İnsanın Kaderi Değişir Mi?
- HAYAT
- 26 Nisan 2024
Allah’ın her şeyin yaratıcısı olduğuna, bir hadise olmadan önce haberdar olduğuna, dilediklerinin gerçekleştiğine, dilemediklerinin ise gerçekleşmediğine ve kaderimizin yazarı olduğuna iman etmek hükmen vaciptir. Vacibi terk etmek, farzı terk etmek gibidir.
Kadere iman, iman esaslarının 6. sırasında yer alması aynı zamanda kaderi anlamak için diğer iman esaslarının tastamam anlaşılmasından sonra kavranabilir olduğunu anlayabiliriz. İlk etapta kişi bir yaratıcıya iman ettiğinde tüm sıfatlarını bilmesi gerekmektedir. Sadece Allah’ta bulunan sıfatlara zâti sıfatlar, kısıtlı olarak hem insanda hemde sınırsız olarak Allah’ta bulunan sıfatlara sübûtî sıfatlar denir.
KADER ALLAH’IN HANGİ SIFATLARINI KAPSAR?
Kader dediğimizde akla üç sıfat gelmelidir: İlim, İrade, Kudret. Bu üç sıfat sübûtî sıfatlar içerisinde yer alır yani insanda da kısıtlı olarak mevcuttur. Öncelikle şunu bilmeliyiz insan için şaşmaz bir kural vardır: “İlim (elde edilen bilgi) malumata (bilinene) tabiidir.” Yani yaprağın yeşil olması bir malumattır. Allah yaprağı yeşil yaratmıştır. Yaprağın yeşil olduğunu öğrenmem ilim olur. Veya bir arının bal üretmesi malumattır. Arıyı araştırıp özelliklerini öğrenmem ilim olur. Hâliyle insan Allah’ın malumatı haricinde yoktan bir ilim üretemez. Bu sebepten dolayı kısıtlı bir ilim sıfatına sahiptir. Ayetlere dayanarak Allah herşeyi görür, duyar ve en önemlisi bilir.” deriz. Bu durumda Allah (c.c.)’ın sıfatlarından biri olan ezeli ilmini öncelikle doğru anlamalıyız.
Ezel dediğimiz kavram Allah’ın geçmişi, geleceği ve şimdiki zamanı aynı anda kuşatması anlamına gelir. İlim kavramı ise herşeyi bilmesidir. Ezeli ilim Cenab-ı Hakkın zamandan münezzeh (zamanın dışında) olması hasebiyle zamanın içerisinde yaşayan insanın doğumundan ölümüne kadar yaşayacağı her ânını bilmesi anlamına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ bir çok ayette ezeli ilmini vurgulamıştır. Örneğin Hacc suresinde şöyle geçmektedir:
“Bilmez misin ki, Allah, yerde ve gökte ne varsa bilir. Bu, bir kitapta (levh-i mahfûzda) mevcuttur. Bu (eşya ve olayların bilgisine sahip olmak) Allah için çok kolaydır.”[1] veya Mülk suresinde
“Hiç yarattığını bilmez mi? O, (lütuf ve ihsan sahibi, en küçük şeylere ilmiyle nüfuz edip haberdar olan) El-Latîf, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir.”[2] buyurmuştur.
Bu konuyla ilgili Peygamber efendimizin sahih hadislerinde şöyle bir sözü geçmektedir:
“Allah, yaratılmışların kaderini gökleri ve yeri yaratmadan elli bin yıl önce, Arşı su üstünde iken takdir eylemiştir.”
ALLAH CENNETE/CEHENNEME GİDECEĞİMİ BİLİYOR MU?
Bu sorunun cevabı yukarıdaki ayetlere ve hadise dayanarak muhakkak ki yaratıcımızın ahiretteki durumumuzu bildiği yönündedir. Çünkü kaderin terim anlamı “Allah’ın ezelden ebede kadar olmuş ve olacak şeylerin zaman ve mekânını, sıfatlarını, hususiyetlerini ve her türlü özelliklerini bilip ezelde o surette tahdit etmesidir.”
Fakat bu her ânımıza müdahale ettiği anlamına gelmez.
Insanın yapacaklarını seçme ve kendi iradesiyle yapma özgürlüğüde vardır. Konuyu daha anlaşılır hâle getirebilmek için iradenin çeşitlerini sıralamakta fayda var. İrade ikiye ayrılır: Küll-i irade ve cüz-i irade. Küll-i irade Allah’ın değiştirilmeyen, bize bahşettiği kaderdir ve lehv-i mahfûzda yazılı olan kaderdir. Doğmak, ölmek, ömür süresi, cinsiyet, milliyet, kâbiliyet gibi konuları Allah belirler. İnsanın bunlara bir müdahalesi olmadığından mesul da değildir. Yani kul ne bu hususlardan dolayı mükafatlandırılır ne de ceza verilir.
Cüz-i irade ise beşere sunulan kendi tercihlerimizdir. “Kader değişir mi?” sorusunun cevabı cüz-i iradenin mahiyetini ve doğurabileceği sonuçları bilmekten geçmektedir. “Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır.”[3] ayetinde açık ve net olarak Allah insanın iman veya inkâr seçeneğinin kişinin kendisinde olduğunu bildirmiştir.
KADER İLİM NEVİNDENDİR
Bu şu anlama geliyor misal bir adam ev yaptırmak istese ve mimara evin projesini çizdirse bu adamın ev sahibi olduğu anlamına gelmez. Kaderde bu örnekteki çizilmiş proje gibidir. Projeyi gerçekleştirmek cüz-i iradeye bağlıdır. Yani cennete gideceğini bilen Âdil-i Hakîm (emirlerini hikmetli ve adaletli yaratan) senin evinin projesini biliyor şayet evini o projeye göre inşa edersen sonucu senin seçtiklerinle şekillenmiş oluyor.
İkinci bir örnekle bu konu daha anlaşılır hale gelecektir: Bir öğretmenin çok başarılı ve çalışkan bir öğrencisi var. Öğretmenin bu öğrencisinin sene sonunda dereceyle sınıfı geçeceğini bilmesi ilimindendir. Öğrencinin sene sonuna kadar azmedip sınavlara çalışması cüz-iradesine bağlıdır. Ve sonuç olarak öğrencinin dereceyle sınıfı geçtiği karnesinde yazar. Tıpkı ibadetlerini, hayır işlerini ve iyiliklerini hayatı boyunca tamamlamaya gayret eden kulun cennete gideceğini öğrenmesi gibi bu kişiye bu sonuç haktır.
Ayrıca insan iradesi dışında gerçekleşen hastalık veya deprem gibi doğal afetlerden de kişi sorumlu tutulmayacaktır. Fakat insanoğlu verilen imtihana olan tepkisinden sorumludur. Çünkü kişi şükür de edebilir isyanda edebilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Gerçek şu ki, Biz ona yolu/ yöntemi gösterdik; şükredici, ya da nankör (olması artık kendisine kalmıştır)”[4] Peygamber efendimiz karşılaşılan imtihana sabretmemiz gerektiğini vurgulamıştır: “Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür.”[5]
Yukarıdaki örnekte adamın mimara evinin planını çizdirmesine ilim, planı gerçeklestirmesine cüz-i irade demiştik. Bu planın yapılışı ise kudrete tabidir. İnsanda var olan kudret ürettiği veya inşa ettiği şeylerden ibarettir. Bir yazarın kitap yazması veya bir mühendisin araba üretmesi gibi. Fakat Cenâb-ı Hakk’ın kudreti, âlemde görülen bu güzel düzen, tertip ve şaşmaz ahenk olarak genel bir kainat planı haricinde insanın iradeli fiillerini yaratması anlamınada gelir. Öğrencinin karnesini alması veya kulun cennete gitmesi ancak Allah’ın kudret sıfatıyla meydana gelir. Kudretin tecellisi bir sonuç arz eder. Bu sonuç olumlu veya olumsuz olabilmektedir.
Son olarak imtihan dünyasında olduğumuzu her daim fark edip ahiretimiz için amel defterimizi Allah’ın rızasını gözeterek doldurmamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Her yapılan fiil bizi ya bir adım cennete ya da bir adım cehenneme götürmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle geçmektedir: “Herkesin kazandığı ya kendi lehine ya da aleyhinedir.”[6]
[1] Hac suresi, 22:70
[2] Mülk suresi, 67: 14
[3] Yûnus suresi, 10:108
[4] İnsân suresi, 76:3
[5] Buhârî, Cenâiz, 32
[6] Bakara suresi, 2:286