“Müslüman için Kur’an ve sünnet iki temel kaynaktır.”

“Müslüman için Kur’an ve sünnet iki temel kaynaktır.”

Ebu Bekir Hocam, gençliğin ateizme, deizme sürüklendiğinden bahsediliyor. Sizce bunun sebebi ne olabilir?

Sebeplerden birisi Müslümanların kendi epistemolojilerini kuramamış olmaları, daha doğrusu mevcut epistemolojiyle irtibatlarının kopmuş olması. Bunun arkasında da tabii ontolojik arızalar da var.

Bir kısım Müslümanlar ya da daha doğrusu İslam adına yazan, konuşan bir kısım kimse ve kesimlerin oluşturduğu, yaşanılmayan, yaşanılamayan bir İslam anlayışı var. İslam hayatı yönlendiremeyince, bundan etkilenen gençler inanç olarak da savruluyorlar.

Öte yandan, dünyaya hakim bir küresel zihniyet var. Bu zihniyet İslamdan rahatsız. İslamofobikten öte İslam düşmanı olan bu zihniyet, aslında her şeye meydan okuyor. Bunların İslam üzerinde oluşturduğu kirli olumsuz imajlar gençliği de etkiliyor.

Kur’ancılık diye bir akım oluştu. Bu akımı bir kaç cümlede özetleyebilir misiniz? Kur’ancılar özellikle Avrupa’da da Müslümanlar arasında bölünmeye sebep oluyor. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Müslüman için Kur’an ve sünnet iki temel kaynaktır. Sünneti Kur’an’ın yanına koyuyor oluşumuz bizzat Kur’an’ın ifadesi, Kur’an’ın gereği ve Kur’an’ın talimatıdır. Sünnetin Kur’an konusunda onu açıklayan, onu pratiğe döken bir fonksiyonu da var. Bu sünnete bizzat Kur’an tarafından yüklenmiş bir misyondur. Bunu ortadan kaldırdığınız zaman sünnetle Kur’an’ın irtibatını koparıp sünneti itibarsızlaştırdığınız zaman elinizdeki Kur’an, ona istediğiniz anlamı verebileceğiniz bir metinden ibaret kalıyor.

Kur’ancılık, Kur’an’ın, modern dünyanın değerleriyle çelişen, çatışan türlü hususlarını da türlü tevil metodlarıyla devre dışı bırakan bir hareket. Bu hareket sünneti itibarsızlaştırarak işe başlıyor. Kısaca Kur’ancılık dediğimiz akım yeni bir din tasavvuru inşası ve iddiasıyla Kur’an’ın tahrif edildiği bir süreci anlatıyor. Bu bir tahrif çalışmasıdır yani.

Kur’ancıların karşısında Ehl-i sünnet diye bir akım var. Ehl-i sünnet nedir? Kısaca özetler misiniz?

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sahabe-i kirama bir din anlattı. Kur’an’la birlikte, Kur’an’ın açılımı, hayata aktarılması, tefsiri ve beyanı bağlamında pratik bir hayat yaşadı. Sahabe bunu gördü, aldı, anladı, öğrendi, yaşadı ve sonraki nesle aktardı. İşte bu anlayışı kabul edenler Ehl-i sünnettir. Sahabenin, Efendimiz (s.a.v.)’den görüp, yaşayıp, anlayıp, aktardığı ne varsa, Ehl-i sünnet odur. Yani tarih içerisinde bu çizginin sağına ya da soluna sapmalar olmuş, bu sapmların ortaya koyduğu iddialar Ehl-i sünnet tarafından, sahabeden devralınan o çizgi tarafından cevaplandırılmış, tenkit edilmiş, dolayısıyla böyle çok parçalı bir yapı oluşmuş. Bunların içerisinde sahabe-i kirâmın öğrettiği, anlattığı çizgi Ehl-i sünnet çizgisidir.

Müslümanlar arasında din sanki sadece örfe dönüşmüş ve günlük yaşamda dünyevileşme daha ön plana gelmiş durumda. Bu görüşü siz de paylaşıyor musunuz?

Dünyevileşme yaşadığımız tek arıza değil maalesef. Yani bugün itibariyle Türkiye’de olsun, Avrupa’da olsun İslam dünyasında olsun ümmetin maruz kaldığı tek arıza dünyevileşme değil. Farklı savrulmalar da var. Yani bir “Selefi Cihad” hareketi var mesela, bir Şiîlik var, bir modernizm var. Bunlar, bizim, seleften devraldığımız çizgiye çok da uyan şeyler değil.

Bunu neye bağlıyoruz? Bunu anayapının, merkezî yapının eğitim kurumları tecrübesi, kavramları, pratiği, hepsi kayboldu. Ümmet hafızasını kaybetti. Dolayısıyla bütün bunlar, önemli bir kısmı manipülatif olmak üzere, dışardan veya içerden yönlendirilen hareketler olmakla birlikte, birer arayışın, birer çırpınışın ürünüdür. İç ve dış pek çok etken var ümmetin bu hâle gelmesinde. Yapılması gereken şeyi de söyleyeyim bu vesileyle. Yeniden asli anlamda İslami ilimler eğitimine dönülmelidir, başka bir yolunu ben bilmiyorum.

Size göre, Avrupa’daki Müslümanların gündemini oluşturması gereken ana konular/sorunlar nelerdir?

Mesele sadece Avrupalı değil tüm Müslümanların meselesi. O da, eğitim, eğitim, eğitim! İslami İlimler eğitimi. Orjinal, otantik, asli formatıyla, asli kavramlarıyla, İslami İlimler eğitimi. Açmazımız şu: Modern kavramlarla, modern pratiklerle, İslam’ı bir yerde buluşturma gayreti mümkün olmayan birşey. Yani öncelikle bir ontoloji ihtilafı var, derin bir uçurum bu. Bu ihtilaf bir süre sonra epistemolojiye yansıyor, orada da ciddi bir kriz var. Bu iki alandaki krizi çözmeden buradaki Müslümanların meselelerini halletmeye çalışmak sonuca götürmez geliyor bana.

Önce, bugünün Müslüman’ın zihninin İslamileşmesi, sonra da hayatının İslamileştirilmesi gerekiyor. Bu da eğitimle, tecrübe ile olacak bir iştir. Tarih içinde oluşmuş eski İslami eğitim sistemini bugüne aktararak, bugüne aktarırken güncelleyerek aktarmamız lazım. Bugünün dili, sorunları, aktüalitesi çok farklı. Yani oturup bir usûl-i fıkıh eğitimi yaparken, bir metin okurken, talebeye mevcudu tekrar ettiğimiz zaman usûl-i fıkhın maksadını gerçekleştirmiş oluyor muyuz? Olmuyoruz. Mevcudu tekrar etmiş oluyoruz. Bunun bugünkü hayatın pratiğine dönük bir boyutu, bir etkisi olmalıdır. Dolayısıyla burada bizim İslami ilimlerle iştigal eden insanlarımıza, ilim adamlarımıza büyük görevler düşüyor.