Kur’ân-ı Kerîm’in Özellikleri (1)

Kur’ân-ı Kerîm’in Özellikleri (1)

“Bu kitabın gerçek olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Allah’a saygısı olanların doğru yol rehberidir.” (Bakara suresi, 2:2).

Allah Teâlâ yaratılışımızın bir kesitinde bizi karşısına alıp kendi kendimize şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sormuş, biz de: “Evet! Sen bizim Rabbimizsin, buna da şahidiz!” diye cevap vermiştik. Bu, ulûhiyyet-ubûdiyyet sözleşmesidir. O, bizim rabbimiz biz de onun kuluyuz. Esasen yaratılışımızın esas amacı da budur (Zâriyât suresi, 51:56). Bizim inkâr edebileceğimiz ihtimaline karşılık da Allah Teâlâ bu sözleşmeyi kayda geçirmiştir. Bu sözleşmenin doğal sonucu olarak din duygusu bir yaratılış gerçekliği (fıtrî) şeklinde bütün insanlarda mevcuttur ve evrensel bir olgu olarak din, insan ve toplum hayatında daima önemli bir değer olagelmiştir.

Kulluk sözleşmesi, haklar ve yükümlülükleri belirler. Bunların neler olabileceğini insan tek başına elbette bilemez. İşte bunun için Allah Teâlâ, vahiy meleği Cebrail (a.s.) vasıtasıyla insanlar içinden seçeceği bir elçi ile bu hükümleri bildirmiştir (İsrâ suresi, 17:15). İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’dir (a.s.). İnsanlar zamanla peygamberlerini yalanlamışlar hatta öldürmüşler (Âl-i İmrân suresi, 3:181; Nisâ suresi, 4:155), bu sözleşme hükümlerini de tersyüz etmişler, bozmuşlardır (Bakara suresi, 2:75; Nisâ suresi, 4:46; Mâide suresi, 5:13, 41). Allah Teâlâ bozulan hükümleri ve tahrif edilen kitapları yeni bir peygamber ile düzeltmiştir. Bu mümtaz insanların sonuncusu Hz. Muhammed’dir (s.a.v.). Ona verilen kitabın adı da Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu ilahi kitap kulluk sözleşmesinin hükümlerinden ibarettir. Bu hükümler, kendisinden önceki ilahi kitaplarda bulunup da tahrif edilen hükümlerin düzeltilmiş ve kemale ermiş şeklidir. Bu sebeple iman esasları bakımından bütün insanların inanmak zorunda olduğu kitap Kur’ân-ı Kerîm ve peygamber de onu getiren Hz. Muhammed’dir (s.a.v.).

Dünya, Kur’ân-ı Kerîm’den insanların imtihanda olduğu mekândır. Onun muallimi Hz. Peygamberdir. Bahsedilen kulluğun muhasebesi de ahiret yurdunda yapılacaktır. Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle o gün “din günü”dür (Fâtiha suresi, 1:4). Ona uygun yaşayıp yaşamadığına göre insanlar ahiret yurdunda karşılıklarını alacaklar ve ebedi hayatlarına başlayacaklardır.

Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere Kur’ân-ı Kerîm’in en temel özelliği Rabbimiz ile yapmış olduğumuz sözleşme hükümlerinin gerçeğini şüphe götürmeyecek şekilde ihtiva etmiş olmasıdır (Bakara suresi, 2/2). Bu hükümler de korunmuştur (Hicr suresi, 15/9).

Doğrusunu en iyi Allah bilir.