Sefer de Zafer de

Sefer de Zafer de

Dindar camiada son yıllarda dillere pelesenk edilmiş ve yerli yersiz  kullanılan aynı anlamda şöyle ifadeler var: “Sefer bize aittir, zafer değil.”  “Biz seferle yükümlüyüz, zaferle değil.” …Yani sefere biz çıkarız, ama zaferi yaratacak olan Allah’tır. Kişi, kendince bir işe girişir, amaca ulaşamayınca hemen bu sözü söyleyerek sorumluluktan sıyrıldığını vehmedip teselli bulur. Bunun, İslam’ın birçok temel değeriyle çeliştiği söylenebilir.

Her şeyden önce, böyle bir anlayış, zafer kadar seferin de son tahlilde ancak Allah’ın iradesi ve yaratmasıyla olabildiği gerçeğini göz ardı etmektedir. Allah dilemedikçe ve yaratmadıkça dünyada hiçbir şey olamaz. Bizim bir eylemi gerçekleştirmemiz şöyle dursun, dileyebilmemiz bile Allah’ın dilemesiyle mümkündür (Tekvir suresi, 81:29).  “Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse iman edemez.” (Yunus suresi, 10: 100) “Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız Allah’a mahsustur.” (A’raf suresi, 7:54) Dolayısıyla zaferi elde etmek kadar sefere çıkmak da son tahlilde ancak Allah’ın dileyip yaratmasıyla mümkündür.

Sahip olduğumuz her şey, son tahlilde Allah’ın bize lütfudur ve  lutfettiği bütün imkânları istediği anda bizden alabilir de. Ama dünya imtihan yeri olduğu için Allah, bu mutlak gücünü, kendi yasalarına (“sünnetullah”a) uygun kullanmaktadır. Allah insanı düşünen, anlayan, alternatifleri görüp değerlendirmek suretiyle özgür iradesiyle tercihte bulunan özne bir varlık olabilecek potansiyele sahip kılmıştır. İnsana özgürce tercihte bulunma ve davranma imkânını Allah’ın vermesi,  adaletinin ve hiç kimseye zulmetmiyor oluşunun gereğidir (Yunus suresi, 10:44).

Allah, dünyada bahşettiği bütün kabiliyetleri özgürce kullanma imkânını vererek insanı imtihan ediyor.  Bu yüzden insan, bütün yaptıklarından sorumludur (Tûr suresi, 52:21). Hayvanlara bu imkân verilmediğinden dolayı onlar yaptıklarından hesaba çekilmiyor.  İnsana düşen görev, bu fıtrî potansiyelini geliştirmek suretiyle “özne”lik düzeyini yükseltmektir. Elbette bu “özne”liğin sorumluluğu, kendisine Allah tarafından bahşedilmiş imkân ve sınırları kadardır. Müslüman özne, mevcut şartlar dahilinde kendisine düşen vazifeyi doğru tespit edip gerekli bilgi ve becerilerle donanarak sorumluluğunu yerine getirmek durumundadır. Kendini zuhurata tabi kılması, sorumsuzca bir anlayış ve tutumdur.

Öyleyse  Allah, sefere çıkmak isteyen kuluna bunu gerçekleştirme imkânını verdiği gibi, onun  yaptığı sefer eyleminin niteliğinin  gerektirdiği sonucu da adilâne yaratır, asla zerre kadar da olsa haksızlık etmez (Nisâ suresi, 4:40). Devam edeceğiz inşallah.