Ramazan Oruç Ayı Değildir!
- HAYATSürmanşet 1
- 9 Nisan 2023
Eminim siz de bu yazının başlığını okuyunca bana hemen Rabbimizin “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler/erişenler o ayda oruç tutsun.” mealindeki bildirge ve buyruğunu hatırlatma ihtiyacı hissedeceksiniz.
Haklısınız da. Zira, Rabbimizin bir buyruğu söz konusu olduğunda beşerin bu konuda söyleyecek bir şeyi olduğunu söyleyebilmek hayal dahi edilemez. Çünkü, beşerin vazifesi o buyruğu hemen yerine getirmektir. Dolayısıyla Ramazan ayı oruç ayıdır ve oruç mutlaka bu ayda tutulacaktır.
ORUÇ RAMAZAN AYINDA EDA EDİLECEK BİR BORÇTUR
O zaman bu başlığın manası ne ola ki?
Ramazan ayı bir Müslüman’ın bir dinî emri nasıl da bir medeniyet, kültür ve hayat ilkesi hâline getirdiğinin en önemli göstergesidir. Dikkatinizi çekerim. Ramazan ayı evet, orucun, yani “Oruç size, sizden önce gelen ümmetlere yazıldığı gibi, sizin de alnınıza, beyninize, boynunuza yazıldı.” mealindeki buyrukta boynumuzun, aklımızın, vücudumuzun yerine getirmesi gereken bir borçtur. Yani, imsak vaktinden başlayarak, akşam güneş batıncaya, ezan okununcaya kadar geçen süre içerisinde su içilmeyecek, yemek yenilmeyecek. Biliyoruz, oruç bundan ibarettir.
Ama ramazan ayı bundan ibaret değildir. İlahi bir buyruk ile olmasa da Müslüman, aldığı o ilahi buyruktan hareketle bambaşka bir zaman dilimi ortaya çıkarmış ve adına ramazan ayı demiştir.
MÜSLÜMAN’IN RAMAZAN MEDENİYETİ
Çocukluğumda yazılanları pek de anlamadığım ama okuma merakım yüzünden okumaya çalıştığım bir yazıyı hatırlıyorum şimdi. Ben doğduktan 3-4 yıl sonra Tohum dergisinde yayımlanan o yazıyı ben çok daha sonra okumuştum. Ve şimdi o yazıyı, “İslamcı Dergiler Projesi”nde yeniden okumanın heyecandayım. Merhum Ahmet Süheyl Ünver hocanın “Ramazan Medeniyeti” başlıklı yazısıydı bu.
Yazısına şöyle başlıyordu Ünver hoca: “Milletler şunu unutmamalı ki, İslâmiyeti, Müslüman olan Türkler bediî bir şekle sokmuşlar ve ramazan ayında mahya, temizlik, râbıtalılık, ahlâk tasfiyesi, günah ve zararlı şeylerden çekinme, yerinde eğlenebilme, dinlenebilme, cömerdlik ve herkesi düşünmek terbiyesini bir araya getirerek bir Ramazan Medeniyyeti vücude getirmiş ve bunu İstanbul’da teksif etmişlerdir.”
Akl-ı evvel, bu yazıyı okuyunca “dine müdahale” gibi bir şey anlayabilirse de öyle değil işte. Tam tersine, dinden, dinin buyruklarından hareketle bir medeniyet inşa etmektir bu. Dine müdahale yoktur. Aksine, dinin Müslüman’ın her şeyine müdahalesinin bir yansımasıdır.
RAMAZAN 11 AYIN SULTANIDIR
Süheyl Ünver hocanın “Ramazan Medeniyyeti”nin unsurlarından olarak “mahya”ya vurgu yapması belki bugün, hele hele Avrupa gibi camilerin geleneksel mimarinin dışında inşa edildiği bölgelerde yaşayan Müslümanlar için bir mana ifade etmeyebilir. Ama şöyle düşünün: Bir şehirde yaşıyorsunuz. Güneş battıktan sonra her yer kararıyor. Karanlık sabah imsak sökene kadar devam ediyor. Böylesi bir ortamda bir bakıyorsunuz bir akşam bir caminin iki minaresi arasında “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan” diye bir yazı görüyorsunuz. Ve o ramazan ayı ki, sizin için yılın 11 ayının sultanı. Daha doğrusu siz, “oruç tutun” buyruğu bulunan bu ayı, hayatınızın sultanı yapmışsınız, temizliğinizin, ama en önemlisi de ruhunuzun temizliğinin yapıldığı, Ünver hocanın deyişiyle “ahlâkınızı tasfiye” yani ahlâkınızı ter temiz, safların en durusu hâline getirmeye çalıştığınız o ayın girdiğinin müjdesini alıyorsunuz.
Oruç yemekten içmekten kendini beri tutmaktır ya. Ama burası işin sembolik tarafıdır. Tabii ki, buna riayet edilmeden oruç asla olmaz. Ve lakin oruç, ramazan ayının başında olur. Dolayısıyla ramazan ayı oruç ile başlar, oruç ile biter de, sadece oruçtan ibaret kalmaz.
Bir ay boyunca, karanlık basar basmaz Allah’ın kelâmından, Allah’ın Resulü’nün sünnetinden hayatınıza ışık tutacak aydınlığı o mahyada görüyorsunuz. İşte bunun için mahya, hakikaten sadece bir ışıktan ibaret değildi.
Ramazan ayının ne olduğunu bilmeyenler bırakın yaşını başını almış ergin kişileri, küçücük minicik çocukların dahi “aç kalmak için” erken yatma ya da hiç yatmama yarışına girmelerini kesinlikle anlayamaz.
TERAVİH NAMAZLARI ÖNEMLİ
Şimdilerde pek fazla itibar edilmese de eski dönemlerde Müslümanlar 20 rekâtlı teravih namazlarına çok önem verirlerdi. Öyle ki, 4 rekât namazı bile fazla bulan Müslümanlar yatsı vaktiyle birlikte ilaveten 20 rekât namaz kılmak için yarışırdı. Üstelik teravih için çok özel bir şekilde ilahiler, dualar, tevşihler (peygambere övgü) ve salavatlarla hazırlanılırdı. Bu hazırlık yatsı namazından sonra ve teravihin her dört rekâtı arasında devam edip dururdu. Müezzin, salavatı veya ilahiyi farklı bir makamda okur, imam da namazda bu makama ve manaya uygun ayetleri okurdu. Kısacası, ramazan Müslüman’ı kendi havasıyla da değiştirebiliyor.
Ve yine bir zamanlar zimmet defterleri denilen borç defterleri varmış. Kendine göre hâli vakti yerinde olanlar, girerlermiş bir dükkâna, “ver bakayım şu borç defterini” der, defterin borçluların isimleri yazı olan sayfalarını yırtıp atarmış. O sayfalarda yazan borçları da tak diye öderlermiş. (Burada bana ‘bu ne yaaa!?’ diyebilirsiniz.)
Ramazan ayının oruç ayı olmadığına dair şimdilik bu kadar yeter. Yeter yetmesine de, ben ramazana daha giriş dahi yapamadım ki. Üstelik, Süheyl Ünver hocanın “Yerinde eğlenebilme, dinlenebilme, cömerdlik ve herkesi düşünmek terbiyesini bir araya getirerek bir Ramazan Medeniyyeti vücude getirmiş.” cümlesine uğrayamadım bile.
Bunun içindir ki, ramazan ayı oruç ayı değil, oruç ayı ramazandır. Rabbim oruçlarınızı makbul, şimdiden ramazan ayınızı mübarek eylesin.