Kemal Ergün: Müslümanlar Bu Toprakların Bir Parçasıdır

Kemal Ergün: Müslümanlar Bu Toprakların Bir Parçasıdır

Son olarak geçtiğimiz hafta Strazburg’da yapımı devam eden ve inşaatı tamamlandığında Avrupa’nın en büyük cami ve külliyesi olacak olan Eyüp Sultan Camii’mizin duvarına İslam karşıtı yazı yazılmıştı.

Saldırganın olaydan kısa süre sonra yakalanarak gözaltına alınması yüreklerimize su serpmişti ki kısa bir süre sonra serbest bırakıldı. Irkçı saldırganın caminin inşaat duvarına yazdığı “İslam’a hayır – ülkenize dönün” yazısını Fransa adaleti “bir dine yönelik eleştiri” diğer bir ifadeyle düşünce özgürlüğü olarak  gördü.

Bizi en az bu saldırı kadar endişelendiren husus da saldırganın sadece “mala zarar verme” suçlamasıyla 3 bin 750 Euro maksimum ceza ile yargılanacak olması oldu. İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in fesih edileceğini açıkladığı, Müslümanlara karşı saldırılarda bulunan ırkçı “Kimlikçi Nesil” grubuna üye olduğu da ortaya çıkan şahsın saldırısının sadece mal zararı olarak nitelendirilmesi konuyu basite indirgemektir.  Irkçı kin ve nefretin hangi boyutlara kadar taşınabileceğini Hanau gibi örnekler ortaya koyuyor. Bu saldırılarda da asıl sorun verilen maddi hasar değil, bu saldırıların ardında yatan zihniyettir. Konuyu sadece maddi hasar olarak yargıya taşımak düşmanlıktan beslenen bu zihniyetin göz ardı edilmesidir.  Yargı kararlarının örneklik teşkil etmesi bakımından caydırıcı olması elzemdir. Dinî mabetler en çok saygıyı hak eden kurumlar arasında görülmeli ve bu mabetlere karşı yapılan saldırılarda da bu prensip uyarınca muamele edilmelidir.

Başörtüsü ve Hutbe Adımları

Avrupa Adalet Divanı, Almanya’da görülen iki başörtüsü davası ile ilgili olarak bir bilirkişi raporu yayımladı. Raporda küçük dinî sembollerin yasaklanamayacağı ancak işyerinde başörtüsü yasağının doğrudan ayrımcılığı teşvik etmediği belirtiliyor. Daha açık bir ifade ile birtakım koşullarda işyerlerinin başörtüsü yasağı getirmesi bir sorun olarak görülmüyor. Diğer dinî sembollere karşı takınılmayan bu tavrın başörtüsüne karşı takınılması da maalesef sıradan bir hâl alırken, bizler her seferinde bu çifte standart muamelelere sessiz kalmayacağız.

Danimarka’da ise Dancaya tercüme edilmemiş ve daha sonra onayı alınmamış dinî vaazların yasaklanmasını öngören yasa tasarısı gündemde ve konudan en çok etkilenecek olanlar yine Müslümanlar. Devletin bu kadar yoğun bir şekilde inanç özgürlüğüne müdahale etmesi ülkedeki Müslümanları ve bizleri endişelendirmektedir.

Devletler de yargı makamları, Müslümanları âdeta bir güvenlik sorunu, toplumun huzurunu bozabilecek bir etken gibi gören yaklaşımdan vazgeçmelidir. Bir yandan Müslümanlara yönelik saldırılar ve ayrımcılık artarak devam ederken diğer yandan bu yaklaşımın devlet eliyle yapılması toplumsal huzursuzluklara, kutuplaşmalara yol açacaktır. Müslümanların artık vatan olarak gördüğü bu toprakların da Müslümanları kendi parçası olarak kabullenme vakti gelmiş de geçmektedir.