Psikolojimizi Neler Bozuyor?
- AİLE
- 15 Eylül 2020
Çocuğum fazla şeker yeme, dişlerin çürür!” uyarısını çok duyduk da “Çocuğum fazla şeker yeme, konsantrasyon bozukluğu çekersin, anlama ve hafıza gücün zayıflar, hareketlilikten yerinde oturamaz hale gelirsin!” uyarısıyla karşılaştık mı hiç? Veya “Ekrana fazla bakma gözlerin bozulur’u” işittik te “Ekrana fazla bakma ruh dengen ve ahlakın bozulur’u” duyduk mu hiç?
“Dişlerini güzelce fırçala” yı duydukta, “Diş macununda zehir var’ı” duyduk mu?
Bayramlarda rengarenk, farklı aromalı şeker ve çikolataları ikram ettik de, bunların davranış bozukluklarına zemin hazırladığını biliyor muyuz? Çocuklarımıza sorgulamadan her aşıyı yaptırdık fakat bu aşılarla zekâsı gerilemiş, öğrenme bozukluğu çekecek olan bir nesil hazırladığımızı düşünüyor muyuz? Veya kolayımıza geldiği için ambalajlı, katkılı gıdalar tüketirken üretenlerin hayrına dua ettik de bunların depresyona, alzheimera, hiperaktiviteye, davranış bozukluğuna, otizme ve üstelik kısırlıktan kansere varana kadar bedensel sağlığımızı olumsuz etkileyen gıdalara teslim olduğumuzun farkında mıyız?
Bu noktada şu ayet geliyor akla: “O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.“ (Bakara suresi, 2: 205)
Bedensel sağlığımız için endişelendik diyelim, peki ahlakî değerlerimizi ve ruh sağlığımızı geri planda mı bıraktık? Veya sorgulamamaktan mı meydana geldi herşey? Yediğimiz, içtiğimiz, vücudumuzla temas eden kozmetik ürünler, parfümler, beden bakım ürünleri, temizlik ürünleri v.b. ürünlerin içeriği ile ilgilendik mi hiç?
Ne zaman ilgimizi çekmeye başlıyor bu sorular? Kendimiz veya sevdiklerimizden biri ciddi bir rahatsızlığa yakalanınca! Heleki şu zamanda, tüm hayatı olumsuz etkileyen ve yaşanmaz kılan psikolojik rahatsızlıkların sebebi zehirli takviyelerdir.
İlaçların şeker gibi verildiği, depresyon hastalarının sayısı arttığı, psikologlarda randevu almanın imkânsızlaşmaya başladığı bir zamanda bu durum mercek altına alınarak bilimsel araştırmalar yapılıyor ve çok çarpıcı veriler elde ediliyor.
Senelerdir tükettiğimiz gıdalar, bakım ve temizlik ürünleri ve ilaçlar bedensel ve ruhsal sağlığa ciddi tehlikeler oluşturan maddeler içeriyor.
Şeker, un ve tuzdan uzak durmamız gerektiğini artık herkes biliyor ve bunların ve bedensel sağlığımızın yanısıra duygu durumumuzu da bozduğu artık bir sır değil. Doktor doktor gezip bedensel rahatsızlıklarına bir açıklama bulamayan bazı insanların beslenme ve hayat tarzı düzenlemesi sonucu sağlıklarına kavuşuyorlar.
Bağırsak ikinci beyindir
Araştırmalara göre, bağırsağın ikinci beyin olarak tamınlandığından haberimiz var mı? Beyin ile bağırsak birbiri ile yoğun bir iletişimde olmakla beraber birbirini etkiliyor. Bağışıklık sistemi hücrelerimizin yüzde yetmişi bağırsaklarımız da olduğundan dolayı hastalıklara karşı bağırsak sağlığımız üzerinden bağışıklığımızı güçlendirebiliriz. İyi huylu bakteriler bağırsak mukozasının temiz kalmasına yardımcı olur. Böylelikle bağırsağımızdaki bakteriler beynimizi ve tüm vücudumuzu besler ve bunun sonucu olarak dolayısıyla ruh ve beden sağlığımızı etkiler.
Depresyon semptomlarını yaşayan kişilere doymuş ve trans yağlardan uzak durmaları tavsiye edilir. Çünkü bu yağlar beyin kimyasını olumsuz etkiler ve bu da kişide depresyon semptomlarını tetikler. Sindirim sisteminin beyne hükmettiği ve “mutluluk hormonu” olarak bilinen serotoninin yüzde 90’ının sindirim sisteminde bulunduğu da bu araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Etrafımıza baktığımız zaman çevremizde birçok insanın psikolojik rahatsızlık geçirdiğini görüyoruz. Bu rahatsızlıklarda ki hızlı artış sizi de düşündürmüyor mu ?
Bu metinde yeni araştırmalardan söz ettik fakat bu yeni diye piyasaya sürülen bilgilerin ve verilerin aslında hiçte yeni olmadığını, aksine asırlar önce Resulûllah’ın (s.a.v.) ve ona tabi olan salihlerin ve ulemaların beslenme ve genel olarak yaşam tarzlarında hassasiyet gösterdiklerini biliyoruz. Temeli insan fıtratına en uygun olan güzel dinimizde bulunan ve Resulûllah’ın sünneti olarak karşımıza çıkan hayat tarzını uygulamanın, ibadet olması ve ahlakımızı, ruh ve beden sağlığımızı koruması büyük bir nimettir.
Her şükür kendi türündendir. Bizler bu güzel nimetlerin şükrünü ancak bu nimetlerden istifade ederek eda edebiliriz Rabbimize. Düşünsenize; önünüze bir sofra kuruluyor, sofraya bakarak “çok güzel olmuş” diyorsunuz ama o sofrada bulunan yemeklerden bir lokma bile tatmıyorsunuz. İkram eden kişi iltifatınızın ne kadar samimi olduğunu düşünebilir ki? Samimiyet, davranış boyutunda ispat ister. Rabbimize şükrümüzü ispat edelim artık. Zira Allah’u Teâla “Rabbiniz: “Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir” diye bildirmiştir.“ (İbrahim suresi, 14:7)