Osmanlı’da Staj Yapmanın Adı: Cerre Çıkmak ve Halkı İrşad Etmek

Osmanlı’da Staj Yapmanın Adı: Cerre Çıkmak ve Halkı İrşad Etmek

Osmanlı’da staj yapmanın adı: Cerre çıkmak ve halkı irşad etmekti.

Tarihte geçmiş ve neredeyse sadece tarihte kalmış bazı olay ve uygulamalardan bahsederken elbette bizler de etkileniyoruz. Bu yüzden de kimini övünerek kimini de yerinerek anlatmak durumunda kalıyoruz.

Bu yazımızda, Osmanlı döneminde çok uzun süreden beri devam ede gelen öğrencilerin cerre çıkmaların- dan bahsetmek istiyoruz.

İşte bu cerre çıkma meselesi de hem övünülecek hem yerinilecek bir uygulamadır ki, asırlar boyunca Osmanlı medrese öğrencileri cerre çıkarak stajlarını yapmışlardır.

MEDRESE ÖĞRENCİLERİNİN 3 AYLARDA CERRE ÇIKMASI

Peki nedir bu cerre çıkma meselesi, diye sual olundukta verilecek olan cevap özetle şu şekildedir: “Dersaadet (İstanbul) medreselerinde okuyan ve camilerde ders vermekle görevlendirilmiş dersiam (halka ders veren profesör) efendilerin derslerine devem eden öğrencilerin üç aylarda (şuhûr-ı selâse) yani Recep, Şaban ve Ramazan aylarında taşraya giderek köy ve kasaba ahalisine vaaz ve nasihat etmenin yanı sıra dinlerini öğretmek ve bu vesileyle de geçimlerini temin etmek aamacıyla yola çıkmaları.”

İşte bu şekilde İstanbul’daki medrese öğrencileri Ramazan Bayramı’nı da idrak ettikten sonra tekrar yola çıkarak İstanbul’a dönerler.

Övünülecek dedik ya işin övünülecek yanı şurasıdır. Cerre çıkan öğrenci İstanbul gibi hilafetin ve saltanatın merkezi olan, ilim, kültür, sanat kentinde yetişen öğrencileri imparatorluğun en uzak köşesindeki kent ve kasabalarla köylere giderek bu ilim, kültür ve sanatı da o uzak yerlere taşırdı. Konuşma, insanlarla ilişki kurma, hatta farklı ortamlarda, farklı şartlarda fetva verebilme yetenekleri gelişir, büyük medreselerde koca koca hocalardan alınan ilimler kendi idraklerinden süzülerek mektep medrese yüzü görmemiş ahaliye eriştirilirdi.

Osmanlı’da Staj Yapmak: CERR İŞİ NASIL OLURDU DERSENİZ?

Bana gelip de bu cerre çıkma işi nasıl olurdu demeyin. Buna cevabım Türk edebiyatının en nüktedan üstadlarından olan Ahmed Rasim üstadın kendisine ahirete inanıp inanmadığını soranlara verdiği cevapla cevap vereyim derim. Merhum üstad, malumdur ki, her yerde, her şeyde nükte yapmakta meşhurdur. Bir gün kendisine “Üstad ahirete inanır mısın?” şeklinde sual edildikte şu meşhur cevabını vermiştir:

“Ahirete inanırım. Hatta dünyada bile birçok misallerini görmüşümdür. Mesela fenalığın ahretinin, fenalığa giriftar (kötülüğe düşmek) olmak olduğuna layetezelzel (sarsılmazcasına) imanım vardır. Bu sua-linizden asıl maksat, ba’sü ba’de’l-mevt (öldükten sonra dirilmek) ise; ölüp, dirilmeden evvel buna cevap vermek, mevsimsiz ters bir malumatfuruşluktur (bir şey biliyormuş numarasına yatmak). Dünyanın üstü olduğu gibi elbette altı da vardır. Bu alt, yerin yolları nereye çıkar her hâle göre bissevab (en doğrusu)! derim.”

Ben de üstad Ahmed Rasim gibi cerre çıkmamış biri olarak cerre çıkmanın nasıl bir şey olduğunu anlatma gayretine gitmeyeceğim. Zira, anlatamam. Anlattıklarım, Nasrettin Hoca efendimizin tavşanının suyunun suyu misalli, okuduklarımızın duyduklarımızın size kendimce aktarmamdan ibarettir.

CERRE ÇIKMANIN YERİNİLECEK TARAFI

Lakin dedik ya, bu cerre çıkmanın bir de yerinelecek tarafı vardır. O tarafı da Osmanlının son döneminde din düşmanlığı ile şöhret bulmuş olan Abdullah Cevdet’in dediği gibi cerre çıkan medrese öğrencileri dilenci konumuna düşürülmüştür.

Cerr meselesi hakkında Abdul- lah Cevdet şöyle der: “Her senenin şuhûr-ı selase-i mübareke denilen üç ay köylerde, kasabalarda, adeta dilencilikten başka bir şey olmayan cerr ile, perişan ve mütezellil (kendisini alçaltan) geçinmeye mecbur olan bu talihsiz gençler memleketin ruhanileri ve ruhlarının rehberleri olmaya namzettirler!”

Medrese öğrencilerinin bu duruma düşmeleri gerçekten de üzücüdür. Zira, Osmanlı medreselerinde öğrenciler tamamıyla ücretsiz okurlar, medrese masrafları ve geçimleri Medreseyi kuran vakıflar tarafından karşılanırdı. Gel zaman git zaman medrese vakıflarının gelirleri de ekonomisi iyice bozulan devlete aktarılmaya başlanınca, medrese talebeleri cer denilen bu üç aylık staj dönemlerinde para da dahil olmak üzere gittikleri yerlerde dilenci gibi para ister duruma düşmüşlerdir.

Gerçi Abdullah Cevdet’in abarttığı gibi cerre çıkan tüm talebeler bu şekilde bir, dilenci konumuna düşmemişlerdir. Hatta bu öğrencilere yardımda bulunan gittikleri bölgenin eşrafı, öğrencileri rencide etmeden yardımlarını yapmıştır.

Gerçi doğrudur. Bazen, cerre çıkan öğrencilere verilen paralar o kadar fazlaydı ki, her bir öğrencinin bir yıllık masrafını karşıladığı gibi, öğrencinin okuduğu medreseye verecek kadar da kalırdı.

Böyle olsa da kimi öğrencilerin para isteme, yani dilenme konumuna düştüğü vakalar da olmuştur.

CERRİN ESAS MAKSADI PARA TOPLAMAK DEĞİLDİR

Fakat esasta, cerre çıkmak, para toplamak değildir. Para toplamak işin tabii sonucu olmuştur. İstanbul’dan hilafet merkezinden gelen bir öğrenci, irşadını vaazını yapmış, ders vermiş, ahâliyi okutmuştur. Ahali de bunun karşılığında öğrenciye hediye babından para veya ne yetiştiriyorsa o üründen vermiştir.

Öğrencinin bunu alacağı medrese tarafından bilindiği gibi, cerre çıkılan yerdeki eşraf da bulunabiliyordu. Eğer cerrin esas masadı olsaydı, cer öncesinde medreselerde özel cer eğitimleri olmazdı.

O özel eğitimlerde normal müfredattan farklı olarak pratiğe dönük vaaz, ahali psikolojisi, din dersi ver- me formasyonu, fetva verme usulleri gibi dersler boşuna verilmezdi. Onun için Abdullah Cevdet’in yer- mesi olayın yalnızca küçük bir bölümünü yansıtmaktadır.