Ramazan Geldi, Hoş Geldi!
- HAYATSürmanşet 2
- 26 Mart 2024
Ramazan ayını bekleyen ve ona kavuşan için güzel bir oruç, muhteşem bir iftar, huzurlu bir teravih ve bereketli bir sahur vardır. Şayet ramazan ayını şuurla idrak edip, nefis terbiyesi yolunda başarılı olabilirsek; önce bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ne sonra da Ramazan Bayramı’na kavuşuyoruz.
Müsaadenizle önce iki kelimenin tanımını yaparak başlamak istiyorum. Bunlardan birincisi “mensubiyet” diğeri ise “meşruiyet”. Nedir mensubiyet? TDK’ya göre: “Bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili, -den olan, -e bağlı (kimse).” yani bir dine, bir davaya, bir düşünceye sahip olma, orası ile ilgili olma, ona ait olma hali. Meşruiyet ise “yasal, hukuki, kanuna uygun” anlamlarına gelmektedir. Ne ilgisi var konumuzla bu iki kelimenin?
“ELHAMDÜLİLLAH!”
Bizler Müslüman olarak, İslam dininin mensuplarıyız elhamdülillah. Dolayısı ile Kur’ân-ı Kerîm ile Hz. Muhammed (s.a.v) peygamberimizle, Rabbimizin İslam dini ile gönderdiği emir ve yasaklarla doğrudan ilgimiz var elhamdülillah. Ve Peygamber Efendimiz vasıtası ile gönderilen yüce kitapta belirlenen hükümleri, şeksiz şüphesiz kabul ettik elhamdülillah. Kelime-i şehadet ile kabul ve ikrar ettiğimiz, İslam dini hükümlerini referans kabul ederek helal kıldığını helal; haram kıldığını haram bildik elhamdülillah. Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz tarafından bize meşru olarak gösterilen hususları, meşruiyet alanımız bildik ve yaşamımızı buna göre dizayn edeceğimize söz verdik elhamdülillah.
İslam dinine mensup olmak ve hayatı meşruiyet alanı içinde yaşamanın bize ne faydası var? Çok faydası var. Şöyle ki; hayatı meşruiyet alanına göre dizayn eden bir Müslüman her şeyden önce nefsinin ve şeytanın kölesi ve oyuncağı olmaktan kurtulur. Nefsin heva ve heveslerine mahkûm olmaktan kurtulur ve özgürleşir. Şeytanın prangalarından kurtulur ve özgürleşir. Rabbine verdiği söze sadık kalan Müslüman, özgürlüğü Rabbine kul olmakta bulur ve özgürleşir. Rabbi’nin rızasına muhalif olan ne varsa elinin tersiyle iter, “Allah en büyüktür.” der ve özgürleşir.
“RAMAZAN ÖZGÜRLÜK AYIDIR”
Özgürlüğü bu mecrada aramayan bir insana “Ramazan özgürlük ayıdır.” dediğimizde şaşırır, kendisi ile alay edildiğini zanneder. Müslüman’a rahmet olan oruç, sahur, iftar, teravih; buna inanmayanlar için bir eziyet, zorlu bir meşakkat ifade eder. Tam bu noktada Müslüman’a vazife olan nedir? Tebliğ görevini doğru yapmak, bütün insanlığın bu nimetten nasiplenmesi için olağanüstü bir gayret göstermektir. Sadece anlatarak irşad vazifesi yapılmayacağını, asıl tebliğin yaşayarak, iyi rol model olarak yapılacağını bilerek yaşamaktır. Hakkıyla oruç tutup hakkıyla namaz kılmazsak, başka bir ifadeyle bir yandan oruç tutup namaz kılıp diğer yandan nefsimize ve şeytana uşaklık edersek doğru olmaz. Haşa Rabbimizin bizim ne aç susuz kalmamıza ne de yatıp kalkmamıza ihtiyacı yok ki! Lisan ile verdiğimiz kulluk sözünü ibadetlerimizle de Rabbimize sunma makamıdır oruç ve namaz. Bu nedenle gönlü güzel insanlar der ki; “Bir vakit namaz kaçırdığınız zaman üzülün. Üzülün çünkü Rabbimizin huzuruna çıkmadık, çıkamadık. Acaba Rabbimiz bizi huzuruna kabul etmedi de o yüzden mi namazı kaçırdık? Asıl buna üzülün!”
“RAMAZAN EMPATİ AYIDIR”
Bir ay boyunca aç susuz kalan bir Müslüman, aç ve susuz insanların halini gerçekten yaşayarak deneyimlemiş olur. Bu yüzden iftar sofralarında zengin zengini değil, zengin fakiri ağırlamalıdır. İftar sofralarında, yolculara, fakirlere, öğrencilere gerçek ihtiyaç sahiplerine yer verilmelidir. Başköşe gariplerin olmalıdır. Yoksa “sen, ben, bizim oğlan” diye tabir edildiği gibi zengin zengine iltifat edip, gösteriş yarışına girilirse, o sofrada öksüzün, yetimin ve fakirin hakkı kalacaktır. Biliriz ki, garibanın ahı belki yarına kalır ama yanına kalmaz. Ah almaktan çok sakınalım dostlar. O ahlar ki, arş-ı âlâyı titretir de sonradan çok pişman oluruz.
“RAMAZAN HİCRET AYIDIR”
Hayatımızı meşgul eden, batıl ne varsa hepsinden sıyrılıp Hakk’a yönelme zamanıdır. Kötünün yerine iyiyi, çirkinin yerine güzeli, çirkefin yerine letafeti, yanlışın yerine doğruyu, günahın yerine sevabı ikame ederek Hakk’a doğru kutlu bir yürüyüşe çıkma zamanıdır ramazan. Elbette bu yürüyüş muhasebe yapmadan, başımızı iki elimizin arasına almadan, kâr zarar hesabı yapmadan olmaz. Bu yönüyle ramazanın son on günü içerisinde itikâfa girmek dediğimiz güzel bir ibadet vardır. İtikâf ibadeti, Peygamber Efendimiz’in vefatına kadar devamlı yaptıkları bir ibadet olduğu için, müekked bir sünnettir. Aynı zamanda sünnetin kifâye kısmındandır. Bir beldede bir kişinin bu ibadeti yerine getirmesiyle, diğerlerinin üzerinden sâkıt olur. Aksi takdirde bu müekked sünnet terkedilmiş olur.
“RAMAZAN CÖMERTLİK AYIDIR”
Bedenen yapılan ibadetler elbette çok güzeldir. Ama bir de mali ibadetler vardır ki, bunların başında zekât ve sadaka gelir. Asrı saadette sadece zekâtını veren Müslümanlara cimri diyorlardı. Acaba o mübarek insanlar bizleri görseler ne düşünürlerdi? Zekâtımızı eksiksiz vereceğiz ama sadakayı da ihmal etmeyeceğiz. Yani infak! Nifak ile infak aynı kökten gelir dostlar. Bunun anlamı şudur: İnfak ederek, malımızdaki nifaktan kurtulmamız lazım. Rızkımızı temizlememiz lazım. İnfak ederken elimiz titremeden, Rabbimize borç verdiğimiz düşüncesiyle cömert bir şekilde yapmamız lazım. Mademki, Rabbimizin rızasına nail olmak için yapıyoruz, en güzelini vermek, bol vermek ve sürekli vermek, en makbul olanıdır.
Eskiden ramazan ayı geldiğinde seküler medya Kur’ân-ı Kerîm, tefsir, hadis ve ilmihal kitapları verirlerdi okurlarına. Biz o medya kuruluşlarının bir aylığına Müslüman olduğunu zanneder ve içten içe sevinirdik. Saflığı temizliğinden kaynaklanan Anadolu insanının büyük çoğunluğu da bu medya kuruluşlarına inanırdı. Ama büyük fotoğraf başkaydı. Asıl oyun başkaydı. Biz onu anlayana kadar çok zaman geçti. On bir ay dine küfredip bir ay Müslüman geçinmelerindeki asıl neden; İslamiyet’i sadece bir aya hapsetmekmiş. “Siz de on bir ay gayri İslami yaşayın, ramazanda bir ay Müslüman olun yeter.” Başarısız olduklarını söyleyemem. Yurdum insanı da öyle yaptı. Ramazan’da bir ay Müslüman oldu. Oruç tuttu, namaz kıldı. Az çok zekâtını verdi. Ramazan Bayramı’na şeker bayramı dedi. Ve on bir ay bildiği gibi yaşadı.
Kıymetli dostlar, ramazan ayı içerisinde kazanacağımız güzel hasletleri, bayram sabahı terk etmeyelim. İyi insan, iyi kul olma çabamız ramazanda başlasın ama Şevval’de bitmesin. Rıza-yı Bâri’yi gözetme çabamız, kalbimizin en güzel yerine yerleşsin ve hiç çıkmasın. Biz Rabbimizden razıyız. Umulur ki, Rabbimiz de bizden razı olur. Bizi sever, sevdiklerine bizi sevdirir. Sırat-ı müstakim üzere bir hayat yaşamayı bahşeder inşallah. Neden olmasın. Bir birimize çok dua edelim ne olur! Muhabbet ve dua ile kalın.