“Ramazan İyilik Ve Takva Üzerine İnşa Edilmiştir.”
- AVRUPAHAYATMANŞET
- 15 Mart 2024
Ramazan geldi. Camilerde bu nasıl hissediliyor? Ne tür hazırlıklar ve çalışmalar bulunuyor?
Ramazan ayı rahmet, bereket, mağfiret iklimidir. Her yıl ramazan bu güzellikleri beraberinde getirir. On bir ayın sultanıdır ve içerisinde Kur’ân-ı azimuşanın nazil olduğu bir aydır. Normal zamanlarda yapmadığımız birçok ibadeti biz ramazan-ı şerifte yaparız. Oruç bunların başında gelir, fitre ramazana has bir ibadettir yine zekâtlarımız bu ayda hesap edilip verilir. Sadece ramazana münhasır ibadetlerden biri de Teravih Namazıdır. Yine itikaf ibadeti, Hz. Peygamberin özellikle ramazanın son on gününde mescide kapanarak iç dünyasına döndüğü ve manevi muhasebe yaptığı mübarek bir ibadettir.
Ramazanın insan üzerinde hem bireysel manada bir etkisi vardır hem de toplumsal olarak bir heyecan oluşturmakta. Ramazan öncesi teşkilat olarak bizler ramazan ayında camilerimizin tamamına yönelik bir dizi hazırlıklar yaparız. Ramazandan önce camilerimize gönderdiğimiz bir yazı ile camilerimizin bakımı, temizliği, ses düzeni, teravih ve itikaf için gerekli hazırlıkların yapılmasını hatırlatırız. Mali ibadetlere destek olunması için bölgelerde zekât danışmanları olarak bir ekip oluşturuldu. Zekât danışmanlarını önceden bir eğitimden geçerler. Bu danışmanlar zekât ve fitreye dair cemaatimizden gelen soruları cevaplandırırlar. İhtiyaca binaen ayrıca gelen soruların bazılarını Genel Merkezin Din İstişare Kurulu’na yönlendirirler. Sorular bu şekilde cevaplandırılmak suretiyle cemaatimize ulaşmış olur.
Ramazan ayı içerisinde yaptığımız bir diğer aksiyon ise camilerimizin büyük bir kısmında toplu iftar programları organize edilir. Ve buraya yüzlerce insan gelir. Hatta öyle ki bazı camilerimizde bine yakın kişi her akşam iftar eder. Avrupa’nın muhtelif kentlerine, büyük camilerimize İslam ümmetine mensup insanlar katılır. Oruç tutan veya tutmayan ihtiyaç sahibi kişiler o gün iftar yapıldığını bilir ve camilerimize gelirler. Camilerde ayrıca çocuklara yönelik tekne orucu veya farklı şenlikler gibi çalışmalar yapılır. Gayrimüslim komşularımızı ramazandan haberdar etmek bakımından bilgilendirme broşürleri hazırlanır. Hatta birçok camimiz komşularının kapısını çalmak suretiyle bir hediyeyle birlikte ramazan-ı şerifin geldiğini ve teravih sebebiyle ibadetlerin geç saate kadar sürdüğünü belirtirler.
“CAMİLERİMİZDEKİ ETKİNLİKLERE GAYRİMÜSLİMLER DE KATILABİLİYOR”
İftar yemeği haricinde caminin içindeki programa herkesin gelebileceğine dair duyuru yapılıyor. Bu sadece oruç tutanlara münhasır bir hizmet değil. Gelebilenler için camilerimizdeki etkinliklere gayrimüslimler de katılabiliyor. Bir de camiye gelemeyenler var, örneğin mülteciler. Onlar için de taslara yemekler konup bu insanların yanına gidip iftar yemeklerini ulaştırıyoruz. Mesela Avusturya’nın Freistadt şehrindeki camimiz şöyle bir uygulama yapmıştı: Çok uzak mesafede olan mülteci Müslümanlar ulaşım açısından gelmeleri mümkün olmadığı için birkaç kişi iftara bir saat bu insanları arabalarla camiye taşıyor. Bu insanlar oruçlarını camilerimizde açıp teravih namazlarını kılıyorlar. Aynı ekip bu insanları teravih nazmından sonra alıp evlerine bırakıyorlar. Dinimiz kişinin dinine, diline, ırkına bakmadan durumu nasıl olursa olsun derdiyle hemhal olarak kişiyle iletişim kuruyor. Dolayısıyla bakıldığında ramazan ayı iyilik ve takva üzerine inşa edilmiştir.
Bu ramazan ayına ümmet hüzünle giriyor. 7 Ekim’den sonra tekrar başlayan savaşta otuz binin üzerinde insan öldü. Bu ramazan ayına nasıl bir etkide bulunur?
7 Ekim’den bu yana yaşananlar bir insanlık dramıdır. Baştan beri biz hep şunu söyledik: Haksız bir biçimde kim olursa olsun, bir insanın canına kast etmek suçtur. Haksız bir biçimde insanın canına kast edenler büyük bir suç ve günah işlemiştir. Müslümanlar için de başkaları için de bu böyledir. Ve başından beri biz Müslümanlar bu çizgiyi ortaya koyduk, daha ilk baştan tepkimizi dile getirdik, örneğin Genel Başkanımız açıklamalarında ve Kur’an-ı Kerim Tilavet Yarışmamızda, Genel Sekreterimiz’in yaptığı açıklamalarda ve verdiği mülakatlarda ve Müslümanlar Koordinasyon Kurulu (KRM) ile ortak açıklamalarımızda görüşümüzü beyan ettik.
Şu an Gazze’de bir trajedi yaşanıyor. Gazze’de şehirler yerle bir edildi, yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu ve on binden fazla masum çocuk hayatını kaybetti. Maalesef dünyanın gözü önünde, herkesin canlı yayında izlediği bir durumla karşı karşıya geldik. İşin kötüsü bu meselenin nasıl biteceğini, nasıl sonuçlanacağını ve ne zaman duracağını da bilmiyoruz.
İnsanların sadece Müslüman oldukları için değil insan oldukları için bu savaşa karşı çıkıyoruz, karşı çıkmamız gerekir. Hiçbir din ne Müslümanlık ne Hristiyanlık ne de Yahudilik masum insanların öldürülmesine, bilhassa kitlesel bir şekilde katledilmesine müsaade etmez. Zira din dediğimiz değerler insanın yüreğine kalbine dokunan değerlerdir. Bunu kabullenmek gerekçesi ne olursa olsun söz konusu olamaz. Dolayısıyla derhal bir ateşkes sağlanması lazım.
Bu nedenle bizler ramazana hüzünle girdik. Sizler ailenizle çoluk çocuğunuzla iftar sofrasına oturuyor. Gazze ve dünyanın birçok başka yerindeki insanlar nasıl sahura kalkacaklar, nasıl iftar yapacaklar, hayatta kalmak için mücadele ederken bir taraftan da Allah’ın emri olan orucu yerine getirmeye çalışacaklar. Ramazanın heyecanını yitirmememiz gerekiyor ama içimizde kalbimizde onlarla olacağız. Rabbim savaş, zulüm, tehdit ve baskı altında yaşayan, dinleri, kökenleri ne olursa olsun, tüm insanlara mübarek ramazan ayı hürmetine kurtuluş nasip eylesin.
“SÖZÜ BİLE ÇOK SÖYLEMEK İSRAFTIR”
Peki, en sık rastladığımız hususlardan biri olan “ramazanda israf” konusunda ne demek istersiniz?
Tabi ki yemek içmek insani bir durum hayatın devamı için buna ihtiyaç var. İftarda sahurda yemesi de doğal ve insani bir davranıştır. Ama din insana daima bir denge ve sınır getirir. Siz bu sınır ve ölçüyü aşarsanız ihlal ederseniz haddi aşmış olursunuz. Resûlullah’ın (s.a.v.) çok güzel bir ifadesi var: “En kötü sofra zenginlerin davet edilip de fakirlerin dışlanmış olduğu sofradır.” Dolayısıyla sofralarımıza her şeyden önce biz komşumuzu, garibanı ve ihtiyaç sahibi olanı davet etmek zorundayız. Bu sofranın zaten anlamı budur. Ayrıca bu bizim örfümüzde de var. Özellikle ramazan ayında yapmış olduğumuz camilerimizdeki iftar programımızın amacı israfa kaçmadan nihayetinde misafirlerimizi en güzel şekilde ağırlamaktır.
İslam insanın ihtiyaç fazlasını tüketmesinin israf olduğunu israf etmenin de haram olduğunu bize öğretiyor. Bu iftar sofrasında da olsa bu haramdır, normal hayatta yediklerimizde de olsa bu haramdır. Sofraya yiyebileceğiniz kadar koymalısınız. Hele de dünyanın birçok yerinde insanlar bir yudum suya muhtaçken, bir dilim ekmeğe muhtaçken, bizim sofralarımıza mükellef ziyafet sofraları inşa etmek suretiyle iftar etmemiz ahlaken de uygun değil, İslami açıdan da uygun değil. İşte biz buna israf diyoruz. Bundan sakınmak gerekir. Bizim sofralarımız da mütevazı olmalı. Yani bir dilim ekmek bir tas çorba yanında bir yemek yeterlidir. Allah bize “Yiyin, için, israf etmeyin.” buyuruyor.
Bu sadece yemeyle ilgili de değildir. Yani insanın kılık kıyafet bağlanımda da bu böyledir. Bizim gardıroplarımızda 10 tane takım elbise, 100 tane başörtüsü, giyemediğimiz kadar ayakkabı biriktirmişsek hatta bir giydiğimizi bir daha giymiyorsak burada da israf söz konusudur. Bu şekilde haddi aşmış oluruz. Dolayısıyla Müslüman olarak ramazan-ı şerifin ruhuna uygun bir şekilde hareket etmek yeme, içme, kılık kıyafet konusuna dikkat etmekten geçer.
İbadet konusunda bile israf etmemek gerek. Bu şu anlama gelir: İnsan 7/24 ibadet etmeye kalksa insanın bünyesine ağır gelir. O yüzden Peygamber Efendimiz buna bile bir sınır getirmektedir. Zira bu bünyenin dinlenmeye de ihtiyacı var, ibadet etmeye de ihtiyacı var, insani ilişkilere de nihayetinde ihtiyacı var. O açıdan bölgelerimizde, camilerimizde, kurumsal iftarlarımızda biz, haddi aşmamalı, israfa yönelmemeli mütevazı sofralar hazırlamalıyız. Ramazan-ı şerifin ruhuna uygun davranış budur.