Kitap okuma(!)
- YAZARLAR
- 13 Kasım 2023
Toplumların kitap okuma durumlarına ilişkin istatistiklere bakınca, durumumuzun ne kadar yürek burkucu olduğu hemen farkedilmektedir. Başka ülkelerdeki kitap okuma oranlarından söz edilirken “kişi başına şu kadar kitap düşüyor” denilirken bizimle ilgili olarak “Kitap başına şu kadar kişi düşüyor” ifadesi kullanılıyor.
AİLE İyi Bir Çocuk Eğitimi Şefkate Dayalı Olmalıdır
Bu iç acıtıcı durumun, anne-babaların kitap okuma konusunda iyi örnek olamadıklarından başlayarak birçok sebebi sıralanabilir. Ancak, sebepler arasında öncelikle örgün eğitim kurumlarımızın sorumluluğunun altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, anne-babalar dahil herkesin kitapla ilişki biçimlerinin oluşumunda, eğitim kurumları başat role sahiptir. Öğrencilere kitap okuma zevkini kazandırması gereken eğitim kurumlarımız, onları kitaptan soğutmaktadır. Bu soğutmanın nasıl gerçekleştiğini çok yönlü analiz etmek gerekir. Burada sadece şu hususu belirtmekle yetineyim: Ders kitaplarının içerik, dil ve üslup itibariyle yeterince çekici olup olmadıkları şöyle dursun, onların öğretim sürecindeki konumlandırılışları ciddi bir sorundur.
Hazır malumatları ezberletmekle yetinen (ezberci) eğitim anlayışımız, ders kitaplarının içeriğini ezberleyip sınavlarda aynen tekrarlayan öğrencileri başarılı saymaktadır. Bu durumda öğrenci, anlamlandır(a)madığı, hayatıyla bağını kuramadığı bilgileri ezberlemekten bunalmasına rağmen buna katlanmak zorunda kalmaktadır. Kitapla varoluşsal düzlemde bir ilişki kuramayan öğrenci, kitaba olumsuz gözle bakar hâle gelmektedir. Kitap artık onun için zevkle okunup yararlanılacak elzem bir kaynak değil, not ve diploma almak için katlanılması ve sonrasında hızla terkedilmesi gereken bir baş belasıdır. Bu ruh hâliyle kitapla ilişki kuran öğrenci, onun içeriğiyle yüzleşerek anlamaya; ondaki bilgilerin kendi varlığıyla, hayatıyla, ihtiyaçlarıyla, sorunlarıyla bağını kurarak anlamlandırmaya ve böylesine işlemlerden geçirip kendi ürününe dönüştürdüğü bilgilerle beslenerek kendini geliştirmeye yönelemiyor. Aksine tamamen dışsal sebep ve amaçlarla (not almak, öğretmenin takdirini kazanmak, diploma almak vb.) kitap okumaya mahkûm oluyor.
Bu mahkûmiyet, amaçlarına ulaşacak kadar başarılı olmasını zorlaştırıyor; hırpalıyor. Giderek kitaba duyduğu soğukluk katmerleniyor. Sonuçta öğrenci, kendisini besleyip geliştirmek için değil de dışsal amaçlar için okumayı karakter hâline getiriyor. Hayata atılınca, kitap okumaya kendini mecbur edecek unvan, kariyer, makam edinmek gibi dış sebep/amaç olmadıkça okumuyor. Okuduğunu da kendisi için okuyamadığından gelişemiyor.