“İngiltere Aşırıcılıkla Mücadele Programı İslam Düşmanlığını Meşrulaştırıyor”

“İngiltere Aşırıcılıkla Mücadele Programı İslam Düşmanlığını Meşrulaştırıyor”

İngiltere’de aşırılıkla mücadele stratejisi olarak 2015’te uygulamaya giren ve kamu yöneticilerine radikalleşme eğilimi olan kişileri “belirleme ve bildirme” zorunluluğu getiren Prevent programı, Müslümanlara karşı ırkçı uygulamaları meşrulaştırıyor.

İngiltere’deki Middlesex Üniversitesinde psikoloji alanında çalışmalar yapan Doktor Tarek Younis, Prevent programının ülkedeki Müslümanları ötekileştirmesini ve buna bağlı olarak artan ırkçılığın Müslümanların ruh sağlığı üzerindeki etkisini değerlendirdi.

Younis, Prevent’in özellikle Müslümanları hedef aldığını belirterek, “Prevent politikası, Birleşik Krallık’ın daha büyük terörle mücadele stratejisinin parçası. Bu, her şeyden önce politik şiddet ve terör eylemi gerçekleştiren veya gerçekleştirme niyetinde olanlara odaklanan bir strateji.” dedi.

İngiltere İçişleri Bakanlığının, Prevent’i aşırılıkla mücadele stratejisi olarak duyurduğunu anımsatan Younis, “İnsanların, Prevent’in geçmişiyle ilgili bilmesi gereken en önemli unsur, 2015’te radikalleşmeye ve terörist olmaya yatkın olduğundan şüphelenilen kişilerin, kamu kurumları tarafından tespit ve rapor edilmesinin görev haline getirilmesi. Kamu kurumları derken hastaneleri, okulları, kreşleri kastediyorum.” diye konuştu.

Younis, Prevent’in, Birleşmiş Milletler ve çok sayıda insan hakları örgütü tarafından Müslümanlara karşı ayrımcı olduğu gerekçesiyle eleştirildiğini ancak İngiliz hükümetinin, programı terör eylemlerini engellediği gerekçesiyle savunduğunu aktardı. Younis sözlerini şöyle sürdürdü:

“Hükümet uzun süredir, stratejinin gerçekten işe yarayıp yaramadığını, nasıl çalıştığını ya da insanların bu programla ne yaptığını öğrenmek için bile olsa Prevent’i gözden geçirme fikrini reddediyor ya da bir kenara itiyor. Yıllar önce Prevent hakkında inceleme sözü vermişlerdi ama henüz bu sözü tutmadılar.”

“Prevent uzmanları sezgilerine güvenmekle görevlendiriyor”

Prevent’in “gör ve söyle” ilkesiyle kurumlardaki uzmanları, kendi sezgilerine güvenmekle görevlendirdiğini kaydeden Younis, şu ifadeleri kullandı:

“Bir doktor, ‘Bu hasta bir nedenle gelecekte terörist olabilir’ şeklinde sezgiye kapıldığında, o kişiyi, hastane içinde bu vakaları inceleyen birime sevk eder. O birim de hastanın dosyasını değerlendirecek olan polise gönderir. Eğer polis bu kişinin gerçekten de radikalleşmeye yatkın olduğunu düşünürse gelecekte suçluya dönüşmemesi için müdahale stratejileri geliştiren Channel adlı ekibe yönlendirir. Rapor edilen kişinin hiç şiddet geçmişi ya da siyasetle ilgisi olmayabilir.”

Müdahale edilecek kişiye, Channel’ın önerdiği psikolojik tedavi de dahil yapılacaklar hakkında bilgi verildiğini aktaran Younis, kişinin bu uygulamaları kabul etmediği takdirde hakkında daha fazla soruşturma yapıldığını söyledi.

Younis, konunun etik boyutuna da dikkati çekerek, “Hastanın dosyası, haberi bile olmadan tüm bu farklı kişiler ve birimler aracılığıyla hastane dışına gönderiliyor. Burada veri paylaşımıyla ilgili birçok etik sorun var. Bu konu genelinde etikle ilgili yaygın endişeler var.” dedi.

Sezginin bireysel olduğunun ve toplumsal değerlere göre şekillendiğinin altını çizen Younis, uzmanların suç potansiyeli olan kişileri “içgüdüleriyle” belirlemesinin problemli olduğunun altını çizdi.

Younis “Sokakta rastgele birine ‘Şiddeti önleyecek her uygulamayı destekler misiniz?’ diye sorarsanız, cevap ‘evet’ olacaktır ama bu doğru soru mu? Doğru soru; ‘Doktorunuza ya da psikiyatristinize ‘Müslümanların aşırılıkçı olup olmadığını ayrıt etme konusunda güveniyor musunuz? olmalı.” ifadesini kullandı.

“Prevent, Müslümanlara yönelik ırkçı tutumları meşrulaştırıyor”

Younis, kim olduğuna bakılmaksızın Müslümanların bir grup olarak ırksallaştırıldığına işaret ederek, “Prevent, özellikle Müslümanlara yönelik ırkçı tutumları kesinlikle meşrulaştırıyor. Program politikası en başından sorunlu, temellendirilmesi sorunlu, özellikle Müslümanlarla ilgili ırksallaştırılmış belirli tutumları meşrulaştırması açısından sorunlu.” görüşünü paylaştı.

İngiliz toplumunda, Müslümanlara ve İslam’a atfedilen özelliklerin “tehdit edici” olarak kodlandığına vurgu yapan Younis, şöyle devam etti:

“Kimin teröre eğilimli olduğu fikri çok özel ırksal çağrışımlara sahiptir. Toplum tarafından ‘ırksallaştırılmış’ bir Müslüman için hacca gitmek istemek, sakal bırakmak ya da İslam’a ve inanca ani ilgi duymak gibi tutumlar aşırılık göstergesi kabul edilir çünkü terör söz konusu olduğunda, İslam’ın sembol ve fikirleri, toplum bilincinde ‘tehdit ve terörizmle’ ilişkilendirilir.”

“Prevent’i eleştirmek, terörizmi desteklemek gibi algılanıyor”

Younis, Prevent programıyla ilgili etik kaygılar taşıyan uzmanların durumuna da değinerek, “Genel olarak, çoğu sağlık uzmanının ağzını kapalı tuttuğunu, kısık sesle konuştuğunu gördüm. Bu tür otosansür, özellikle Müslüman sağlık çalışanlarını etkileyen bir durum. Prevent ile ilgili kaygıları varsa ırkçı olduğunu düşünüyorlarsa hastaları üzerindeki etkisini görmüşlerse harekete geçebilecek çok az alana ve kapasiteye sahipler.” diye konuştu.

11 Eylül saldırıları sonrası “teröre karşı savaş” söyleminin Batı ülkelerinde yaşayan Müslümanları ötekileştirdiğine işaret eden Younis, bu durumun Müslümanlara, “yaşadıkları ülkelere ait olduklarını kanıtlama sorumluluğu” yüklediğini belirtti.

Younis, “Prevent’i sorgulamak ya da eleştirmek, sanki terörü destekliyor ya da görmezden geliyor gibi algılanıyor. Bu durum ırksallaştırılmış Müslümanları ve ırksallaştırılmış azınlıkları çok daha fazla etkiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Prevent’in Müslümanların ruh sağlığı üzerinde de olumsuz etkileri olduğunu dile getiren Younis, “Öğrencilerin okullarda otosansür uyguladığını biliyoruz. Bu konuda pek çok araştırma var. Prevent’i bilen öğrenciler fikirlerini paylaşmaktan korkuyor. Üniversite öğrencileri gerçekte ne düşündüklerini ve hissettiklerini paylaşamıyor. Bu da anksiyete, depresyon, davranış bozukluğu gibi sorunları tetikliyor.” ifadesini kullandı. (aa)