Nereden Nereye!
- YAZARLAR
- 7 Mart 2021
Günümüz Müslümanlarının eğitim anlayış ve uygulamalarının teoriden yoksun olduğuna ilişkin Hasteald’ın tespiti, Müslümanların tarihiyle hiç bağdaşmıyor. İslam medeniyetinin düşünce tarihinde biri dogmalara dayalı bilgi üreten ruhban, diğeri de bu paradigmanın dışında akıl ve gözleme dayalı bilgi üretmeye çalışan bilim adamı diye farklı ilmi önderlik modelleri oluşmamıştır. İslam medeniyetine özgü olarak tabii bir süreç içinde ortaya çıkan âlim prototipi, her iki bilgi alanını da kendinde birleştirip bütünleştirmiştir. Fıkıh, hadis ve tefsir gibi bilgi alanları ile astronomi, matematik ve tıp gibi alanlarda ortak ürünler ortaya koyan İslam düşünürleri bu özelliğin en çarpıcı örnekleridir. Bu durum nedeniyle Müslümanların karanlık Orta Çağ’ı yoktur; yer yer görülen birtakım yanlışlara rağmen İslam dünyasında Kilise-Galile benzeri bir çatışma olmamıştır. İslam’ın, eğitime ve ona konu edilen ilimlere bütünlüklü yaklaşmayı öngördüğünü Müslümanlar kavramışlardı.
Müslümanların eğitime ve ilimlere böylesine bütüncül yaklaşıp evrensel nitelikli bilgiler üretmeleri, gayr-i-müslimlerin de Müslüman medreselerinde eğitim almalarını sağlamıştır. “Avrupa’nın her yanından çok sayıda öğrenci İspanya ve Sicilya’da Müslümanların medreselerine gidip öğrenim gördüler. İspanya’nın birçok kentinde önemli medreseler vardı ve bilim adamları sadece Müslümanlara değil, Hıristiyanlara da bilimlerini cömertçe yayıyorlardı.… Böyle yetişen öğrenciler ve bilim adamları, kendi ülkelerinde üniversite denen yüksek öğretim kurumları açtılar. Bazıları ve kuruluş tarihleri şöyledir: Bolonya (İtal., 12. yüzyıl), Paris (Fr., 1215), Oxford (İng., 1214), Cambridge (İng., 1229), Salamank (İsp., 1230)” Bunlar arasında din adamı olanlar da var. Mesela, Vatikan’ın papalarından Sylvestre II, eğitiminin bir kısmını Mağrib’in Fas kentindeki Karaviyyîn medresesinde yapmıştır (ISESCO, 2008: 131).
“12. yüzyılda yaşayan bilim adamı Adelard, çeşitli İslaâm ülkelerinde öğrenim görüp ülkesi İngiltere’ye dönünce, neler öğrendiğini soranlara şu cevabı vermişti: Müslüman hocalarımdan, en emin yol olan akıl yolunu izlemeyi öğrendim, …Siz ise bir otoritenin (eleştirilmeden kabul edilen bir üstadın ya da kitabın) yularını boynunuza geçirmişsiniz!” (Y.Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, 2011: 50-1) Müslümanlarla sıkı ilişki sayesinde Avrupa’da felsefe ve bilim alanında “12. Yüzyıl Rönesansı” başlayıverdi.
Evet bu fotoğraf karşısında ister istemez insan hayretler içinde kalıyor ve şunu haykırası geliyor: “Nereden nereye!”