Savrulan Z Kuşağı
- AİLESürmanşet 2
- 9 Nisan 2024
Bugün en büyük üyeleri 24 yaşında olan Z kuşağı dünya genelinde “gençlik” olarak adlandırılan gelişim sürecine tekabül etmektedir. Toplumların kalkınması ve dinamizminde gençler, fiziksel güçleri, yeni öğrenmelere açık olmaları, duygusal enerjileri ve üretkenlikleriyle oldukça etkilidirler. Bu nedenle tarih boyunca her toplum/ devlet, ülkü ve ideallerine ulaşmada aktif rol yüklediği genç nüfusuna yatırım yapmış, çeşitli plan ve programlarla bu coşkun enerjiyi verimli kanallara yönlendirmeye çalışmıştır. Gençlerin henüz kişilik gelişim aşamalarını tamamlamadığı ve kendi sistemleri içinde karmaşık, geçirgen, zorlu bir süreç yaşadıkları göz önüne alındığında değerlerin değişen dünyasında uyumu yakalamaları, otokontrol yeteneklerini açığa çıkarıp geliştirebilmeleri için özellikle değer eğitimine ihtiyaçları vardır.
Gençlik dönemindeki en zorlu aşama “ben kimim” sorusunun yanıtlarını içeren kimlik kazanımıdır. Kimlik arayışı içindeki gençlerin elinden tutacak, onlara yol gösterecek olan değerler ve değerler sistemiyle birlikte var olan normlardır. Değerler sosyalleşme sürecinde gençler tarafından öğrenilip içselleştirilmekte bunun doğal bir sonucu olarak da gencin şahsiyetinin, kimliğinin bir parçası hâline gelmektedir.
“SANAL BİR KİMLİK OLUŞTURUYORLAR”
Gençlerin kişilik ve kimlik gelişimlerinde rol oynayan aile, okul ve sosyal çevre bileşenlerine bugün geleneksel medyanın dışında sosyal medya araçları ve fenomenler yoğun şekilde dâhil olmuştur. Artık gençlerin internet ve bilişim teknolojilerinin sunduğu seçeneklerle birlikte gerçek yaşamlarının dışında fakat günlük yaşamlarına eklenmiş sanal bir hayatlarının oluştuğunu söylemek mümkündür. Araştırmalar, bir internet gençliği gerçeğine işaret etmektedir. İnternet gençliği, gerçek yaşamdaki kimliğinde sahip olamadığı vasıflara büründüğü ya da memnun olmadığı özelliklerini gizleyebildiği, kendi istek ve arzuları doğrultusunda şekillendirebildiği sanal bir kimliği kullanmayı daha çok tercih etmeye başlamışlardır.
“FARKLI OL VE FARKLILIĞINI ÜRETTİĞİN İÇERİKLERLE GÖSTER”
Gençlerin sanal kimlikleri bize sosyal medyadaki paylaşımları hakkında da bilgi vermektedir. Ancak bu paylaşımların içeriği her zaman Z kuşağının iradeleriyle belirlenmez. Gençler neyi paylaşıp neyi paylaşmayacaklarına karar verme noktasında sosyal medyanın özellikle de sosyal medya fenomenlerinin yönlendirici etkisine maruz kalabilmektedirler. Sosyal etkileşim ihtiyaçlarını sosyal medya araçlarından karşılamaya yönelen ve bu mecrada oldukça fazla vakit geçiren gençler, gerçek ile sanal olan, kıymetli ile kıymetsiz olan arasındaki nüansı fark etmekte zorlanabilmekte, ağ kültürünün cazibesine kapılabilmektedirler. Sosyal medyanın popüler kültürün taşıyıcısı olma, ben ve haz merkezli yaşam tarzını öne çıkarma, “farklı ol ve farklılığını ürettiğin içeriklerle göster” söylemi, göz önünde olma dolayısıyla şöhret vaadi ile gençlerin kendini özel hissetme, varlığını ispatlama, ait olma, sevilme, takdir edilme, beğenilme dürtüleri ve sosyal medya araçlarını doğru kullanma konusundaki eksikleri birleşince çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu sorunların başında kişisel hak ihlallerini, siber zorbalığı, değer çatışmasından kaynaklı yabancılaşma ve sosyal yalnızlığı sayabiliriz.
KAOTİK BİR MÜCADELE
Gelişimsel olarak henüz değerler noktasında oturmuş bir eğilime sahip olamayan gençlerin sanal ağ ortamında sosyal, dinî, ahlaki, hukuki değerler ve normlar bağlamında ciddi sorunlar yaşadığı, kimliklerini bulma sürecinde sorunlarla karşılaştıkları, kaotik bir mücadele içinde oldukları görülmektedir. Değer kazanma sürecindeki gençlerin sanal dünyanın değersizliğinde zarar görmelerini engellemek sadece ebeveynlerin değil bütün bir toplumun sorumluğundadır.
Z kuşağı gençlerine verilecek değerler eğitiminde Hz. Peygamber’in gençlerin eğitiminde uyguladığı yöntemleri bilmek ve kullanmak ebeveynlere, öğretmenlere ve sosyal çevre aktörlerine yardımcı olacaktır. Hem gerçek hayatta hem de sosyal medya ortamlarında gençlerde istendik davranışları açığa çıkaracak bu metotların başında “karşılıklı güven” esası gelmektedir. Gençler özünde çok özel olmasa da her şeyi ebeveynleriyle paylaşmak istemezler. Ebeveynlerin çocuklarının her şeyini öğrenmedeki ısrarı ise gençleri yalan söylemeye, aldatmaya yönlendirebilir. Bu nedenle ebeveynlerin çocukluk döneminden itibaren verecekleri değer eğitiminde hangi bilgilerin kendilerinde özel kalacağını hangi bilgileri ebeveynleri ile paylaşmaları gerektiği arasındaki farkı öğretmeleri önemlidir.
EBEVEYNLER NE YAPMALI?
Ebeveynler sosyal medya iletişimlerinde değerleri gözetmeleri hususunda gençleri eğitirken sosyal medyanın avantajları ve dezavantajları hakkında düşünmelerini sağlamak için karşılıklı soru ve diyalog üslubunu tercih edebilirler. Ebeveynler gençlerin yetişkinliğe geçiş aşamasında olduğunun bilinciyle onların akli seviyelerine uygun konuşmalı, gençlerin merak edip öğrenmek istediği bir konuda sorduğu soru kadar cevap vermeli, bazen de birtakım önemli konularda gencin soru sormasını beklemeden açıklamalar yapmalıdır. Anne ve babalar gençlere aktarılacak konunun mahiyetine göre çeşitli materyaller kullanabilirler veya “şu üç şeyi ganimet bil” gibi önce toplu bir rakam verip ardından açıklama yapabilirler. Bu metotlara yaşanmış kıssalar ile konuyu örneklendirme, değerler veya yapılması gerekenler listesini toptan değil aşamalı olarak verme, gençlerden istendik davranışları hemen tatbik etmelerini istemek yerine gençlere değerleri yaşam pratiği haline getirebilmeleri için zaman verme gibi yöntemlerde eklenebilir. Geleceğin mimarları olan gençlerimizi dijital teknolojilerin olumsuz etkilerinden korumada dijital araçları bireysel değil aile üyelerinin hep birlikte belli bir amaç üzere topluca kullanmaları, internette birlikte katıldıkları aktiviteler esnasında çevrimiçi riskler hakkında konuşmaları da etkili olacaktır.
Unutmamız gereken şey, pozitif bir benlik ve kimlik gelişimini tamamlamış, farkındalık düzeyi yüksek gençlerin fazla olduğu bir toplumun sağlıklı bir toplum olduğu gerçeğidir. Bu nedenle gençlere dokunabilmemizin yolu onları zorla itaate mecbur etmek değil, gençlerin kendi öz kaynaklarına dayanarak dinî, ahlaki, kültürel değerleri benimseyebilmelerini sağlamamızdır.