Ölmeyen Ölüleri Öldürmek Yasak!

Cadılardan, vampirlerden, zombilerden ya da gülyabani veya karagonculuslardan korkar mısınız? Sizi bilemem ama ben korkmam. Çünkü böyle bir şey olduğuna ve olacağına inanmam. Lakin, binlerce yıl bu tür şeyler insanları meşgul etmiş, korkutmuş. Konu zaman zaman devlet meselesi hâline gelmiş ve buna göre önlemler de alınmış. Şimdi size bu konuda hem Viyana hem de İstanbul’da resmî yayınlara girmiş iki hikâyeden bahsetmek isterim. Baştan söyleyeyim, iki resmî gazetede yer alsa da bu bana hâlâ inandırıcı gelmiyor. Baştan bilinsin diye söylüyorum, benim kendi inancımı ispat edecek kadar da bilgim yok!

Esrarengiz   ölümler

Amma olay şu: Bir köyde, esrarengiz ölümler yaşandığı ileri sürülür. Olayın araştırılması için özel görevliler olay yerine intikal ettirilip araştırılması istenir. Gelecek olan raporlarda, “Böyle bir şey yoktur, insanlar korkularından böyle şeyleri uydurmuşlardır. Gittik, inceledik, gördük. Vaki denilen şekilde bir vukuat olmamıştır.” şeklinde bir bilgi beklenirken o da ne! Tam aksine, olay duyulduğu gibi olmuş diye bir rapor gelir ve bu rapor da resmî gazete yayınlanırsa siz ne yaparsınız? Ben yine iddia ediyorum ki, buna rağmen korkmam! Nitekim, İstanbul’da yayınlanan bu resmî raporlar da pek inandırıcı bulunmamıştır.

Geceleri dirilen ölü

Söz konusu raporlardan birisi, bugün hâlâ Wiener Zeitung adıyla yayınlanan ama o günlerde Wienerische Diarium diye bilinen gazetede 21 Temmuz 1725 tarihinde yayınlanır. Habere göre, Sırbistan’ın Kızılova (Kisiljevo) köyünde Petar Plagojević isimli bir ölü, dirilip geceleri köydeki insanların kanını içer, sabah olunca da tekrar mezarına dönermiş. Bu durum doktor raporu ile ispat edilmiştir. Hem de oluşturulan bir heyet olayı incelemiş, mezar açılıp bakılmış ve ölü Petar Plagojević mezarda bile canlı gibi ölü imiş. Bu da ne demeyin, ben bilmiyorum. Hatta saçları ve tırnakları büyümüş ve gözlerinden kan akıyor muş.

Fakat, doktor ölmüş olan bu canlı ölü Petar’ın  gerçekten ölebilmesi için önce kalbine bir kazık çakmış, sonra da kafasını ve bacakları ile kollarını kesip, tam öldürmüş. O da yetmemiş, bu parçalı ölünün cesedini yakarak tam olarak tekrar öldürmüş. Bu rapor Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun resmî gazetesinde yayınlanınca Batı dünyasını almış bir telaş. Öyle ki, İmparatoriçe Maria Theresa 21 Mart 1755 tarihinde saray doktoru Gerard van Swieten’ın da yardımı ile, mezarlıklardan ölülerin çıkarılarak yeniden öldürülmesini yasaklamak zorunda kalır. Ama ok yaydan çıkmıştır bir kere, artık ölmüş ölüler bayram yapmaktadır.

Pay-i tahtın vampirleri

O da ne! Batı dünyası ölmüş ölülerden kurtulmuşken, İslam dünyası pay-i taht İstanbul’da resmî gazete yayınlanan aynı şekilde bir haberle çalkalanmaya başlar. 21 Cemâziyelevvel 1249 (6 Ekim 1833) tarihli Takvîm-i Vekâyi buna benzer bir olayı aynı şekliyle Tırnova Kadısı Ahmet Şükrü Efendi’nin mektubuyla anlatır. Fakat burada vampirleşen, ya da cadılaşan ölmemiş ölüler Ali Alemdar ve Abdi Alemdar isimli iki eski yeniçeridir. Ölmemiş ölüleri öldürme işi 800 kuruş karşılığında etrafta Cadıcı dilinen Nikola’ya hava edilir. Kadı Efendi olayı nihayetiyle şöyle rapor eder: “Cadıcı Nikola’ya göre, bunların sonsuza kadar ortadan kaldırılmaları için karınlarına birer ağaç kazık saplanması ve yüreklerinin kaynar suya atılarak haşlanması gerekti. Mezarlarından çıkarttığımız ölülerin karınlarına söylendiği gibi birer ağaç saplayıp, yüreklerini dahi yerlerinden sökerek kaynar suya atıp haşladılar. Fakat bunların hiçbirisi kâr etmeyince Nikola bu sefer cesetler yakılsın deyince, Şer’an izin verildi ve cesetler hemen oracıkta yakıldı. Böylelikle çok şükür kasabamız cadı belasından kurtulmuş oldu…”

İki resmî gazete bugün böyle bir haber çıkarsa siz ne yapardınız? Ben onu merak ediyorum.

Benzer Haberler