İlim Tükenmeyen Bir Hazinedir

İlim Tükenmeyen Bir Hazinedir

İlim sadece sahibine değil başka insanlara ve hatta bütün canlılara da fayda verir. Hak ile batılı ayırmanın en önemli vasıtası ilimdir. İlmin artması insana bir yük değil, tam aksine onu yücelten bir fazilettir. İnsanın ilmi ve bilgisi arttıkça tevazusu da artar, kişi birtakım kuruntulardan kurtulur, gerçeği anlar ve iyi bir insan olmaya elinden geldiğince özen gösterir. Kısaca ilim deyim yerindeyse hazinedir. İlmin zıddı olan cehalet, bilgisizlik ise şiddetle kınanır.

ÂLİM İTAATKÂR, CAHİL İSYANKÂRDIR

Allah Teâlâ bu ayet-i kerîmede ilmi övmekte, kıymetini ve üstünlüğünü bize açıklamakta, cehaleti ise yermekte, onun bir noksanlık, bir eksiklik olduğunu haber vermektedir. Âlim kişi Allah’a karşı itaatkâr olur; cahil isyankârdır. Bu ikisi birbirinin zıddı olup itaat fazilet, isyan ise düşüklük ve ahmaklıktır.

Cehaletin her çeşidi dinimizde reddedilmiş ve kınanmıştır. Çünkü cehaletin her türünde küfür ve isyandan bir pay vardır. İslam öncesi döneme “Câhiliye” denilmesinin sebebi, bütün toplumun şirke dalmış olması ve putlara tapınmaları idi. Doğru bilgi ve ilim insanı şirkten arındırır ve Allah’a gerçek manada kul olmaya yöneltir. Eğer böyle olmuyorsa, bu kişinin noksanlığına ve öğrendiği bilginin eksikliğine bağlanır. Bazılarının zannettiği gibi, cahil sadece okuma yazma bilmeyen değil, küfür ve inkârda sabit kadem olandır. İlim ve bilgiden nasibi olmayan, mektep ve medrese görmemiş kimseler de ilim sahibi sayılmazlar. İslam âlimleri bu ayeti delil göstererek, cahil bir erkeğin âlim bir hanımın dengi olmadığı için onunla evlenmesinin uygun olmayacağını belirtirler.

İlim ile alakalı bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:

“Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah’ı zikretmek ve O’na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır.” (Tirmizî, Zühd 14)

Hadiste değersiz anlamı verdiğimiz melun kelimesi, lanetlenmiş demektir. Lanet, tard etmek, uzaklaştırmak, kovmak ve sövmek gibi anlamlara gelir. Dünyanın lanetlenmesi, onun değersiz ve kıymetsiz olduğunu ifade etmek içindir. Yoksa genel anlamda dünyanın lanetlenmesini yasaklayan birçok hadis vardır.

HEDEFİMİZ ŞAŞMASIN…

Sadece kişiyi Allah’tan uzaklaştıran şeylerin lanetlenmesi caizdir. Buna rağmen insanların pek çoğunun gayesi ve hedefi, bu geçici dünyanın yine kendisi gibi gelip geçici ve bitip tükenecek olan nimetlerine düşkünlük göstermek, dünyalık zenginlikler elde etmek ve şehvetinin esiri olmaktan öteye gidememektedir. Bir insanın gaye ve hedefini bunlarla sınırlı kılması, ulvi düşüncelerden ve insanlara faydalı olmaktan uzak durması doğru bir davranış olamaz. Çünkü dünyaya ve dünyalığa düşkünlük insanı Allah Teâlâ’dan ve O’na hakkıyla kulluktan uzaklaştırır.

Allah’ı zikir, yani daima O’nu anmak, kalbinde ve gönlünde bulundurmak, O’nun murakabesi altında olduğunu bilmek, kişiyi Cenâb-ı Hakk’a yaklaştıracak ibadet ve taatleri yapmak ise iyi bir kul olmanın gereğidir. Bu niteliklere sahip bir mümin aynı zamanda zahid yani dünyaya ve dünyalığa esir olmamış iyi bir insandır. İşte bu özellikler değerli ve kıymetlidir.

Değerli ve kıymetli bir başka nitelik, ilim ve bilgi sahibi bir öğretici veya ilim öğrenmeye arzulu ve istekli bir öğrenici olmaktır. İlmin ve bilginin üstünlüğü tartışılamaz. Dolayısıyla âlimler üstün vasıflı insanlardır. Çünkü onlar Allah’ı en iyi bilen, O’na gereken saygıyı gösteren, bilmeyenleri öğreten ve eğiten seçkin insanlardır. Bu özellikler en büyük hayır ve en üstün fazilettir. İlim yolundaki öğrenciler de aynı durumdadır; onlar da ileride âlim olacak ve insanlara fayda sağlayacak, İslam’ın öğretim ve eğitimini devam ettirecek kimselerdir.

HAYAT | 14 Ocak 2022 Allah’a Saygıda Kusur Etmeyen: Muttaki Kul 14 Ocak 2022

ÂLİMLER TOPLUMUN ÖNDERLERİDİR

İslam dini, ilim öğrenmeyi, bilgi sahibi olmayı ve cehaleti ortadan kaldırmayı hedefler. Kur’ân-ı Kerîm’in “oku” emri ile başlaması ve bir bölümüne konunun başında işaret ettiğimiz pek çok ayet ile onlarca hadiste ilmin teşvik edilmesi özellikle ilk asırlarda âdeta bir ilim ordusunun teşekkülüne vesile oldu. Müslümanlar ilmi her şeyden önemli gördüler ve âlimleri toplumun önderleri kıldılar. İlim elde etmek ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir tek hadisini bizzat ondan duyan kimseden işitmek için uzun yolculuklar yapan ilim ehli kişiler oldu.

Bugünün imkânları ile dahi dolaşılması kolayca göze alınamayacak genişlikteki İslam coğrafyasının tamamını gezen ilim yolcularının sayısı binlerle ifade edilmektedir. Müslümanlar daha sonraki asırlarda, başta İslami ilimler olmak üzere birçok ilim ve bilgi alanı geliştirdiler ve bunların bazılarının ilk kurucuları ve geliştiricileri oldular. Onları bu çalışmalara teşvik eden başta inançları ve bu inancın kaynağı olan Kur’an ve sünnet idi. Zamanla bu azim ve gayretler ihmal edildi ve Müslümanlar da bu üstünlüklerini kaybettiler. Fakat onları yeniden üstün kılacak prensipler ve bunun temelini teşkil eden temiz kaynaklar, bütün saflığı ve berraklığı ile elimizdedir. İşte Kur’an ve sünnet, bu dinamizmi her zaman canlı tutmanın yegâne gücüdür. Bu yönde hareket edenlere Cenâb-ı Hak daima yardım eder ve onlara cennetin yolunu kolaylaştırır.

 

Kaynak: Riyâzü’s-sâlihîn