Sıla-i Rahim Dinî Bir Vecibedir
- HAYATSürmanşet 2
- 28 Haziran 2023
İnsan sosyal bir varlıktır ve bu sosyalleşmenin en önemli unsurlarından birisi de aile fertleridir. Günümüz dünyasında yaygınlaşan bireyselleşme ve bu bireyselleşmenin getirdiği boşluğu sanal medya ortamlarında “sosyalleşme” yoluyla doldurmaya çalışan bir nesil ile karşı karşıyayız. Sanal dünyanın “sosyalleşme” adı altında sunduğu her şey aslında “yalnızlaşmanın” ta kendisi olmaktadır. Yalnızlaşan insan ise, bu boşluğu sanal dünyanın zehirli unsurlarıyla doldurur ve kişiliğini bu yolla zehirlemiş olur. Oysa insanın çevresiyle iyi ilişkiler içerisinde olması, bilhassa akrabaları ile bağlarını güçlü tutması, onları ziyaret etmesi, kısacası sıla-i rahim anlayışını yaşatması dinî bir vecibe sayılmaktadır.
HAYAT Sıla-i Rahim’den Sâf ve Hâlis Dostluğa ve Akrabalık Bağlarına
AKRABAYI KORUYUP GÖZETMEK
Akraba ilişkileri karşılıklı ziyaretleşme, yardımlaşma, haberleşme ve dertleşme şeklinde devam etmesi gerekir. İslam dininde bu uygulamaya “sıla-i rahim” denmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alakayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.”[1]
Aile ve akraba ilişkilerinde yer yer gerginlik ve anlaşmazlıklar meydana gelebilmektedir. Gergin ortamlardan kurtulmanın yolu, anlaşmazlığa neden olan konuyu ısrarla çözme yoluna gitmek değildir. Gerginliğe sebep olan konuyu bir kenara koyup, farklı gündemlerle ilişkiler devam etmelidir. Bu davranış, sorun olarak ortada bulunan hususun zamanla çözülmesinin önünü açacaktır. Gerginliği azaltmanın bir yolu da, hadîs-i şerifte ifade edildiği şekliyle -sıkı bir bağ ile olmasa bile- irtibatı koparmamaktır. Yine başka bir hadiste şöyle ifade ediliyor:
“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!”[2] Sıla-i rahim, insanın canı ve malı üzerinde bereket etkisi olan önemli bir dinî vecibedir.
Allah-u Teâlâ aile ve akraba ilişkileri hakkında şöyle buyurur: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[3]
YAZARLAR Anne-Babaya İhsan Mı, İtaat Mı?
ALLAH’TAN SONRA ANNE-BABAYA İTAAT
Anne-baba başta olmak üzere aile ve akrabalık ilişkileri, Allah’a itaatten sonra yapılması gereken çok önemli bir husustur. En yakınlarını terk edip âdeta dünyayı kurtaracakmış edasıyla bir ömür sürdürmek, her türlü samimiyetten ve dindarlıktan uzak bir tutumdur.
Kıssaların en güzeli, şeklinde ifade edilen Yusuf Peygamberin kardeşleri ile olan münasebeti bu bağlamda hatırlanmalıdır. Kardeşleri tarafından kötülüğe uğrayan ve kuyuya atılarak ölüme terk edilen Yusuf’un (a.s.), kendisine bu kötülüğü yapan kardeşlerine yönelik yaklaşımı, konumuzu anlatan önemli bir örnek kıssadır.
KUYUDAN SARAYA GİDEN YOL
Kardeşleri, Yusuf’tan kurtulmak niyetiyle Yusuf’u bir kuyuya atmışlar, yoldan geçen bir kervan tarafından kurtarılan Yusuf, çocukluğunun ve hayatının bundan sonraki dönemini Mısır devletinde geçirmiştir. Olayın üzüntüsüyle ağlamaktan gözleri kör olan babası Yakub (a.s.) bu kötülüğü yapan diğer evlatlarıyla hayatını devam ettirmek durumunda kalmıştır. İleride yetişkin hâle gelen Yusuf (a.s.) gün gelmiş Mısır’a vezir olmuştur ve ülkenin bütün maliyesi ondan sorulur hâle gelmiştir. Devlete işi düşen kardeşleri bir gün gelmiş ve Mısır devletinin “veziri” ile buluşmuşlardır. Yusuf (a.s.) affetme yolunu seçmiş ve hikmetli tavırlarıyla kardeşlerine yapmış oldukları yanlışı hatırlatmıştır. Yanlışın üstünü örtmemiş, fakat kırıcı davranarak aile ilişkilerinin yıkılmasına fırsat vermemiştir. Fussilet suresi 34-35’inci ayetinde ifade edilen hususlardan, hikmet ile yaklaşmak, düşmanları bile dost olarak kazanmak ve aile ilişkilerini en güzel bir şekilde sürdürmek, Yusuf (a.s.)’ın ahlakıdır. Âyet-i kerîmede şöyle ifade edilir: “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş! Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir.”
ELİN ELE, GÖZÜN GÖZE VE GÖNLÜN GÖNÜLE DEĞMESİ…
Avrupa’da yaşayan Müslümanlar genellikle yaz tatillerinde anavatanlarına izine gitmektedirler. Bu izin bir “tatil” mantığıyla değil “sıla-i rahim” anlayışıyla gerçekleşmelidir. Avrupa’da yaşayan akrabalarının yanı sıra, anavatanda yaşayan nice aile ve akraba mensupları bulunmaktadır. Anne ve baba başta olmak üzere bütün yakınlarımız ile bu izin vesilesiyle buluşmalı ve gerekli olan yakınlığı göstermek gerekmektedir. Avrupa’da yaşayan ve doğan nesiller, bu akrabalarını tanımadıkları ve ilişkilerini kestikleri takdirde, benliklerinden ve kültürlerinden tamamen kopmuş olacaklardır. Özellikle büyükler, bu konuda görevlerini yerine getirerek, evlatlarının “sıla-i rahim” duygularının kaybolmasının önüne geçmelidirler. Büyüklerin mezarlarını ziyaret etmek de bu bağlamda önemsenmesi gereken bir husustur.
Çağımızda dikkat edilmesi gereken en önemli hususu ifade ederek konumuzu toparlamış olalım: “Elin ele, gözün göze ve gönlün gönüle” değdiği münasebetleri artırmak gerekmektedir.
[1] Buhârî, Edeb, 15.
[2] Buhârî, Edeb 12.
[3] Nisa suresi, 4:36.