Sosyal Medya İle İmtihanımız

Sosyal Medya İle İmtihanımız

Her insanın beğenilme, takdir edilme, ilgi görme ve onaylanma gibi birçok fıtri ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar insanı başarı, üretim ve yeniliklere teşvik eden en önemli motivasyon kaynağıdır.

TELEFONA TUTSAK BİR HAYAT

İnternetin yaygınlaşması ile birlikte hayatımız toplu değişikliklere maruz kaldı. İnternetle gelen yeniliklerin bize sunduğu kolaylık, imkân ve fırsatları yok sayamayız. Ancak “her nimet içinde külfet barındırır” gerçeğini de göz ardı edemeyiz. Nitekim internetin insana sunduğu “harama ulaşma kolaylığı” başta aile hayatı olmak üzere, ahlaki değerleri temelden baltaladığı için tehlike arz ediyor.

İnternetin en önemli yeniliklerinden biri hiç şüphesiz sosyal medyadır. Facebook ile birlikte başlayan sosyalleşme çılgınlığı, ardından gelen Youtube, Twitter ve Instagram gibi mecralarında sahaya inmesiyle, insanı elindeki telefona tutsak hâle getirdi.

AHLAKİ DEĞERLERİ AYAKLAR ALTINA ALMA YARIŞI

Artık insan, takdir, beğeni ve onay ihtiyacını gidermek için büyük zahmete girmeksizin bir paylaşımla onlarca beğeniyi garanti altına alabiliyor, bununla tatmin oluyor ve bu ona başarı olarak yetiyor.

Beğeni alma uğruna artık çoğu insan paylaştığı görüntünün haram mı, helal mi, abes mi, değil mi sorusunu  kendisine sorma gereği duymuyor. Biri uyaracak olsa “E herkes yapıyor, ne var ki bunda?” diyebiliyor.

Evet bu bir yarış; beğeni alma, takipçi sayısı arttırma ve bu uğurda ahlaki değerleri ve görgü kurallarını ayaklar altına alma yarışı. İşin en acı tarafı, bu yarışta Müslümanların da başı çekiyor olması. Üstelik bunu yaparken akıl ve iman sensörlerini kapalı tutmaları.

HER HÂLİNİ HERKES İLE PAYLAŞAN MÜSLÜMAN

Müslümanlar da artık her yediğini, içtiğini, giydiğini, en “sevimli, güzel, mutlu ve becerikli” hâllerini dünyayla paylaşır oldular. Yani başkalarının kendisini mutlu zannetmesi üzerine bina edilmiş sahte bir mutluluk hissinden ibaret olan bir dünya ve bu dünyada var olma derdi ve çabası içindeler. Yaptıkları paylaşımlara bir taraftan beğeniler yağarken diğer taraftan da başka birinin bu görüntülere bakıp, aynı nimetlere sahip olamadığı için mahzun olma ihtimali, Müslüman’ın aklına bile gelmiyor, gelse de bundan rahatsız olmuyor.

Kullandığımız bütün teknolojiler beyin yapımızı değiştiriyor. Sosyalleşeceğiz derken bizi asosyalleşmeye doğru iten, zihinlerimize duygu körlüğü ve empati yoksunluğu zerk eden sosyal medyaya karşı Müslümanlar olarak daha duyarlı olmalı değil miydik? Bu nimeti Allah’ın hoşnut olacağı şekilde nasıl kullanırız, sorusunun peşine düşmeli değil miydik?

MÜSLÜMAN HER ŞEYDEN SORUMLUDUR

Duyarlı olmak Müslüman’ın kaderidir. İman ettikten sonra Müslüman, etrafında olup biten her şeyden sorumludur. Çünkü Allah, “Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyi olanı egemen kılar, münker olanı bertaraf eder ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmrân suresi, 3:110) buyurmaktadır. Ayette de görüldüğü gibi bizim sorumluluğumuz, sadece ümmete yönelik değil, bütün dünya insanlığınadır.

Elbette her Müslüman kabiliyeti ve imkânı nispetinde sorumludur. Kimse kaldıramayacağı yükün sorumlusu değildir. Ancak; toplumu Allah’ın nazarında daha “iyi” ye taşıyacak kabiliyeti ve gücü olmayan bir  Müslüman’ın şerre de destek olmaması, bundan hayli imtina etmesi gerekir. Sosyal medyayı bilinçsizce ve şuursuzca kullanan Müslüman, kötülüğün yayılmasına katkı sağlamış olur.

Sürekli bir şekilde çevresinin, arkadaşlarının pozitif, sıkıntısız ve muhteşem olarak kurgulanmış hayatlarını sosyal medyadan takip eden kişiler, kendilerini olduğu gibi kabul etmekte zorlanırken, kendisi olmaktan uzaklaşıyor. Hep bir kıyaslama içerisine giren bu kişiler bunun sonucunda kıskançlık, mutsuzluk ve yetersizlik hissi ile boğuşuyor. Bir adım ötesi ise depresyon ve buhran olabiliyor. Üstelik yapılan araştırmalar sosyal medya kullananların, kendilerini giderek daha mutsuz ve yalnız hissettiklerini ortaya koyuyor.

AİLE | 26 Aralık 2020 Anne Babalar Çocuklarının Sosyal Medya Kullanımını Nasıl Pozitif Etkiler? 26 Aralık 2020

Sosyal medyada kurgulanmış sanal hayatlar gerçeğin tamamı değil, çok az bir kısmıdır. Bir andan ibarettir. Buna rağmen çok güçlü ve büyülü bir dünyadır orası. Kıymetli vaktimizi feda ettiğimiz bir dünya. Biz bu dünyaya kendimizi kaptırmışken elbette birileri tüketim ve eğlence kültürünü pompalamaya, algı yönetip algı oluşturmaya, ipleri istediği yöne çevirip, bakılmasını ve görülmesini istedikleri şeyleri ruhumuza üflemeye devam edecektir.

Şimdi durup bir düşünelim, sosyal medyada bir şey paylaşmadan önce bu gerçekleri göz önünde bulunduruyor muyuz? Toplumun ihya veya ifsad edilmesinde üstlendiğimiz rolün ve onun getirdiği sorumluluğun farkında mıyız?

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” hadîs-i şerifini benimsemiş Müslümanların, mutluluğunu, tokluğunu, eğlencesini başkalarının gözüne sokmakta bir sakınca görmemesi korkarım, beyinlerimizin Müslümanca düşünme becerisini giderek daha çok kaybettiği gerçeği ile bizi yüzleştiriyor.