Öncülüğün İlk Şartı Allah’ın Resulüne Uymaktır

Öncülüğün İlk Şartı Allah’ın Resulüne Uymaktır

Önden Gidenler, İslam’ın bize öğrettiği anlamda iyilikte, yani maruf işlerde öncülük etmiş, Adem (a.s.)’dan başlayarak en son Peygamber olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e kadar gönderilen bütün peygamberler, peygamberlerin yolundan gidenler, raşid halifeler, adil sultanlar, mezhep imamları gibi İslam dinini anlamamızda yolumuzu aydınlatanlar ile en zor zamanlarda Müslümanlara sırat-ı müstakim istikametinde öncülük eden kimselerdir.

ALLAH’A TAM BİR TESLİMİYET

Allah tarafından gönderilen peygamberlerin görevi, ilahi mesajı insanlara ulaştırmak, öğretmek ve hayatın bu mesaja göre nasıl yaşanabileceğini bizzat göstermektir. Peygamberler insanlara öncülük etmek üzere seçilmişlerdir.[1] Allah’ın seçtiği bir insan, hiç şüphesiz, yine Allah’ın iradesine tam bir teslimiyet ile teslim olmuş kimsedir. Öncülerin yolundan gidenlerin de özelliklerinin başında bu teslimiyet gelir.

Buna örnek olarak, İbrâhim (a.s.)’ın özelliklerinin anlatıldığı ayette şöyle buyrulur: “Bir zaman Rabbi İbrâhim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrâhim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: ‘Ben seni insanlara önder yapacağım.’ İbrâhim  de, ‘Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)’ demişti. Bunun üzerine Rabbi, ‘Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz’ demişti.”[2]

İBADET VE TEVBE

Ayette Allah’a tam bir teslimiyet ile bağlı olmak vurgulanır ve Hz. İbrâhim’in soyuna verilecek olan önderliğin ancak İbrâhim (a.s.) gibi olmaları hâlinde mümkün olacağı ifade edilir. Aynı surenin daha sonraki ayetinde İbrâhim (a.s.)’ın şu duası da önderlik vasfının ancak bu teslimiyet ile mümkün olacağına işaret etmektedir:

“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”[3] Burada da teslimiyet yine ön plandadır ve buna ilaveten Müslüman olmanın özelliğinin ibadet ve tevbe eden kimseler olması vurgulanır.

Dolayısıyla, günümüze dek insan topluluklarına kötülükte öncülük etmiş ve ayette geçen vasıfları taşımayan önderlerin, liderlerin örnekliği reddedilmiştir.

KIYAMET KOPTUĞUNDA İNSANLAR ÜÇ SINIFA AYRILACAK

Vakıa suresinin bildirdiğine göre kıyamet koptuğu zaman insanlar üç sınıfa ayrılacaklardır. Bu üç sınıftan ikisi övülmüş birisi ise yerilmiştir. Övülenler sınıfındaki “öncüler” ise Allah’a yaklaştırılmış kimseler olarak tavsif edilmiştir. Vakıa suresinin aynı zamanda kıyameti anlatan ilk 10 ayetinin meali şöyledir: “Kesin gerçekleşecek (olan kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir! (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.”[4]

AHİRET MUTLULUĞUNA ERENLER

Önden giden olmak, öncü olmak, iyilikte yol açmak, bizzat Rabbimiz tarafından övülmüş, pek çok ayette öncü kimseler “sâbikûn” olarak nitelendirilmiştir. Ahiret mutluluğuna erenler diye meali verilen ayetin bu kısmı “ashab-ı meymene”nin mealidir.

Ashab-ı meymene amel defterleri sağ taraftan verilenler olduğu gibi aynı zamanda hep iyilikler yapmış, başkasına yararı dokunan, Allah’a doğru kulluk yapmış dolayısıyla da kendisinin işine yarar işler yapmış olan meymenet sahipleri demektir. Mesela, Tevbe suresinin 100. ayetinde sâbikûn olarak nitelendirilen ensar ve muhacirin öncüleri, Allah’ın rızasını kazanmakla övüldükleri gibi hem de bu kategoriye alınmıştır. Dolayısıyla önden gidenleri anmanın yolu, onların yolundan gitmek olarak ortaya değerlendirilir.

Bir ayet-i kerîme’de “İslam’ı ilk önce kabul eden muhacirler ve ensar ile, iyilikle/iyilikte onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır.”[5] buyurularak, “öncülük etme” görevinin hâlâ devam ettiğine vurgu yapılmıştır.

Ama en önemlisi, bu kimselerin Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve olacağı kimseler olarak tanıtılmasıdır. Bir başka önemli vurgu da nasıl ki muhacir ve ensar Peygamber Efendimiz’e ؐ tâbi olmakta öncülük etmişler ise, bizlerin de ensar ve muhacirler gibi Peygamberimiz’e uymamız gerektiğine dair olan vurgudur.

ALLAH RESULÜ’NÜ TAKİP ETMEK

Buna göre, öncülüğün ilk şartı Allah’ın Resulü’ne uymaktır. Bugün, hâlâ peygamberleri, peygamberin yolundan giden ashabı, yine peygamberin yolundan giden büyük imamları, az da olsa, peygamberin yolundan giden idarecileri kendimize örnek diye gösteriyorsak, onları “öncüler”, “önden gidenler” diye övüyor, Rabbimizden hepsine rahmet diliyor, dua ediyorsak, meallerini incelediğimiz ayetlerdeki vasıflara sahip olduklarından dolayıdır. Yani onlar, Müslüman olma bilinci ile yaşamışlar, Allah Resulü’nün yolunu takip etmişler ve böylece de öncü olmuşlardır.

Bu gibi kimseler şimdi de vardır, gelecekte de olacaktır. Ve aynı zamanda, Fâtır suresinde bildirildiği gibi, Allah’ın kitabının variscileri olacaktır. Elbette ki bu veraseti, Allah’ın kitabına bağlılıkları sebebiyle hak edeceklerdir. Öte yandan Peygamber Efendimiz de öncüleri kıyamette Allah’ın gölgesine koşan kimseler şeklinde açıklamıştır. Hz. Âişe (r.a.) Allah Resulü’nden ؐ şöyle aktarmıştır: Resûlullah: “Kıyamet gününde Allah’ın gölgesine en önde gidecek kimler bilir misiniz? diye sordu. “Allah ve Resulü bilir.” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Resulü şöyle buyurdu: “Onlar, kendilerine hak verildiğinde onu kabul edenler, kendilerinden hak istendiğinde bunu cömertçe verenler ve insanlar hakkında hükmederken kendileri ve kendi aileleri için hüküm veriyormuş gibi davranan kişilerdir.”[6]

Fâtır suresinin şu ayetinde de hayırlı işlerde önden gidenlere övgü yapılmış ve tüm Müslümanlar, Kur’an ve muharref olmayan eski ilahi kitapların mirasçıları olarak tanımlanmıştır. Yani, öncülük Kur’ânî bir hayatın yaşanması ile kazanılabilecek bir durumdur: “Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur.”[7]

 Peygamber Efendimiz’in bir hadisinde önden gidenlerin ecir ve sevapları hakkında ise şöyle buyurulmaktadır: Ebû Hureyre (r.a.) Peygamber Efendimiz’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “İnsanları doğru yola çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Ona uyanların sevaplarından da hiçbir şey eksilmez. Başkalarını sapıklığa çağıran kimseye de kendisine uyanların günahı gibi günah verilir. Ona uyanların günahlarından da hiçbir şey eksilmez.”[8]

(148. Erkam Sohbetleri)

 

[1] Âl-i İmrân suresi, 3:33.

[2] Bakara suresi, 2:124.

[3] Bakara suresi, 2:128.

[4] Vâkıa suresi, 56:1-10.

[5] Tevbe suresi, 9:100.

[6] Beyhakî: Şu’abu’l İman, H. No: 10626, 13/467.

[7] Fâtır suresi, 35:32.

[8] Sahih-i Müslim, İlim, 30, H. No: 2674.