Servet ve İki Davranış Kalıbı Tiplemesi

Servet ve İki Davranış Kalıbı Tiplemesi

Kureyş’in ileri gelenleri Hz. Peygamber’in yanında toplanıp: “Bilâl-i Habeşî, Habbâb b. Eret, Suheyb-i Rûmî gibi sahabileri işaret ederek sana inanmamızı istiyorsan şu fakirleri ve onun gibileri yanından kov, onlarla bir arada bulunmak bizi rencide ediyor, onlara yanında toplanacakları ayrı bir vakit tayin edersin.” dediler. Bunun üzerine: “Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Bun­lardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bi­tirmiştik.” (Kehf suresi, 18:32) ayeti nazil oldu.

İKİ ADAM MİSALİ

Konu şudur: Allah, bir adama ortasından ırmak geçen iki üzüm bağı vermiş ve diğer meyvelerle de bağı zenginleştirmişti. Serveti ile şımaran bu adam, Allah’a teslimiyet göstermiş olup fakir konumda bulunanlarla karşılaştığında kibir içinde nankörlük göstererek onları aşağılıyordu. Malının yok olmayacağına ve kendisini ebedi kılacağına, kıyametin de kopmayacağına inanıyor ya da bunlar hiç başa gelmeyecekmiş gibi davranıyordu. Bağına girdiğinde müthiş bir özgüven ile âdeta kendisini tanrılaştıran bir profil çiziyordu. Bir de küstah bir şekilde şayet tekrar diriltilip Allah’a hesap vermek durumu söz konusu ise orada da el üstünde tutulacak bir akıbetin kendisini beklediğini söylüyordu.

Oysa ona düşen Allah’a şükretmesi, mütevazı bir şekilde ihtiyaç sahibi insanları gözetmesi, hayır yollarına harcamalarda bulunup bu şükrü taçlandırmaktı. Bağ sahibinin tutumu, Karun’un tavrı ile örtüşüyordu ve sonu da onun gibi olmaya mahkûmdu.[1] Nitekim kibir ve gururla küçük gördüğü mümin bu haddini bilmeze şunu hatırlatıyordu: Yaratılışını unutma, bağına girdiğinde onu vereni gör, nankörlük etme, bağına girdiğinde “mâşallah, lâ kuvvete illâ billah” (Allah dilemiş de olmuş, güç kuvvet sadece O’nundur) diyerek mümince bir tavır göster! Eğer beni fakir ve arkası olmayan birisi olarak görüyorsan sana veren bana daha iyisini verebilir, senin bağını da batırır, sonra da ellerini ovuşturur kalırsın.

Nitekim öyle de oldu! Bu küstah, hatasını anladı ama iş işten geçmişti, kendisine Allah’a karşı yardım edecek destekçileri olmadığı gibi kendisini kurtaracak gücü de yoktu. O zaman Kehf suresi 32-46 ve   Âl-i İmrân suresi, 3:26-27 ayetlerine dikkat etmek gerekir.

Bugün işyerleri, fabrikaları, firmaları, atölyeleri…olan zenginler, makam-mevki sahipleri kısaca gücü elinde tutanlar bu kıssadan hisselerini almalıdırlar. En doğrusunu Allah bilir.

[1] Kasas suresi, 28:77-83.