“İmtihanım Ağır, Nasıl Sabredeceğim?”

“İmtihanım Ağır, Nasıl Sabredeceğim?”

Hocam, sabrın birçok tanımı yapılmakta. Örneğin peygamber sıfatı, cennetin anahtarı gibi tanımlamaları var. Siz sabrı nasıl tanımlarsınız? Sabır nedir?

Sabır, iğneden ipliğe, mikrodan makroya, zerreden kürreye, hayatta yaşanan her şeyin Cenâb-ı Hakk’ın ilim ve iradesinin aynı zamanda müsadesinin yaşandığı bir mecra olarak görebildiğimizde olaylara verdiğimiz tepkinin adıdır aslında.

Sabır dediğimiz zaman aslında halk arasında dişini sıkmak veya zor koşullarda öylece kalakalmak gibi anlaşılıyor. Hasbelkader başa gelmiş musibetlere dayanıklılık olarak anlaşılıyor.

İslamiyette sabır kavramı daha farklıdır. Şöyle ki: Allah (c.c.) yaratan ve yaşatandır. Bu da her gün başımıza gelen olayları ayrı ayrı yarattığı anlamına gelir. Bunun sabır ile bağlantısı ise gün içerisinde olan olayları yaratırken sabrın da olaylara göre verilmesi anlamına gelir.

Burada önemli olan husus, sabrın teslimiyetle ilişkili olduğu bilincine varmaktır. Zira sıkıntı nereden gelirse gelsin, kul bu sınavı aşmaya çalışır. Kul, Yaradanın yaşattığı bir olay gibi görmez ise sıkıntının hep öyle kalacağını hiç eksilmeyeceğini düşünür. Bu da insanın sabredebilme gücünü kırar.

Hocam, bu durum, insanın hayatı boyunca sabretmesi gerektiği anlamına mı geliyor?

Mü’min başına gelen musibetlere sabreder ve bilir ki, hepsinin bir limiti, süresi vardır. Yani sabredilen durum sürekli değil, bir gün geçecektir.

Sabır kavramı dinî bir kavramdır. Allah’ın imtihan için yarattığı bilinciyle kul, başına gelen musibetleri kontrol altına alma gayretine girer. Örneğin seküler düşüncedeki sabır, bir diş sıkma sabrıdır. Bu yüzden çaresizliğe sebep olur. İslamiyette sabır sürelidir. Kul kararlılığını gösterince, sabrettiği süre sona erer.

Bizim için en iyi örnek, rol model Efendimiz (s.a.v.) hayatı boyunca türlü imtihanlardan geçmiştir. Onun sabrından örnek verebilir misiniz?

Resûlullah (s.a.v.) de bir insandı ve sabretmekte zorlanıyordu. Özellikle Mekke yıllarında kendisine Rabbimiz tarafından çok sabır telkin edildi. Zira 13 yıllık Mekke dönemi sabrın yoklandığı ve sınandığı yıllardı. Bazı sahabeler dayanamıyorlardı ve Allah Resûlüne gelerek, “Ya Resûlullah, Allah’ın vaad ettikleri bize ne zaman ulaşacak?” diye sorduklarında Resûlullah da onlara: “Cenâb-ı Allah’ın size vaadi haktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.” buyurmuştur.

Müşrikler de “Allah’ın azabı ne zaman gelecek?” diye gelip gidip soruyorlardı. Bunun akabinde  şu ayet-i kerime indi: “Adamın biri gelip kesinlikle gerçekleşecek bir azabı sordu. Elbette o kafirlere gelecek ve ona karşı duramayacaklar.”[1]

Hiç şüphesiz peygamberlerin en önemli özelliklerinden biri sabır vasfıdır. Eziyete sabır, kötü söze sabır, ibadeti devam ettirip, kötülüklerden uzak durmaya sabır, peygamberlerin tebliğ görevleri boyunca karşılaştıkları imtihanlardandır. Başta bizim Peygamberimiz olmak üzere tüm peygamberler sabredenlerden olmuş, sıkıntılara göğüs gerebilmişlerdir. Cenâb-ı Hakk’ın buyruklarını yerine getirebilenler de ancak sabredenlerdir.

Sabredilmesi gereken durum, imtihan ağır ise, kul sabrı nasıl elde eder?

Kul başına geleni, Allah’ın bir süreliğine üzerinde tatbik ettiği imtihan düşüncesi ile görürse sabreder. Hayatımızda Allah’ın, bile isteye bir süreliğine sınav kıldığını bilirsek başarılabilir. Örneğin, kişi eşine bakıp, “Bana da böylesi denk geldi.” derse sabredemez, sabretmek zorlaşır. Ama bilirse ki, “Bu da Rabbimin bana imtihanı.” O zaman sabretmek kolaylaşır. Zira Allah’ın takdiri geri dönüp değiştirilemez. Kader rastlantısal bir olay değildir. Bu örneği sevdiği birinin kaybını yaşayan insanlar için de uyarlayabiliriz.

HAYAT | 22 Ekim 2021 Hz. Hâcer’in Teslimiyeti 22 Ekim 2021

Bu anlattıklarınıza göre insan hayatında “keşke”ler olmamalı. Doğru mu hocam?

Buna da bir örnekle cevap verelim. Mesela bir baba çocuğuna diyor ki, “Bugün seni okula arabayla götürmeyeceğim. Sen servisle git.” O gün de servis kaza yapıyor. Böyle bir durumda teslimiyet çok önemli. Baba bu durumda kazanın Allah’ın takdiri olduğunun bilincinde olmalı. “Keşke ben okula götürseydim.” dememeli. Zira düşen bir yaprağın bile ancak Allah’ın izniyle düştüğünü bilirsek, hiçbir şeyin onun izni dışında gerçekleşmediğini içselleştirirsek tam manasıyla sabredenlerden oluruz.

Bu örnekteki baba da buna inanmış ise bilir ki, çocuğunu götürmek istese dahi o gün onu götüremeyecektir. Mü’min, ilahî takdirin önüne hiçbir şeyin geçemeyeceğini bilir. Böylece başına gelen üzücü hadiselerde Allah’a teslim olur ve akli melekelerini korur. Teslim olmayan, sabretmeyenler için durum bir o kadar vahimdir. Bitmeyen bir yangın ve sonra da o kişide oluşan hastalıklarla mücadele baş gösterir.

Hayatı Cenâb-ı Hakk’ın yönettiğini unutursak, hayatla kavga başlar. Otobüste yanımıza oturan kişinin bile rastgele olmadığını bilirsek, “Var bunda da bir hayır” dersek, Allah’tan izinsiz hiçbir şeyin olmayacağını bilerek yaşarız.

[1] Meâric suresi, 70:1.