Meta Fetişizmi… Namıdiğer Eşyaperestlik..
- YAZARLAR
- 26 Nisan 2024
Bu beddua, içinden geçtiğimiz tuhaf ve ilginç çağın insanına tutmuş adeta. Alışılageldik insanlık tarihinin yatağını değiştiren olayların sonucunu iki yüz elli yıldır yaşamak durumunda kalmış bulunmaktayız. On sekizinci yüzyılın son çeyreğinde İngiltere’de ortaya çıkan sanayi devrimi ve onu takip eden süreçte gerçekleşen Fransız ihtilali ile birlikte, toplumun üretim ve hakimiyet ilişkileri dönüşmüştür. İngiliz sanayi devrimi, tarım merkezli üretim ilişkilerini ve hayat koşullarını değiştirmiş, ortaya çıkan kapitalist ekonomik sistemi dünyanın geri kalanına dayatmıştır. Fransız ihtilali ise, klasik egemenlik biçim ve kurumlarını tasfiye etmiştir. Ortaya çıkan bu sosyoekonomik ve sosyopolitik düzen sömürgeciliği doğurmuş ve kısa sürede dünyada hakimiyetini gerçekleştirmiştir. 1914 yılına gelindiğinde, yeryüzünün %84’ü Batı Avrupa’nın sömürgeci emperyalist ülkelerinin egemenliği altına girmiştir.
1945 yılında biten emperyalistler arası paylaşım savaşı sonrasında, her ne kadar sömürge ülkeleri resmî bağımsızlıklarını elde etmiş olsalar dahi, politik, iktisadi ve kültürel hegemonya altında kalmaya devam etmektedirler. Tarihte var olan efendi-köle diyalektiği, sömüren ve sömürülen rolleriyle devam etmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, sömürenlerin kurduğu hakimiyetin asli unsuru, kapitalist olan iktisadi düzendir.
Bu düzenin ortaya çıkardığı kriz, sadece finansal-ekonomik krizle sınırlı değildir. Aynı zamanda ekolojik kriz, iklim krizi, enerji krizi, beslenme krizi, insan ilişkileri krizi, politik kriz, kent krizi, eğitim krizi, aile krizi vb. krizler sarmalına girilmiştir. En önemlisi ve varoluşsal olanı da çağın insanının çok derin bir anlam krizine düşmüş olmasıdır. İnşa edilen kapitalist sosyoekonomik düzene eleştiriler getirmiş bulunan Karl Marx, “Felsefenin Sefaleti” isimli eserinde yozlaşmaya neden olan saiki şu cümleler ile özetler; “En sonunda, insanın ayrılmaz parçası olan her şeyin alışveriş ve pazarlık konusu olduğu zaman gelip çattı. Bu, o zamana kadar el değiştiren fakat ticaret konusu olmayan, erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi şeylerin de ticaret konusu olduğu bir zamandır. Tek kelimeyle her şey ticaret konusu oldu. Bu, genel kokuşma ve evrensel ölçekli alış-veriş dönemidir. Eğer ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse, bu, maddi olsun manevi olsun, her şeyin gerçek değerinin saptanması için pazara getirildiği bir zamandır.”
Allah’a kulluktan kaçan insan, eşyaya köle olmuştur. Kendi ürettiğine mahkûm düşmüştür. Değerli mütefekkirimiz Cemil Meriç, bu durumu şu veciz ifadeler ile dile getirir; “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar. Eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.”