Sabretseydiniz Sevabınız En Az Üç Kat Artacaktı!
- YAZARLAR
- 17 Nisan 2020
Hey sen! Avrupa’da camiinde ilk defa ezan okunurken sevincinden gözleri yaşaran Müslüman! Keşke o ezan okunurken dışarı çıkıp, telefonunla kaydetmeseydin!
Ey, sokağa çıkma yasağını duyup, bir paket cips, bir paket kola ile bir paket tuvalet kağıdı almak için sanki bir daha onları bulamayacakmış gibi markete hücum eden adam! Ey, “Evde bunaldım, bende hastalık yok zaten” deyip parka koşan abla!
Keşke evinizde kalsaydınız! İnanın ki evinizde kalarak, Allah indinde sevaba nail olurdunuz. Benden söylemesi en az üç dört kat sevaplarınız artardı.
Sakın ola ki beni, Allah adına hüküm veriyor zannetmeyin. Ben sadece, bu konuda Peygamberimizden gelen müjdelerden hareketle sizlere bunu söyleyebiliyorum, o kadar.
Bakın size o müjdelerden birini haber vereyim!
Ama sakın ola ki, hadisin asıl manasını atlayıp, başındaki bölümüne takılmayın. Çünkü bu hadisin o bölümle alakası yok. Hadisin asıl manası sadece sabrın faziletini bildirmek içindir. Bakın! Bu hadis tam da size hitap ediyor. Yoksa etmiyor mu?
“Tâun (vebâ) hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu müminler için rahmete dönüştürdü. Bunun içindir ki, tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.” (Buhârî, Tıbb, 31. H. No: 5734)
Ey ezan okunurken kayıt yapıp gözleri yaşaran Müslüman! Nerede o ezan şimdi?! Akıttığın göz yaşlarına değdi mi? “Bilseydim, keşke! Çekmezdim vallahi!”, gibi bir mazeretin arkasına da sığınma. Bilecektin, bilecektin, bilecektin!
Alın size bir başka hadis: “Bil ki, asıl sabır, felaketin ilk anında ettiğin sabırdır.” (İbn Mace, Cenaiz, H. No: 1664)
Üzerinde ısrar ederek söylüyorum, salgın hastalığa sabredene, şehit sevabı veren Allah, şimdi size ne sevabı verecek! “Böyle bir sevabı nasıl hak edersiniz?” diye, önce, ezanları susturulan o Müslümanlar itiraz etmeyecek mi? Biz itiraz etmeyecek miyiz? Ezanın asıl sahibi olan Allah itiraz etmeyecek mi?
Anladın mı şimdi? Evinde otursaydın sevapların nasıl katlanacaktı? Size matematik öğretecek değilim. Hesabınızı artık siz yazın!