“İslam Karşıtı Nefret Diline İzin Verilmemeli”

“İslam Karşıtı Nefret Diline İzin Verilmemeli”

Başkent Viyana’daki söz konusu saldırının ardından Başbakan Sebastian Kurz’un terörle mücadele adı altında Müslümanları hedef alan yeni önlemlerin hayata geçirileceğini açıklaması ve iktidarın bu doğrultuda bazı adımlar atması toplumun çeşitli kesimlerinde endişelere yol açtı.

Terörle mücadele bahanesiyle kamuoyunun yakından tanıdığı 30 Müslüman aktivist ve akademisyenin gözaltına alınarak terörist muamelesi görmesi, ülkede Müslümanların haklarını savunan, iktidarın İslam karşıtı politika ve söylemlerini eleştiren kişileri sindirme girişimi olarak yorumlandı.

Uzmanlar, ülkede Kurz’un iktidara gelmesiyle başlayan İslam ve Müslüman karşıtlığındaki gözle görülür artışın hükûmetin hazırladığı “yeni antiterör yasa tasarısıyla” bir adım daha ileriye taşınacağı görüşünde.

“MÜSLÜMANLARIN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLANMAYA ÇALIŞILIYOR”

Özellikle açık ve anlaşılır bir şekilde tanımlanmamış “siyasal İslam” ifadesinin suç unsuru olarak kabul edilmesi için hukuki zemin oluşturmaya çalışan iktidarın, sınırları belirlenmemiş, her ülke ve toplum için farklı anlamlar ifade edebilecek “siyasal İslam” kavramını kullanarak Müslümanların hak ve özgürlüklerini ciddi oranda kısıtlamaya çalıştığı değerlendirmelerine neden oldu. İktidarın terör saldırısını her fırsatta “İslamcı, siyasal İslam” gibi ifadelerle tanımlaması Avusturya’da Müslümanları ırkçıların hedefi haline getirirken, son 15 günde başörtülü kadınlar başta olmak üzere Müslümanlara yönelik 80’in üzerine ırkçı saldırı yaşandı.

“TERÖR SUÇUNUN MUHATABI ADALET KURUMUDUR”

Terör saldırısından sonra yaşananlara ilişkin konuşan Piskopos Bernhard Heitz, her nerede olursa olsun işlenen şiddet ya da terör suçunun muhatabının adalet kurumu olduğunu belirterek Avrupa’daki Müslümanların yalnız Viyana değil farklı şehirlerde de yaşanan terör saldırılarıyla aralarına mesafe koyduğunu ve terör kurbanları için düzenlenen anma etkinliklerine katılarak dua ettiklerini vurguladı.

“İSLAM KARŞITI NEFRET DİLİNE İZİN VERİLMEMELİ”

Heitz, “Aşırı sağcı söylem ve İslam karşıtı nefret diline izin verilmesi, herhangi bir fayda sağlamak bir yana, ayrışma ve çatışmaya yol açar.” değerlendirmesinde bulundu. Diyalogun, karşılıklı saygı ve anlayışın geliştirilmesinin önemine dikkati çeken Heitz, “siyasal İslam, İslamcılık” gibi kavramların başından itibaren ideolojik olarak anlamlandırıldığına işaret etti.

MÜSLÜMANLARA AİT KURUM VE KURULUŞLARA POTANSİYEL ŞÜPHELİ MUAMELESİ

Piskopos Heitz, hükûmetin Müslümanlara ait kurum ve kuruluşları fişlemeyi hedeflediği ancak salgın nedeniyle henüz hayata geçiremediği “Dokümantasyon Merkezi” adı verilen girişime de değinerek, her türlü ırkçılık, İslam karşıtlığı, aşırıcılık, antisemitizm gibi birçok konuyu ele alacak bir dokümantasyon merkezine kimsenin itirazının olmayacağını, ancak Avusturya’da resmen kabul edilmiş bir dini cemaate potansiyel şüpheli muamelesi yapılmasının yanlış olduğunu vurguladı.

HALKIN, HUZUR VE BİRLİKTELİĞİ ZARAR GÖRÜR

Ülkede terör, aşırıcılık ve benzeri zararlı yapılara karşı yasal düzenlemelerin bulunduğuna işaret eden Heitz, “Toplumun belli bir grubunu gözetim altında tutma anlayışı, ki burada söz konusu olan Avusturya’daki Müslümanlar, halkın huzur ve birlikteliğine zarar vereceği gibi, bireylerin birbirine olan güvenini de zedeler.” şeklinde konuştu.

“TERÖR VE ŞİDDET DİN İLE İLİŞKİLENDİRİLEMEZ”

Uzun yıllar Avusturya’daki çeşitli cezaevlerindeki tutuklu Müslümanlara yönelik çalışmalar yürüten imam Ramazan Demir de terör ve şiddetin herhangi bir din veya etnik grupla ilişkilendirilemeyeceğini belirterek “İslam adına işlenen şiddet eylemlerinin” en çok Müslümanlara zarar verdiğini vurguladı. Demir, “Avusturya’da terör saldırısında bulunan kişinin öldürdüğü insanlar arasında bir de Müslüman bulunuyordu. Görüldüğü üzere terörist öldürürken ayrım yapmıyor. Bu nedenle terörü bir din ya da bir etnik kökenle ilişkilendirmek doğru bir yaklaşım olarak görülemez.” ifadesini kullandı.

“SİYASAL İSLAM” KAVRAMININ TANIMI YOK

Haham ve papaz iki meslektaşıyla birçok okul ve üniversitede aşırıcılık ve radikalleşme karşıtı konferanslar verdiklerine işaret eden Demir, Avusturya’da Müslüman ebeveynlerin çocuklarını aşırıcı, radikal gruplara kaptırmaktan korktuklarına dikkati çekti. Demir, hükûmet tarafından sıklıkla dillendirilen siyasal İslam kavramının herhangi bir tanımının yapılmamasının kaygılara yol açtığını, söz konusu ifade üzerinden “Müslümanların hak ve özgürlükleri mi sınırlandırılmak isteniyor” sorusunun akla geldiğini belirtti.

“DİNLER SİYASETE VE AŞIRICILIĞA MALZEME EDİLMEK İSTENİYOR”

Hahambaşı Schlomo Hofmeister de birçok açıdan sorunlu ve hastalıklı bir kişinin işlediği terör saldırısını, Avusturya’da hoşgörü, güven, birlikte yaşam gibi birçok değere zarar verme girişimi olarak yorumladı. Hofmeister, dünya tarihinde dinlerin birçok kez siyaset ve aşırıcılığa malzeme edilmek istendiğinin altını çizerek “Herhangi bir dinde bağımsız olarak bir dinle, dini kötüye kullanan yaklaşımlar arasındaki farkı iyi tanımlamak durumundayız. Dini kötüye kullanan yaklaşımların din olarak tanımlanması söz konusu dini ötekileştirdiği gibi, o dine mensup kişilerin de ayrımcılığa maruz kalmalarına yol açıyor ve radikal yaklaşımların filizlenmesine neden oluyor.” diye konuştu.

Hahambaşı Hofmeister, “Siyasal İslam ifadesinden herkes farklı bir şey anlıyor çünkü tanımı yapılmamış. Öncelikli olarak bunun tanımlanması gerekiyor ve İslam dini ile siyasal İslam’ın kesin olarak ayrıştırılması gerekiyor.” ifadesini kullandı. (AA,C)