Masalların Gerçekliği, Gerçeklerin Masallığı
- HAYAT
- 29 Ekim 2021
“Şu dünyada en çok okunan kitapların masal kitapları olduğunu bilmeyen var mıdır ki?” diye sorduğumda siz “Masal okumayan kimse mi var ki?” diye bir cevap verseniz, vallahi de billahi de haklısınız derim.
Ben şahsen, masalları severim, gülerim, üzülür, hüzünlenirim. Zira, her birinin içinde bir hakikat saklanmıştır diye düşünürüm. Hani, gerçekte olmamış, olmayacak ve bunun için de inanılması gerekmeyen hikâyelere masal derler ya, ama bana göre, işte bu masallar tarihin derinliklerinden gelir ve kurulu düzene bir başkaldırı aracıdır. Abarttığımı düşünebilirsiniz.
Öyle düşünmenizde bir problem görmüyorum, nihayetinde üzerinde konuştuğumuz şey masaldır. Nasıl ki, Abbasî Halifesi Harun Reşid, Fransa Kralı Şarlman’a hediye olarak gönderdiği beyaz filin yanında, bir de belirli zamanlarda içinden sesler çıkaran bir çalar saat gönderdiğinde Avrupa’da yer yerinden oynadıysa, aynen öyle.
Şarlmanları Karıştırmak
Yeri gelmişken anlatalım. Harun Reşid’in Şarlman’a hediye ettiği veya etmediği çalar saatin hikâyesini belki de bilirsiniz. Kısaca ben tekrar hatırlatayım. Fakat, bu çalar saat masalına gelmeden önce hikâyenin başkahramanlarından Şarlman’ın bizzat isminin, benim için bir hikâye, daha doğrusu tam bir masal olduğunu da ifade etmek isterim. İşte bu masal kahramanının adı benim, (işi bilmeyenlere karşı) övündüğüm tarih bilgilerimi darmadağın ediyor. Yıllarca, elimde kalem kâğıt, isim/ad, tarih, yer isimlerini kayıtlarını tutarak, kimin kim olduğunu ancak kısmen anlayabildim.
Şimdi bu karamanın Türkçede bilinen adı Şarlman, Fransızca Charlemagne’dan bozma. Ama Fransızlar bir de Charles 1er derler. Almanca konuşanlar, Karl I. der Große (Büyük Birinci Karl) derlerken Latince, Carolus Magnus denir. Eh İngilizler de bizim gibi bunlardan birisini alıp Charles the Great (Büyük Charles) demişler.
Tamam burada işi siz çözebilmiş olabilirsiniz. Ama benim kafamda Karl Martell, Karlmann, Karl Mantel hepsi birbirine karışıp gidiyor.
Çalar Saat Sarayı Çalmış
Şimdi gelelim bu çalar saate… Hikâye, rivayet ya da masal bu ya; halife Harun Reşid Şarlman’a bu çalar saati gönderince, tabiîdir ki, Şarlman buna çok sevinir. Teknolojik bir devrimdir. O zamanlar, Çinliler taa Avrupa’nın ortasına bu kadar gelişmiş teknoloji satacak durumda değildi. İpek, barut ve baharat satıyorlardı da teknoloji satmıyorlardı. Harun Reşid, “Ben satmam, ama, hediye ederim.” demişmiş.
Şarlman hediyeyi aldıktan sonra o gece sarayda bir ses duyulmuş. Herkesin korkudan ödü patlamış. Araştırmalar sonucunda sesin saatten geldiği ortaya çıkmış. Şarlman gülümsemiş de saray ehli korkudan ne yapacağını şaşırmış. “Halife, saatin içine cin sokmuş, bize göndermiş.” demişler. Ortalık sadece sarayda değil tüm Avrupa’da da karışmış.
Zavallı Şarlman “Yahu bunda bi’şi yok, şuraya basarsınız, bir daha ses çıkarmaz. Cin min yok!” demiştir, diye düşünüyorsanız!?. Yanılıyorsunuz. Ya da “N’olacak, saati kırıp parçalattırmıştır.” derseniz, yine yanılırsınız. Ya, ne yapmış?
Cin Dedikleri Saatdan Sarayı Terkederek Kurtulmuşlar
Ne yapacak, “Gidip başka bir saray yaptırarak, cinlerden kurtulmuş.”
Bana “Bize masal anlatma!” diyebilirsiniz. Hikâye bu, siz masal mı dersiniz, hikâye mi, rivayet mi, ben bilemem. Ama bildiğim, daha doğrusu tarih kitaplarında okuduğum bir şey varsa o da şudur: Şarlman Avrupa’dan Kudüs’e giden kutsal hac yolunu ve Kudüs’teki ziyaretleri güvence altına alırken, Doğudaki Hristiyan Bizans’a ve Batı’daki Müslüman Endülüslülere karşı Abbasî hilafeti ile iş birliği yapmıştır.
Aynı şekilde Endülüslüler ile de Bizanslılar hem Şarlman’a hem de Abbasîlere karşı diplomatik ilişkilerde bulunmuşlardır.
Diplomatik İlişkiler Bazen Masal Gibidir
Bu olayın çoook benzerleri var tarihte. Günümüzde de var elbette. Birbiriyle anlaşma imkânı olmayan iki ülke bir bakmışsınız dost oluvermiş, bir bakmışsınız düşman olmuşlar. Demek ki, diplomatik ilişkiler bazen masalları andırabilir.
Ama ben size dedim: Masallar masal değildir sadece. Masallarda gerçeklik, gerçeklerde de masallık vardır.
Meselâ, Abbasîlerin en çok savaştığı Bizanslara imparatorluk eden Theophilos’un Harun Reşid’i taklit ettiği ve böylece de halkın desteğini alarak yolsuzlukları önlediği anlatılır. Denilir ki, Theophilos Halife Harun’u taklit ederek, tebdili kıyafetle şehirde dolaşır, tebaasının en fakir, en güçsüzleri ile konuşur, bunların şikâyetlerini dinleyerek, suçluları makam ve mevkilerine bakmayarak, ibret alacak şekilde cezalandırırdı.
Hikâyenin bu kısmı masal da olsa, gerçek de olsa güzel değil mi? Bu sebepledir ki, masalları masaldır diye elimizin tersi ile itmek yakışık almaz.