“Sabır bir tercihtir, çaresizlik değil!”
- HAYAT
- 17 Ocak 2024
Soru: Kur’an’da da sık sık bize sabırlı olmamız söylenir (Asr suresi). Allah neden bizden sabretmemizi ister?
Cevap: Çünkü iptila oluyoruz. Sınanmada şunu diyoruz: “İptila olduğumu biliyorum, ona boyun eğip eğmeyeceğimi bilerek bana yaşatıyorsun, benimde doğruyu bulmamı istiyorsun. Ben de o yüzden sabrediyorum.” Ayette “sabır” ve “iptila” kavramı iç içedir.
Sabırın zıddı isyandır. Kişi ya sabreder ya isyan eder. İptilada kötü bir şey yaşadığında “Yavrumu benden aldığın için üzgünüm ama bu senin takdirin ona birşey diyemem. Asla baş kaldırmıyorum.” demektir. Veya bunun alternatifi: “Nasıl bana bunu yaparsın? “ diye isyan eder.
Allah iyi birşey yaşattığında kul ya şükreder ya da küfre düşer. “Ben elde ettim. Ben yaptım.” demesiyle küfüre girer. Tüm hikâye aslında Allah’ın eliyle olup olmadığını görmekten geçiyor.
İyi şey yaşattığında kendinden bilir. Nankörlük hakkın elinden olanı kendinden sanma halidir.
İslam’da sıkıntılı durumlarda hep doğru şık sabır. Sınavımızın birer parçasıdır sabır. Ancak sabırla kurtuluşa erebiliriz. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”[1]İptilanın bütün zorlu çeşitleri sıralanıyor ve sonra sabret deniliyor. Bir şok dalgasının aşılması içindir sabır.
Konuşuyoruz ama kolay değil evladını kaybeden bir annenin yaşadığı veya malını kaybeden birinin yaşadığı zorluk sebebiyle intihar etmesi veya bir kazada, depremde kişinin yakınlarını kaybetmesi. Depremi ülkece daha yeni atlattık.
Soru: Hocam, sabretmeye Peygamber Efendimiz’den bir örnek verebilir misiniz?
Cevap: Resûlullah zamanında bir kadın evladını kaybetmiş ve çocuğunun mezarının başında acı çekiyor. Resûlullah, “Ey hanımefendi/kadın Allah’tan kork ve sabret.” diyor. Demekki olumsuz istikamete gidiyor, bağrıyor, çağrıyor. Kadında o sırada Resûlullah’ı tanımadığından, teşhis edemediğinden kaba bir ifadeyle, “Git başımdan! (Defol) Benim başıma gelen senin başına gelmedi!” diyor. Bu olayı gözlemleyenler, “Eyvah eyvah. Peygamber Efendimiz’i tanımadı.” diyorlar. Kadına gidip, “Sen demin kime neyi söylediğinin farkında mısın?” deyince demiş ki, “Yok”. Demişler ki, “O Allah’ın Resulüydü ve sen ona bunu dedin.” Kadının derdi birken iki oldu. O esnada mezarlıkta çocuğunun kabrini bırakıp Resûlullahın peşine gidiyor. Kapıda kimsecikler olmayınca kadın direk içeri girdi ve Resûllah’a dediki, “Ben seni tanıyamadım o yüzden öyle konuştum.” Resûlullah onu tanımadığını ve olumsuz bir tepki verdiğini dert etmemiş. Kadına yine aynı mesajı veriyor. Sabır çarpmanın ilk anında olan birşeydir. Yani sıkıntı yaşadığınız anda ilk verdiğiniz tepkidedir. En kıymetli en önemli sabır odur.
Aradan yıllar geçtiyse bunun sabırdan nasibi cılızdır. Resûllah’ın evladı İbrahim kucağında vefat etti. Göz yaşarıp, kalp vurulunca Sabahe diyor ki, “Resûlullah sende mi?” Rasûlullah, “Kalp vurulur, göz yaşarır ama Rabbimizin hışımından hiç birimiz emin değiliz.” şeklinde karşılık veriyor. Hangi birimize ne yaşatır Allah’ın kudretidir, iradesidir. Biz ona baş kaldıramayız karşı gelemeyiz. Bize bunu öğütledi. Ya Rabbi baştan bize böyle birşey yaşatma diye dua edebiliriz. Etmeliyiz. Yaşatmadığı her gün için de şükretmeliyiz.
HAYAT “İmtihanım Ağır, Nasıl Sabredeceğim?”Soru: Peki, “Bunca zorluk ve acı neden Müslüman’ın başına geliyorda kafirin başına gelmiyor?” serzenişlerine ne dersiniz?
Cevap: “Müminler ürperti halindedir,”[2] çünkü Allah’ın her an bir musibet işleyebileceğini biliriz. Zira hepimizde kusurlar, günahlar var. Bu yüzden her hatamızdan dolayı bir musibet yaşatsaydı her günümüz bir musibetle geçerdi. Önceden istiğfar edip mağfiret dilerse kul musibetleri azaltır. İsyana yönelmez. “Size isabet eden her ne varsa sizin kazandıklarınızdan ötürüdür.”[3] Ama her hatana da Allah bir musibet vermiyor.
Seküler düşünce, “Bu kadar günahlar varken, beni mi buldun,” diye Cenâb-ı Hakk’a hemen isyana kalkışır. Oysa Allah kafirler sınav dışı olduğundan başlarına musibet getirmemektedir. Hani siz Asr sûresinden söz ettiniz imân tarafında siz bir iddia tarafındasınız, bir yolculuk, bir süreçtesiniz. Diyorsunuz ki “Ben senin cennetine talibim, sonsuz mutluluğa ve ölümden sonra geleceğe talibim. Seni tanımayı, sevmeyi ve sevdirmeyi seçiyorum.” Bunu söylemekle siz bir yarışa ve özel bir sürece giriyorsunuz. Diğerleri sınavdan çıkmış veya hiç girmemiş. Sonra siz diyorsunuz ki, “Onun yolunda niye yokuş yok. Kafirlerin başına niye sıkıntı gelmiyor. Onlar niye ekonomik olarak daha müreffeh.“Yarış dışı atın hiç terlediğini gördünüz mü? Yarış dışı at yiyor, içiyor, keyfine bakıyor. Cenâb-ı Hakk’ın cennetine doğru bir yarış içerisindesin. Allah (c.c.) karşına bariyerler çıkartıyor, türlü türlü tümsekler çıkartıyor. Aynı bir oyun gibi birinci levelden ikinci levele geçiyorsun daha zorlu bir süreç. Ve leveller yükseldikçe imtihanın zorlaşıyor. Sen o yarış dışı olan kişiye özenmekle aslında oyundan çıkmak istiyorsun. Yarış dışı olanın bu yarışı kazanma gibi bir iddiası yok. Bu hayatı yaşamayı seçmiş, ahiretten yana hiçbir talebi yok. Allah’ta onu salmış, nimet vermiş. Ayette, “Dünya hayatını isteyenlere bolca veririz.”[4] diye geçer. Bu yüzden dünya hayatında daha fazla günah işledikleri ve daha fazla isyan ettikleri bir ortamda bulurlar kendilerini. Hedefinle onun hedefi aynı değil. Kalkıp kendini onunla kıyaslama. Sen özel bir süreçte, özel bir istektesin. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki, “Sizin Allah’tan ondan beklemediği bir beklentiniz var. Siz başkasınız.”[5] Dolayısıyla siz cennet talebinde ne kadar kararlısınız ona göre zorluklar çıkacak karşınıza.
Cenâb-ı Hakka ne kadar bağlısınız? Çelik halatlı yüreklerle mi yoksa inceciktan pamuklarla iplikten mi?
Soru: Bu dünya âleminde sınanmamak mümkün mü?
Cevap: Allah depremleri veriyor ve insanlar öyle bir sarsıntıya uğruyorlarki Allah’a olan imanları ölçülüyor. Şu düşünce yanlış, “Biz zaten Allah’tan yanayız. Bizi rahatlık içerisinde yaşatsın.” Hayır, burası bir geçiş süreci!
“Ölümü ve hayatı yaratan Allah’tır. Sizi sınamak için yarattı.”[6] Allah kulunu yokluyor. Yoklama iyi zamanlarda şükür, kötü zamanlarda sabır demektir. Oysa kafirler iyi zamanda nankörlük eder, kötü zaman yaşarsa isyan eder.
Hz.Süleyman’ın çok iyi bir zamanında yaşadığı bir an da. Diyor ki, “Saba melikesinin tahtını bana kim getirir?” Orda cinlerden bir ifrit diyor ki, “Bu oturum bitmeden getiririm.” Kitap’tan ilmi olan biri diyor ki, “Göz açıp kapatıncaya kadar getiririm.”. Onaylayınca bir an da Saba melikesinin tahtı karşısında beliriyor. Bu gücünü yaşadığı bir an da Hz. Süleyman diyor ki, “Bu benden değil. Bu Rabbimin fazlı. Beni sınamak diliyor.” Şükür mü edecek yoksa nankörlük mü edecek.
Hayattaki parolamız şükür mü edeceğim isyan mı edeceğim.
“İyi şeylerle de sınarız kötü şeylerle de sınarız.”[7] İyi şeylerde ya şükrederiz ya küfür. Kötü şeylerle sınandığımızda ya sabır ya da isyanla karşılık veririz. Hayatı yöneten kişinin Allah olduğunu bilirsek doğru seçenekleri seçeriz. Seküler bir bakış açısında ise kişi yanlış seçeneklerinden dolayı mutlu da olamaz. Çünkü başına iyi birşeyler geldiğinde böbürlenir ve kendisinden bilir, kötü bir olay başına geldiğinde ise isyan eder, bağırıp çağıran birine dönüşür. Hem dünyada ahlâken kaybeder hem de büsbütün ahiretini.
[1] Bakara sûresi, 2:155.
[2] Mü’minûn suresi, 23:2.
[3] Şûra suresi, 42:30.
[4] Hûd suresi, 11:15
[5] Tevbe suresi, 9: 52.
[6] Mülk suresi, 67:2.
[7] Enbiyâ suresi, 21:35.