tarihi yazmak çok büyük bir sorumluluk, çok büyük hacimli eserler gerektirir düşüncesi ile kitabımızın başlığını daha mütevazı bir şekilde İslam Tarihine Giriş diye koyduk. Kitabımızı iki bölümde yazdık.
Bunlardan birincisi Hz. Peygamber’in hayatı ki, biz buna Siyer-i Nebi diyoruz. İkinci bölüm ise Hz. Peygamber sonrası İslam tarihi süreci. O da hulefa-i raşidin dönemi. Emeviler, Abbasilerden önce ki başlangıç 40 küsur yıllık bir döneme karşılık gelir, buna dört halife dönemi adı da veriyoruz. Kitabımızda 5-6 aylık bir halifelik gerçekleştirmiş olan Hz. Hasan’ın halifeliğini de eklemek suretiyle Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hasan ile birlikte hulefa-i raşidin dönemini tamamlamış oluyoruz. Kitabımızın baş kısmı ise giriş bölümüne tekabül eder.
– İslam tarihini anlamak için İslam öncesi Arap tarihinin bilinmesi bir öneme sahip midir?
– İslam öncesi Arap tarihinin ehemmiyeti için birkaç cümle kurmamız gerekiyor. İslam’ın önce muhatabı olduğu coğrafyada sonra da dünya coğrafyasında meydana getirdiği değişimleri, dönüşümleri, insanlığa kazandırdığı değerleri sağlıklı bir şekilde tespit edebilmek ancak İslam’dan önceki var olan durumun tespiti ile mümkündür.
Acaba İslam öncesindeki hukuk, İslam öncesindeki ahlak, İslam öncesindeki iktisat nasıldı ki, İslam bunları değiştirdi ve dönüştürdü. İslam öncesindeki Arap topluluğunun ticari ve iktisadi hayatını incelemek isterseniz gördüğünüz husus şudur. Ticari ve iktisadi hayat esasında tam bir kumar ve faiz sisteminden müteşekkil bir hayattır. İslam öncesinde ticari hayata baktığımızda ya alanın ya satanın aldandığı, ahlakın tamamen ortadan kalktığı bir ticaret söz konusudur.
Bu tespiti yapmadan Hz. Peygamber aleyhisselamın “men ğaşşenâ feleyse minnâ’’, ‘’ bizi aldatan bizden değildir’’ hadisinin ne anlama geldiğini bilemezsiniz. Ticarette ufak tefek aldatmalar olabilir denilebilir. Ama hayır, İslam öncesi Arap iktisadına, ticaretine bakarsanız tam bir aldatma sistemidir. Bunu tespit etmeden İslam’ın getirdiği dönüşümü kavramamız mümkün değildir.
– Bu İslam öncesi tarihte başka konular yer alıyor mu?
– Siyer konularına girmeden önce İslam öncesi Arap hayatının tarihine, sosyo-kültürel hayatına ve ondan önce de yeni hayatına bir yer ve bahis ayırdık. Çünkü İslam gelmeden önce Arap toplumunda Hıristiyanlık, Yahudilik ve Mecusilik var ve çok yaygın olarak şirk inancı, putperestlik Arapların el veteniyye dedikleri inanç şekli söz konusu.
Hz Peygamberin ilk muhatapları Mekke’de Mekke müşrikleri oldu. Müşriklerle mücadele, onlarla müzakere ve münakaşa edildi. Din, Mekke’de vahiy ile belli bir olgunluğa geldikten sonra hicret gerçekleştirildi. Ve Medine döneminden bahsediyor olduk.
Mekke dönemi başlığı altında Hazreti Peygamber’in yakın ataları, Mekke şehir devletini kuran Kusay Bin Kilab’dan başlamak üzere Abdulmenaf, kabilesine adını veren Haşim, dedesi Abdulmuttalip ve babası, babasının Amine ile evliliği, Peygamber’in çocukluğu süreci ve daha sonraki dönem Hz. Peygamber’in ilk vahiy alması miladi 610 yılı ile birlikte Mekke döneminin tebliğ faaliyetinin başladığını görüyoruz. Mekke müşriklerinin tebliğe karşı mücadeleleri, dinin yayılmasını engellemeleri ve daha sonra Habeşistan hicreti, Taif ve Yesrib ile ilişkileri noktasında Medine hicreti bir dönüm noktası oluyor.
– Hocam burada Medine dönemine başlarken, farklı etnik kökenden, dinden insanların bir arada yaşamalarını sağlayan ilk ve önemli bır toplumsal sözleşme olan Medine Sözleşmesinden bahsedebilir misiniz?
– Hz. Peygamber bu sözleşmeyi hukuk ve adaletle gerçekleştiriyor. Müslümanların mücadeleleri asıl burada gerçekleşecek. Ensar-muhacir kardeşliği, Medine’de bulunan Yahudiler ile birlikte kurulan sosyal hayat Medine Sözleşmesi ile gerçekleşecek.
Medine Sözleşmesi bir arada yaşamanın Hz. Peygamber tarafından bizzat bütün insanlığa gösterilmiş olan en güzel örneğidir. Allah resulü Müslümanlara başka din, başka etnik kökene sahip olan insanlarla bir arada yaşamanın nasıl olacağına dair hem teorik bilgilerini hem de pratik örneklerini Medine’de sunmuştur. Medine Sözleşmesi yeryüzünde ilk yazılı sözleşmedir.
Bu bize şunu ifade ediyor: Devletler ile sistemler ancak hukuk ile ayakta kalabilir, hukuk ve adalete dayalı ise insanlara huzur ve güven temin eder. Bunun en güzel örneğini Medine’de görüyoruz.
Allah Resulü Medine’ye hicret ettiğinde orada bulunan Yahudileri oradan kolayca uzaklaştırabilirdi. Sadece Müslüman Araplardan müteşekkil bir toplum oluşturabilirdi. Ama İslam, eğer, yayılacaksa bütün dünyaya yayılma hedefi varsa, başka din mensupları ile bir araya geldiklerinde Müslümanlar dinlerinin nasıl yaşandığını onlara göstermeleri gerekirdi. Bu da ancak birlikte yaşamakla mümkündür.
İslam muhatap olduğu insanlara ya Müslüman olacaksınız ya da buradan gideceksiniz. Ya Müslüman olacaksınız ya da biz sizi ortadan kaldıracağız şeklinde hiçbir zaman bir hedef gütmedi. Bizimle birlikte yaşayın, Müslüman olmanız da şart değil, birlikte yaşayalım, hukuk üzerine, anlaşma üzerine Yahudi olarak, Hıristiyan olarak kalabilirsiniz, biz sizlerin Müslüman olmanızı talep ediyoruz, ama, hiçbir zaman zorla Müslümanlık olmayacak “la ikrahe fı’ddini’’ “dinde zorlama yok’’. Kimseyi zorla Müslüman yapamazsınız. Zorla Müslüman yaptığınız insanın adı münafık olur.
Bu mesajlar Medine’de verildi ve biz kitabımızda bu hususta çok uzun bahisler açtık. Bundan sonra Medine’de siyasi, sosyal ilişkiler kabilelerle münasebetler, müşriklerle ilişkiler başlığı var. Yahudiler ile efendim çevre civardaki Arap kabileleri ile ilişki, tabiri yerindeyse Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiği andan itibaren Medine’de bir barış ortamını temin etmeye çalıştı.
– Hz. Peygamber önderliğindeki o ilk Müslümanlar savaşmadılar mı?
– Evet, savaştılar, ama, hiçbir zaman savaşı öncelememişlerdir. Savaşların büyük bir kısmını kendilerine düşmanlık yapıldığı için bunlara cevap kabilindendir. Müslümanlar savaşmışlar, ama, savaşı hukukun ve ahlakın kuralları içerisinde gerçekleştirmişlerdir. Allah Resulü esasında bütün insanları ve bütün insanlığı dine davet etmek hedefindeydi. Hedefi savaş olmadı.
Bunun için Habeş, Sasani ve Bizans İmparatorluğuna, Arabistan’daki emirliklere davet mektupları gönderdi. Onlardan bir kısmı Müslüman oldu, bir kısmı olmadı. Mısır idarecisi mukavkısı Elçiye iyi davrandı ama Müslüman olmadığını beyan etti. Allah Resulü vefat etmeden önce o dönemin bilinen dünyası İslam’dan, Müslümanlardan ve Hz. Peygamberden haberdar olmuş oldu.
Allah Resulü vazifesini tamamladıktan sonra veda haccını gerçekleştirdi ve Veda Hutbesi’ni bütün insanlara vasiyet kabilinden okudu. Veda Hutbesi esasında bir kitabın sonuç kısmı gibi, Hazreti Peygamberin 23 yıllık risaletinin değerlendirilmesi mahiyetindedir. Veda Hutbesi: Peygamber (s.a.v.) niçin gönderildi, neler yaptı ve geride kalan Müslümanlara ne tür tavsiyelerde bulundu? sorusunun cevabını verir. Ümmetine de diyor ki: Size iki şey bıraktım. Allah’ın kitabı ve benim sünnetim. Bunlara sarıldığınız müddetçe hem kurtulacaksınız, hem de kurtaracaksınız.