Müslüman ve İbadet Şuuru

İbadetin ibadet, kulluğun da kulluk olabilmesinin ilk şartı, sadece Allah’a, O’nun istediği şekilde ibadet ve hayatı bu şuur üzerine inşa etmektir. İbadet namaz, oruç gibi bilinen şekillerdedir. Ama asıl ibadet ve kulluk, işte bu birtakım davranışlarda bulunmayı değil; üstün bir şuur hâlini, güçlü bir bilinci ifade eder. Bu bilinç, sadece ve sadece Allah Teâlâ’ya kul olup, diğer bütün kulluklardan azade olma hâlini anlatır.

En’âm suresindeki şu ayetler kılınan namazların ve yapılan tüm diğer ibadetlerin yalnızca Allah’ın emri ve yalnızca O’nun rızası için yapılması gerektiğini ortaya koyar: “(Şöyle) de: Şüphesiz be-nim namazım, nüsüküm (ibâdî eylemlerim), hayatım, ölümüm hep, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ilahlığında hiç kimse pay sahibi değildir. Ben bununla emrolundum ve ben benliklerini Allah’a teslim edenlerin (daima) öncüsü olacağım.”

İşte bu ayetlerle, ibadetin gerçekte nasıl ve niçin yapılacağı ortaya konulmuştur. Burada açık bir ibadet tarifi vardır. O da ibadetlerin bir davranış biçimi değil, bir anlayış olduğudur ve o anlayışın da hayata aktarılması gerekir.

Kısacası, namaz ve oruç gibi ibadî davranışlarımız hep, âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Biz hayatı bu bilinçle yaşar ve ölümü de bu bilinçle karşılarız. Biz, başından sonuna kadar bütün bir hayatı yalnızca Allah için yaşama bilinci ile idrak etmekle ve O’na teslim olmakla emrolunmuşuzdur.

Zaten insanların ve cinlerin yaratılış gayesi Allah’a ibadet olduğuna ve ömür akıp geçtiğine göre ve pek çoklarımızın bir daha böylesi bir fırsatı yakalama imkânı olmadığına göre acilen ibadet dolayısıyla kulluk şuuruna ermeliyiz.

İbadetin ne olduğunu iyice idrak etme gayretinde olursak şu hakikate ulaşırız: İbadet, birkaç basit şekilden ya da dua ve ayetten ibaret değildir. Her ne kadar bu şekilleri ihtiva etse de onun asıl anlamı, dinin emirlerini yerine getirmek üzere, yerinde, zamanında, gerektiği gibi, gayeye uygun, bilinçli ve istikamet üzere yapılan ameller ve taatlerdir.

Allah, “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Rabbiniz’e ibadet edin.” buyurmaktadır.

Allah burada yaratılmış olmamıza, hem kendimizin hem de bizden öncekilerin yaratılmış olmasına vurgu yapmaktadır. Sırf, bu yaratılmışlık bile başlı başına kul olmayı, hayatı ibadet ile geçirmeyi gerektirir.

Ne mutlu bizlere ki Allah, sadece kendisine kulluk isterken, bunun karşılığını hem bu dünyada hem de öbür dünyada vereceğinin garantisini de vermektedir. Nitekim yüce Rabbimiz bir taraftan, “Rabbin kendisinden başkasına ibadet etmemenize hükmetti.” diye buyururken, diğer taraftan da, “…Artık her kim Rabbi’ne kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbi’ne ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.” buyurmaktadır.

Demek ki, ibadet hep devam edecek ve ibadette Allah’a hiçbir şey ortak koşulmayacaktır. Zaten Müslüman olmak demek, Allah’a teslim olmuş, putlara ve şeytana sırtını dönerek sırât-ı müstakîme girmiş kimse demektir.