Kızım Nerede Biliyor Musunuz?
- YAZARLAR
- 14 Şubat 2022
Öğle molasında üç arkadaş, âdetimiz olduğu üzere iş yerinin çevresinde yürüyüşe çıktık. Bizimkisi eğlence maksatlı yürüyüşten çok, masa başı işin verdiği rehaveti üzerimizden atmak ve hareket ederek beden sağlığını korumak. Takribi yarım saat ile kırk dakika arasında süren tempolu yürüyüşlerimizden birisini daha, aramızda muhabbet ederek gerçekleştiriyorduk.
Sakin bir muhitten geçerken, köpeğini gezdirmeye çıkmış yaşlı bir Alman beyefendi yanımıza yaklaştı. Merhaba anlamına gelen “Hallo” kelimesiyle bizi selamladı. Elinde eski model ve kapaklı bir mobil telefonu göstererek yanımıza yaklaştı. Telefonun ekran görüntüsünde olan gelin ve damat fotoğrafı dikkatimi çekti. İşte tam bu anda yaşlı adam bize sordu; “Kızımın nerede olduğunu biliyor musunuz?”.
Beynimden vurulmuşa döndüm. Soruyu algılamaya çalışıyordum. Adamın yüzüne, inceler tarzda bakıyordum. Acaba deli miydi, yoksa divane mi? Siması temizdi, kıyafetleri ise düzgün. Ancak hâlinde tarifi zor bir hüzün vardı. Ve sonra, gitmemizden korkup hızlı hızlı konuşmaya başladı. Kızı kayıp değildi. 35 yaşında kanserden ölmüştü. İkindi vaktinde de cenazesine gidecekti. Kendisi gibi yaşlı olan eşinin, henüz kızının öldüğünden haberi olmadığını söyledi. Ayaküstü acısına ortak olduğumu gösterme adına, fotoğrafa daha dikkatli bakarak kızının çok güzel olduğunu ifade ettim. Zaten gelinler hep güzel, damatlar ise yakışıklı değil miydi? Mutlu olmuştu veya ben gözlerinden bunu böyle okumak istedim. Çünkü aniden yakalandığımız bu keder havasını bir şekilde dağıtmaya çalışıyordum. Ve kızının nerede olduğunu bildiğimi söyledim.
“Allah’a gitti.” dedim. O’da; “Evet, güzel kızım Allah’a gitti.” dedi acı bir tebessüm eşliğinde. Sonra elimi omuzuna koyarak, “Umarım senin ve sevenlerinin geri kalan hayatı güzel geçer.” diye bir cümle kurdum. Teşekkür ederek mukabelede bulundu ve birbirimizden veda ederek ayrıldık. Tüm gün, o adamın kederli siması gözümün önünde, “Kızım nerede biliyor musunuz?” sorusu ise kulağımdaydı.
Evladını kaybetmiş bir babanın acısını, sokaktan geçen yabancı insanlarla paylaşır hâle getiren ve yalnızlığa mahkûm kılan modern hayatın tahliline girecek mecali kendimde bulamıyorum. Daha ziyade, “Nerede” sorusuna takılmış vaziyetteyim. Aslında dünyadan ayrılanlar, acısına en kolay katlanılan kayıplarımızdır. Esas katlanılması zor olan, çok sevip de sonrasında kalbimize gömdüğümüz kayıplardır. Çünkü onlar, gönlümüzü kabristana çevirmişlerdir. Gittikleri yer ise, yürekten düşenlerin yuvarlandığı dipsiz kuyulardır. Bu yaşayan ölüler rahat da durmazlar ve hatıraları kement gibi kullanıp düştükleri kuyuya bizi de çekmeye çalışırlar.
Tüm ölmüşlerimiz, gittikleri yerde rahat etsinler.. İster Allah’ın yanında, ister düştükleri uçurumlarda..