İnsana Vefa Yaraşır
- HAYAT
- 7 Nisan 2023
İnsanın kıymeti, ona anlam yükleyen kişiler tarafından ortaya konur. Tanımayanlar için kişi, bilinmezdir. Bilinmezler hakkında ise olumlu ya da olumsuz kanaat bildirmek, doğru bir yaklaşım değildir. Önce bilinmezlikten, bilinirliğe geçilmeli ki, sonrasında kanaat beyan edilebilsin.
İNSANIN ANLAŞILMA ÇABASI
İnsanın çevresinde anlaşılması için, özellikle doğru anlaşılması için çevresiyle sağlıklı iletişim içinde olması gerekir. Anlamak, anlatmak ve anlaşılmak ihtiyacı, insanın temel ihtiyaçlarındandır. Sözlerimizle kendimizi, derdimizi anlatmaya çalışırken; çevremizin bizi doğru anlamasını bekleriz. Bir bakıma anlaşılma çabası içine gireriz.
AHLAKİ VASIFLARIMIZ REFERANSIMIZ OLUR
Çevremizdeki insanlar, sözlerimizden ziyade davranışlarımızla bizi değerlendirir. Ahlakımızla bizi yargılar. İyi ya da kötü insan tanımlaması yaparken, ortaya koyduğumuz ahlaki vasıflar, bizim insanlığımıza referans olur. İtikad ve ibadet yükümlülüklerinin yanı sıra sahip olmamız gereken ahlaki meziyetler, bizi biz yapar. Ahlaksız bir Müslüman, kıymetli olur mu? Belki de soruyu değiştirip “Müslüman ahlaksız olabilir mi?” diye düzeltmemiz lazım. Elbette olamaz, olmamalı. Müslüman ahlak timsali olmalı.
VEFA NEDİR?
Bu yazımızda ahlaki vasıflar içinde özel bir öneme sahip olan vefa konusundan bahsedeceğiz. Hemen “vefa diye bir meziyet kalmadı, ille de vefa arıyorsan İstanbul’da bir semt adı kaldı” demeyelim. Bakmasını ve görmesini bildiğimizde hatta gösterebildiğimizde ne çok vefa örneği göreceğiz dostlar. Öyleyse nedir vefa? Kimler vefalı insanlardır. Kime karşı vefalı olmak lazımdır?
Vefa, sevgide, dostlukta, bağlılıkta devamlılık demektir. Verilen söz üzerinde sebat etmektir. Sözüne sahip çıkmak, sözünün arkasında durmaktır. Bu tanımdan yola çıkarak, ilk önce vefa göstermemiz gereken Rabbimize verdiğimiz sözdür. Elestü bi Rabbiküm “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine verdiğimiz, Kalu Bela “Evet sen bizim Rabbimizsin” sözü, Müslüman’ın yaşam gayesidir, yaratılış amacıdır, dünyaya gelme nedenidir. Yani ruhlar âleminde Rabbimize verdiğimiz, kul olma sözünü yerine getirebilme mücadelemiz, ahde vefanın en güzel ve eşsiz örneğidir. Rabbine verdiği sözü unutan kişinin, kişilere verdiği sözü hatırlaması zordur.
Vefa demek ihtiyaç hâlinde olana yardım etmektir. Arkadaşına yaptığı iyiliği az bilip, onun yaptığı iyiliği çok görmektir. İyilik hâli üzere devamlı olmaktır. Akrabanın ve arkadaşın vefatından sonra onların eşine ve çocuklarına yardımcı olmaktır. İrtibatı kesmemek, elini üzerlerinden çekmemektir. Ve bunları yaparken, dünyalık bir beklenti içine girmemektir. Allah rızasına erişmeyi, alınabilecek en büyük ödül, Rabbinin sevdiği kul olabilmeyi ulaşılabilecek en büyük makam olarak görmektir.
MENFAATSİZ SEVGİ
İnsanlarla alışveriş yaparken, bir şeyler verdiğinde bir şeyler geliyorsa sevmek kolaydır. Önemli olan alışveriş bittiğinde, menfaat beklentisi sona erdiğinde sevmeye devam edebilmek, iletişimi sürdürebilmek, iyilik gelmeyecek olsa da iyilik yapmaya devam edebilmektir. Geçmiş günlerin hatırına, yaşanmış güzelliklerin hatırasına sahip çıkmaktır. “Kıtlıkta verilen lokma unutulmaz.” diye güzel bir sözümüz var. Zor zamanımızda bize sahip çıkan, maddi manevi desteğini bizden ve sevdiklerimizden esirgemeyen insanlara karşı vefakâr olmak, Müslüman’ın şiarındandır. Çünkü vefanın zıddı, nankörlüktür. Müslüman’a, nankörlük yakışmaz. Nankörlük, şeytanın vasıflarındandır. Nankörlüğü şiar edinen kimse, kimin peşinden gittiğini bilsin diye ifade ettim.
AİLE Sevgi Üzerine: Sevginin Açamayacağı Kapı Yoktur
İNSANLARA YÜKLENEN ANLAM DEĞİŞTİ
Adına modern yaşamlar dediğimiz, günü kurtarma çabaları içinde çevremize ve insanlara yüklediğimiz anlamlar çok değişti maalesef. “İnsanları, bizim işimize yaradığı sürece sevmek, bize yararı dokunduğu sürece değer vermek ve işimiz bittiğinde iletişimi bitirmek” şeklinde bir ilişki biçimi gelişti. Belki eskiden de vardı bu yaklaşım. Fuzuli meşhur Şikâyetname isimli eserinde: “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler.” Sözleriyle ifade etmiş. Ne zaman? 1534 yılında. Yani yaklaşık altı asır önce.
Günümüzde şiirle, nesirle anlatmaya gerek kalmadan dümdüz anlatılıyor bu durum. “Sen benim işime yaradığın kadar adamsın.” Yani? “Son kullanma tarihin bittiğinde, yanıma gelme!” Ah dostlar, insanı kullanılacak bir varlık olarak gören anlayış, ona son kullanma tarihi etiketini yapıştırır elbette. Hatta hadsizlikte level atlayıp, son kullanma tarihi dolan kişi için, “Ü zerine sifonu çek gitsin.” diyerek, ahlaksızlıkta zirve yapabilir. Neyin üzerine sifon çekilir, bunu hepimiz biliyoruz. İnsan için bu tanım yapılabilir mi? Oysa Rabbimiz insan için, eşrefi mahlûkat diyor, yaratılmışların en şereflisi diye tanımlıyor.
MÜSLÜMAN ÖMRÜNÜ VE AHİRETİNİ KURTARMAYA ÇABALAR
Müslüman’ın ilişkileri günü kurtarma üzerine kurgulanmaz. Ömrü kurtarma, ahiret yurdunu kazanma üzerine hesaplanır ve yaşanır. Bunun için en büyük yaptırım Allah rızası olması gerekir. Günübirlik ilişkilerde ise o gün iletişim içinde bulunulan kişinin rızası aranır. Ay çekirdeğinin güneşe göre konumunu güncellemesi gibi, çıkarımız kimden yana ise yönümüzü ona dönmeyi gerektirir. Çıkar üzerine kurgulanan ilişkilerde uzun soluklu olma, mezara kadar yürüme gibi bir ilke yoktur. Pazara kadar çıktıysan, pazardan sonra iş biter. Alış veriş biter, menfaat biter, dostluk biter, selam sabah biter. Dahası menfaat bittiğinde “S en kimsin?” olur. “Bana yararı dokunmuyorsa, babam olsa tanımam.” sözü ilkesizliğin zirvesidir.
“ONLARIN HİÇ Mİ KUSURU YOK?”
“İyi de hep biz mi iyi olacağız? Hep biz mi iyilik yapacağız? Onların hiç mi kusuru yok? Hem öyle hataları var ki, benim onlara selam vermem bile büyük bir lütuf. Ayrıca ilk küsen o oldu, ben neden konuşayım ki?” Ne kadar çok mazeretimiz var değil mi? Çevremizdeki insanları anlamlandırırken, iyilik ararsak iyiliklerini görürüz. Kötülük ararsak, kötülüklerini görürüz. Ayrıca unutmayalım ki, “İ yiliğe iyilik her kişinin işi, kötülüğe iyilik er kişinin işi.”. Yani iyiliğe karşı iyilikle mukabelede bulunmak herkesin harcıdır. Önemli olan kötülük karşısında iyilikle cevap verebilmektir.
Kusursuz dost arayan dost bulmaz. Hem aynaya bakacak olursak, bizim de bir dünya kusurumuz vardır. İnsanları, hatalarıyla kabul edebilmek önemlidir. Yapılan ilk yanlışta kapıyı çarpıp terk etmek, işin kolay yanıdır. Çözümün bir parçası olamadığımızda sorunun bir parçası olarak kalmaya devam ederiz. Elbette gönül ister ki, küsmeden küstürmeden, kırmadan kırılmadan seviyeli ilişkilerimiz olsun. Ama bu her zaman mümkün olmuyor. Sadece bizim hatalı olduğumuz durumlarda ilişkiyi tamir etme çabasına girmek yeterli değildir. Bizim haklı olduğumuz durumlarda da ilişkiyi korumaya gayret etmek önemlidir.
Öfkeli iken konuşmamak, tutamayacağımız sözleri vermemek, nifaktan ve münafıklardan uzak durmak, doğru konuşmak ve doğru duruş sergilemek, bilgi sahibi olmadan yorum yapmamak, emanete ihanet etmemek, sıla-i rahim yapmak ve ille de vefalı davranmak. Müslümanca bir yaşam için olmazsa olmazlarımızdan olmalıdır.