İnsanın Vahyi Anlama Gayreti
- HAYATSürmanşet 2
- 24 Şubat 2022
Günümüz Türk dilinde “meal” sadece Kur’an çevirileri için kullanılmaktadır. Kelime olarak “meal” herhangi bir dilde yazılmış herhangi bir metni başka bir dile çevirmek demektir. Ama Türk din dilinde kazanmış olduğu mânâ, yani ıstılahi tanımı, bu kadar kolay ifade edilemez. Kelimenin tarihî bir arka planı vardır.
KUR’AN’IN TÜRKÇE TERCÜMESİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Kur’an’ın Türkçeye tercümesi Diyanet İşleri Reisliğinin uhdesine verilince, reislik merhum Mehmet Akif Ersoy’dan Kur’an’ı tercüme etmesini ister. Akif, Kur’an’ın tercümesinin mümkün olmadığını ifade ederek talebi geri çevirir. Kendisini çeviri için ikna etmeye çalışan devrin önde gelen din âlimlerinden merhum Muhammed Hamdi Yazır “neticede bu çalışmanın bir meal” olacağını söyler. Daha sonra yazacağı “Hak Dini Kur’an Dili” tefsirinde de “meal” kelimesini kullanır. Hatta tefsirinin ikinci adı da “Yeni Mealli Türkçe Tefsir” şeklindedir.
YAZARLAR Kur’ân-ı Kerîm’in ÇoğaltılmasıMEAL: MANEVİ TERCÜME
Konunun daha iyi anlaşılması açısından kısa bir izah zaruridir. Meal kelimesinin terimleşme sürecinde “evl” kökünün “eksilme, eksiltme” şeklindeki anlamının esas alındığı düşünülürse meal Kur’an’ın harfi harfine değil mânâ ve mefhum itibariyle tercümesi, dolayısıyla eksik çeviri olarak değerlendirilebilir. Meali “manevi tercüme” diye nitelendirmek de mümkündür. Çünkü meallerde lafızda ne söylendiğinden çok ne söylenmek istendiği yansıtılmaya çalışılır. Bu durumda yorum kaçınılmaz olduğundan mealde eksiklik kadar fazlalık bulunması da mümkündür.
DİL VE YORUM BİLİMİNİN ÜRÜNÜ
Unutulmamalıdır ki ister tercüme ister meal denilsin, her Kur’an çevirisi hem dil bilimini hem yorum bilimini ilgilendiren çabaların ürünüdür. Çünkü çeviride çok anlamlılık, yan anlamlılık, sentaks bakımından ve semantik açıdan farklı mânâlara gelme ihtimali taşıyan Kur’an ifadelerinden tercih edilen mânâyı bulup çıkarmak için takdir ve tayinde bulunmak söz konusudur. Böyle olunca çeviri sırasında nesnelliği terk etmek kaçınılmazdır.
Günümüz Türk dilinde “meal” sadece Kur’an çevirileri için kullanılmaktadır. Hatta bu ifade Kur’an çevirilerine “isim” olmuştur. Meal denilince anlaşılan şey sadece ve sadece Kur’an tercümesidir. Hatta bazen Kur’ân’ı Kerîm tercümeleri için “meal-i ali” ifadesi de kullanılmakta bu kullanım tenkitlere de sebebiyet vermektedir.
Kur’an malumunuz olduğu üzere Arapça indirilmiş ilahi bir kitaptır. Lafzı da manası da Allah’a aittir. Arapça olarak indirilmiş olmasının bariz hikmetleri vardır. Kur’an-i ifade ile bu “kolay anlaşılması”, “akledilebilmesi”, “tefekkür edilebilmesi” içindir. Dili Arapça olan bir topluluğa kendisi de Arap olan bir peygamber vasıtası ile vahyedilmiştir. Bu sünnetullahtır ve insanlık tarihî boyunca böyle olmuştur. Her topluluğa kendi içinden ve kendi dilinden uyarıcılar gelmiş ve ilahi vahiy bu şekilde aktarılmıştır. Vahye muhatap olmak hem ayrıcalık hem sorumluluk ifade etmektedir. Ama ifade etmediği tek şey kudsiyettir.
Sürmanşet 1 Manasını Bilmeden Kur’ân-ı Kerîm OkumakDİLLERİN BİR DİĞERİNE ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR
İnsanlar Adem’den, Adem de topraktandır. Beyaz, sarı, siyah, kadın ve erkek Allah katında eşittir. Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirme bilinci insanlar arasında ayrım yapmakta Allah tarafından kullanılan yegâne kriterdir. Dillerin de bir diğerine üstünlüğü yoktur. Değil mi ki insanlar tarafından türetilmiş ve geliştirilmiştir. Her dilin kendine has ve güzellikleri elbette vardır. Her bir dil birer sanat şaheseridir. Her türlü anlayışın, idrakin, tanımlamanın, betimlemenin, soyutlamanın yapılabildiği her bir duygunun ifade edilebildiği ve insanların bir diğeri ile iletişim kurdukları muhteşem birer alettir diller. Aletler fonksiyonlarını kaybedebilirler. Kullanılmaz olabilirler. Yok olup gidebilirler. Kutsal olan alet olmaz. Aletin sahibidir asıl kutsal olan.
Mealler mütercimin Arapçaya ve dinî ilimlere vukufiyeti ile sınırlı ve beşer sözü olması ile de hatadan vareste olamayacak eksik ve nicel tercümelerdir.
O HÂLDE MEAL OKUNMALI MIDIR?
Refermasyon hareketi, milliyetçilik, ulus devletlerin oluşması ve modernitenin etkisi ile daha atomize topluluklara dönüştük. Globalleşme ile de kocaman bir dünya küçük bir köye evrildi. Bizler de bu küçücük köyde kocaman bir dünyada yaşayan “yerel” unsurları oynamaya çalışan figüranlar durumundayız. Türkiyeli Müslümanlar açısından Arapça önce dilden, sonra kitaplardan daha sonra da dinî otoriteye karşı alınan tavırla gönüllerden kovuldu. İnsanların Allah’ın kelamına ulaşmaları ve onu anlamaları artık otantik vahiy dili üzerinden gerçekleşmiyor. Kur’an yüzlerce dile çevrilmiş durumda. Türkçede de yüzlerce farklı tercüme var. Kur’an’ın bir ama tercümelerinin bin olması “çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane” ile özetlenebilir. İnsan ve anlama gayreti işin içine girince sonuç bu olur. Ne kadar insan o kadar anlam. İşte bunun için olsa gerektir ki yüce Allah insana merhamet ederek, onu bu anlam karışıklığından korumak için kitaplarını hep bir peygamber ile göndermiştir.
Peygamberler hitabı almış kitaba intikal ettirmişler ve bizzat kendileri kitabı hayata indirmişlerdir. Bir tek onların yorumu bizzat Allah’ın muradıdır. Hatalardan varestedir. Kur’an söz konusu olunca Peygamberimiz dışında herkesin anlayışı bir anlamda yorumdur. Çünkü o “yürüyen Kur’an”dır. Meallere de bu anlayışla yaklaşırsak onlardan istifade edebiliriz. Rabbimizin buyruğunu bize kolay gelecek, akledip tefekkür edebileceğimiz bir dilde okumak vahyin gayesine de uygundur.
NASIL OKUMALIYIZ?
Okuduklarımızı mutlak mânâ olarak görmemeli çapraz okumalar yapmalı, bir bilene sormayı ihmal etmemeliyiz. Okumada süreklilik kesb etmenin vukufiyet edinmeye vesile olacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Meal okumakla “mealci” olmak aynı şey değildir. Mealci olmaktan da sakınmak gerekir. Dilini anlamadığı ilahi bir metni kendisi gibi bir beşerin anlayışına hapsederek ve hasrederek anlama dar kafalılığın ve düşünmemenin bir sonucudur. Mealcilik bu dinin tek ve yanılmaz uygulayıcısı peygamberi devre dışı bıraktığından kaynaktan kopuktur. Peygambersiz din arayışına girmek sonuçsuz ve beyhude bir çabadır. Unutulmamalıdır ki bize “bu Kur’an’dır” diyen de Peygamberimizdir.