İdil Han’ı İlteber Almış’ın İlginç Hikâyesi

İdil Han’ı İlteber Almış’ın İlginç Hikâyesi

Geçen yazımızda İdil Ön Bulgarlarının Müslüman olduktan sonra, Bağdat’taki İslam halifesinin kendilerine gönderdiği heyetin hikâyesini anlatmaya devam edeceğimizi söylemiştik. Heyetin İdil Ön Bulgarlarının merkezi olan Bolgar’a varmasıyla Cürcaniye’den (Gürgenç) tam da 70 gün süren zorlu yolculuk da sona ermiş oldu. Ve heyet Bolgar Hanı İlteber Almış’ın huzuruna çıkar.

İbn Fadlan, başta İlteber olmak üzere İdillilerin İslam ve Müslümanlıkla ilgili hassasiyetlerinden oldukça etkilenir. Bilgileri az da olsa, öğrenmek ve Müslümanca yaşamak isteyen bu halk, başta hanları İlteber olmak üzere aylarca süren yolculukla ancak ulaşılabilen uzaklıkta da olsalar, kendilerine gelen Halifenin heyeti ile yeniden doğmuş gibi olurlar. Bağdat’tan hareket dikkate alındığında yolculuk neredeyse bir yıl sürmüştür.  İşte bunun içindir ki bugünkü Kazan Müslümanları (Tataristan) İslamiyeti kabulleri olarak bu günü esas almayı tercih etmişlerdir.

HALİFENİN SELAMI VAR! “VE ALEYKÜM SELAM, ALLAHU EKBER!”

İbn Fadlan’ın İlteber’e dair anlattığı vakıa Han’ın sarayında verilen yemek olsa da en ilginci, İlteber’e halifenin mektubu esnasında halifenin gönderdiği selama karşılık vermesini istemesidir. Ve elbette ki İlteber Han buna Ve aleyküm selam” diye karşılık verir:

“Mektubu okumaya başladım. Başlangıç kısmını okudum. ‘Sana selam olsun. Kendisinden başka ilah olmayan Allah’ı hamdederim’ cümlesine gelince, hükümdara ‘Emirülmü’minin’in selamını iade et’ dedim. O ve bütün yanındakiler ‘Aleykümüsselam’ diye iade ettiler. Ben mektubu okuyorum, tercüman harf be harf tercüme ediyordu. Mektubun okunması bitince hükümdar ve yanındakiler bir ağızdan tekbir getirdiler. Yerler sarsıldı.”

İlteber Han’ın bir elçinin talimatlarına bu kadar samimi bir şekilde uyması, onların Müslüman olmaları ile ilgili samimiyetinden ileri geliyordu. Yoksa bir Han’a bu şekilde talimat vermek ölüm fermanı imzalamaktan başka bir şey değildi.

Buna rağmen, İbn Fadlan’ın daha sonra da anlatacağı gibi, İlteber Han Müslüman olmanın gereklerini yerine getirmek istiyordu. Müslümanların halifesine heyet gönderip, ondan elçi ve bir miktar da para istemesinin sebebinin de bu olduğu anlaşılıyor.

İbn Fadlan yine İlteber Han’a “talimat” verme manasına gelebilecek olayı da “Ben varmadan önce (Han’ın) camisinin minberi üzerinde adına hutbe ‘Allah’ım! Bulgarların hükümdarı İlteber’i ıslah et’ şeklindeymiş.” diye anlatır.

GERÇEK HÜKÜMDAR ALLAH’TIR

İbn Fadlan, Han’a: “Gerçek hükümdar sadece Allah’tır. Ondan başkası minber üzerinde bu adla anılmaz. İşte benim efendim Emirülmü’minine bak. O, doğuda ve batıdaki minberlerde adına ‘Allah’ım! Kulun ve halifen Emirülmü’minin Ca’fer el-Muktedir-billah’ı ıslah et’ şeklinde hutbe okunmasıyla yetinir.” uyarısını yapar.

İlteber Han bir talebe edasıyla “O halde, benim kendi adıma nasıl hutbe okunması caizdir?” sorusunu sorar. İbn Fadlan’ın cevabı: “Senin ve babanın adıyla oku” şeklinde olur. Ancak bu durum İlteber’i uymaz: “Babam kâfirdi. Minberde onun adını anmak istemem. Kendi ismimi de anmak istemem. Babam ben kâfirken bana o ismi verdi. Acaba efendim Emirülmü’minin’in adı nedir?” diye karşılık verir ve soru sorar.

İbn Fadan halifenin adının “Ca’fer” olduğunu söyleyinde Han: “Benim onun adını almam caiz midi?” der. Aldığı cevap “Evet” olunca kendi adını da Ca’fer koyar. Müslüman olmayan babasının adını da Abdullah diye değiştirir.

Bundan sonra İdil/Bulgar memleketlerinde okunan hutbeler: “Allah’ım! Bulgarların Emîri, Halife’nin mevlâsı kulun Ca’fer b. Abdullah’ı ıslah et” şeklinde okunmaya başlanır.

Halifenin Elçisinin Hıyaneti

İlteber Han artık Müslüman olmuş ve adını da Ca’fer b. Abdullah olarak değiştirmiştir. Lakin halifenin elçileri ile İlteber arasında öyle kolay kolay affedilemeyecek bir gelişme olmuştur. O da, halifenin İlteber Han’a gönderdiğini söylediği paranın ortalıkta olmamasıdır. Normal bir durumda, eğer İlteber Müslüman olmamış olsaydı kesiklikle tüm elçileri idam ederdi. Çünkü, halifenin mektubu okunurken “Size şu kadar da para gönderdim. Sana versinler.” denildiği hâlde bu para bir türlü verilemedi.

Aslında heyetin de yapacağı bir şey yoktu. Zira, yolda halifeye İlteber’e ulaştırmak üzere para vereceği sözünü verenler o parayı verememiş, İbn Fadlan buna rağmen parayı bulmadan, sonradan gönderilir umuduyla İlteber Han’a gitmiştir.

Ama İlteber Han ne isyan etmiş ne de o zamana göre yapılması mümkün hakaretleri edip ve cezaları kesmemiştir. Heyeti boykot etmiş amma, İbn Fadlan’dan başka muhatap kabul etmeyeceğini bildirmiştir. İlteber Han heyeti şöyle bir soru ile imtihana tabi tutar. İlteber Han, İbn Fadlan’a söylemek üzere tercümana “Ona söyle! Biliyorsun Halife benim üzerime bir ordu gönderse bir şey yapabilir miyim?” dedi.

Diyalog şöyle devam eder: “ ‘Hayır, yapamaz.’ dedim. ‘Ya Horasan (Samani) hükümdarı?’ dedi. Yine ‘Hayır, yapamaz.’ dedim. ‘Bunun sebebi aramızdaki mesafenin uzaklığı ve aramızda bulunan kâfir kabilelerin çokluğu değil mi?’ dedi. ‘Evet, öyle.’ dedim. Tercümana ‘Ona söyle, Vallahi ben bu kadar uzak yerde olmama rağmen, benden halifeye sevmediği bir şey ulaşır da aleyhimde beddua eder, bu kadar uzaklığa rağmen, beni mahveder diye korkuyorum. Siz ise onun ekmeğini yiyor, elbisesini giyiyor, onu her gün görüyorsunuz. Bununla beraber, sizi bizim gibi zayıf bir kavme yardım için gönderdiği kısa bir müddet içinde ona ihanet ediyorsunuz! Sözünde samimi olduğuna inandığım bir kimse gelmedikçe dinî konularda söylediklerini kabul etmem. Böyle bir kimse gelirse söylediklerini kabul ederim.’ dedi.

Han’ın bu ifadelerini dinleyen heyet Han’a söyleyecek bir cevap bulamadılar ve Han’ın yanından ayrılmak zorunda kalırlar.

GÖZÜM PARADA DEĞİL, HALİFENİN PARASININ BEREKETİNE İNANIRIM

Aradan geçen bir müddet sonra, İbn Fadlan artık parayı bulamayacağını da kabullenmek zorunda kaldığı gibi, İlteber Han da aynı durumdadır. Bir gün İbn Fadlan İlteber Han’a bu kadar zenginliğine rağmen neden Halife’den para istediğini sorar:

“Ülken geniş, malın çok, vergilerin fazla. Niçin, Halife’den bir kale yapmak için önemsiz miktarda para istedin?” İlteber Han’ın cevabı yine elçileri mahcup eder:

“İslam sultanlarının devletlerinin parlak, mallarının helalinden elde edildiğini gördüm. İşte bu sebepten para istedim. Eğer kendi mallarımla gümüşten veya altından bir kale yapmak istesem yaparım. Halife’nin parasından uğur gelmesini beklediğim için bahsedilen parayı istedim.”

İKİ SURE ÖĞRENDİLER, BULGAR KRALI OLMUŞ GİBİ SEVİNDİLER

İbn Fadlan’ın anlattığı olaylardan birini daha aktarak bu yazımızı nihayete erdirelim. Vakta ki, İbn Fadlan İlteber Han ile fazla buluşamayınca etrafı geziye çıkar ve kadın ve erkek 5000 kişiden meydana gelen Berencer denilen yerde ahşap bir cami yapılmıştır. Ama işin ilginç tarafı bu ahali Kur’an okumayı bilmez. İbn Fadlan aralarından bir gruba namaz kılacak kadar Kur’an okumasını öğretir.

Şimdi İbn Fadlan’ı dinleyelim:

“Benim elimle Talut adında biri Müslüman oldu. Ona Abdullah adını verdim. O ise, ‘Bana Muhammed adını vermeni istiyorum.’ dedi. Ben de ona Muhammed adını verdim. Karısı, anası, çocukları da Müslüman oldular. Hepsi Muhammed adını aldılar.  Ona !el-Hamdü-lillah=Fatiha suresi’ ile ‘Kul hüve Allahü ahad=İhlas suresi’ni öğrettim. Bu iki sureyi öğrenmekten dolayı duyduğu sevinç sanki Bulgar hükümdarı olmuş kadar büyüktü.”

İdil ahalisinin Müslüman oluşunun hikâyesi gerçekten de çok ilginçtir. Ramazan Şeşen hocanın “İbn Fadlan Seyahatnamesi” bu alanda okunacak ilk kitaptır. Burada anlatamadığımız daha pek çok ilginç olayları orada okuyabilirsiniz.