Hz. Hâcer’in Teslimiyeti

Hz. Hâcer’in Teslimiyeti

Hz. Hâcer, imanı ve teslimiyeti ile ulvi bir şahsiyettir. Kendisi Hz. İbrâhim için itaatkâr bir eş ve Hz. İsmâil  için fedakâr bir anne olmuştur. Hz. Hâcer’in hayatı bizlere aslında ibret değil bir örnek teşkil etmektedir. Hz. Hâcer kendine ait özel adıyla hiç bilinmeyen, attığı adımlarıyla, davranışlarıyla, güçlü karakteri ile anılan, iradeli ve iffetli bir kadın örneğidir.

TEVEKKÜL VE TESLİMİYETİN BEREKETİ

Hz. İbrâhim (a.s.), eşi  Hâcer’i ve evladı İsmâil’i Allah’ın emri üzerine tamamen ıssız olan Safa ile Merve dağı arasında bırakıp giderken, rivayete göre Hz. Hâcer eşine sordu:

“Ey İbrâhim! Bizi buraya bırakıp gitmeni sana Allah mı emretti?” Hz. İbrâhim (a.s.) ise “Evet! Allah, emretti” dedi. İşte o anda Hâcer’in dudaklarından muhteşem bir cevap döküldü: “Öyleyse git, Allah bize yeter.  O bizi himayesiz  bırakmaz!”

Hz. Hâcer’in bu sözünü teslimiyetinin ilk basamağı olarak tanımlayabiliriz. Nitekim, Allah’a teslim olmak demek, olayları sorgulamadan, yargılamadan, cümleleri uzatmadan kadere rıza göstermek demektir. Hz. Hâcer, Allah’a güvenerek ıssız bir çölün ortasında kalmaya razı oldu. Kendisi korunmaya muhtaç iken bir de yanında yavrusu vardı. Allah’a iman ve güveni o kadar kuvvetliydi ki, hiçbir şeyden korkmadı; ne düşman, ne açlık, ne susuzluk, ne de yırtıcı hayvan.

‘‘RABBİMİZ BİZİ ZAYİ ETMEZ”

Hz. Hâcer’in birkaç günlük erzağı ve suyu bitince susuzluktan helâk olacakları kaygısıyla Safa ve Merve arasında bilinen o koşuşturması başladı. Bir yandan evladı  İsmâil’e, diğer yandan ümitlerine koşuyordu. Hayata tutunma mücadelesi ile yılmadan, yorulmadan ve yıkılmadan koşuyordu. Adımlarının takati tükeninceye kadar evladına olan annelik görevini yerine getirebilmek için tüm gücünü sarf ediyordu. Güçsüz kaldığı anda fiili duadan sözlü duaya yöneldi. Ümit ile yüzünü Rabbine dönerek tüm samimiyetiyle ve  teslimiyetle “Rabbim bizi zayi etmez.” dedi.

Sıcak tepelerde bir tarafta bir annenin dua ile akan gözyaşları ve koşmaktan çatlayan ayakları, diğer tarafta ise aç ve susuzluktan minik topuklarını toprağa vuran bir bebek, Hz. İsmâil  vardı. Ümit ve korku arasında olunduğu vakit tam bir teslimiyetle Rabbe yönelmenin bir iksir misali olduğunu biliyordu Hz. Hâcer. Yaşadığı bu olay ile günümüz insanına büyük lütufların âdeta büyük imtihanlardan sonra geldiğini de gösterecekti.

ALLAH KULUNU ÇARESİZ BIRAKMAZ

Allah Teâlâ kulunu çaresiz bırakmaz. Bazen imtihan için sıkıntı verir ama sonunda en güzel şekilde imdadına yetişir. Nitekim Hz. Hâcer’in de imdadına yetişmişti İlahî yardım. Sıcak sineleri serinleten, içenlerin açlığını gideren hayat suyu zemzem ile karşılık verdi Allah, ümidini yitirmeyen annenin dualarına.

SABRIN GAYRETİN MÜKAFATI ZEMZEM

Hz. Hâcer, Safa ile Merve tepeleri arasında yedi defa koşmuştu ki, o esnada oğlunun bulunduğu yerden zemzem suyunun çıktığını gördü ve kurak vadide kendisine su ihsan eden Allah’a sonsuz şükretti. Suyun fışkırdığı yerde heyecanla elleriyle etrafını çevirerek Dur, dagılma  anlamında Zem Zem demişti.

Efendimiz (s.a.v) bir hadîs-i şerifte şöyle buyuruyor: “Allah, İsmâîl’in annesi Hâcer’e rahmet eylesin! Eğer o zemzemi kendi hâline bırakıp etrafını çevirmeseydi o şimdi bir akarsu olurdu.”  (Müsned, Buhârî, Enbiyâ) Onun bu koşusu, daha sonra, sa’y diye bilinen hac ibadetinin bir parçası hâline gelmiştir.

Zemzem bu bağlamda muazzam bir itaat, tevekkül, sabır ve gayretin semeresi olarak fışkırmıştı. Bu sebeple kıyamete kadar ümmete şifa olarak devam edecek bir mucize oldu. Zemzem içerken aslolan Hz. Hâcer’in vasıflarını, hayat mücadelesindeki gayretini ve teslimiyetini düşünebilmektir.

ALLAH KULUNA KÂFİDİR

Zemzem toprağın altından aşkla yeryüzüne kavuşup, İsmâil ’in sıcak topuklarına serinlikle dokunurken, Hz. Hâcer de zorluğun ardından feraha kavuşuyordu. Zemzem gayret etmeyi sabırla beklemeyi, beklerken dua etmeyi, dua ederken de şükretmeyi ve insanın hayatına serinlik sunmayı simgeliyordu. Allah (c.c.) kuluna kâfi olduğunu, darlıktan feraha çıkardığını göstermiş ve  zemzemi de buna en güzel örnek olarak sunmuştu.

HÂCERİ BİR DURUŞ

Hâcer validemizin teslimiyet basamaklarındaki zirvesi ise, Allah’ın emretmesi üzere evladı İsmâil ’in kurban edilmesine rıza göstermesi olmuştur.

Babası Hz. İbrâhim oğlu İsmâil ’i, kurban etmek isteyince, şeytan kendisini kandırmaya çalıştığı gibi, annesini de kandırmaya, şefkat duygusunu tahrik etmeye çalıştı. Hâcer ise, durumu tevekkül ile karşılayarak, şeytanın oyununa gelmedi. Yine Hâceri bir duruş sergiledi.

“Allah emrediyorsa itaat ederiz” dedi. “Ben bu yavrumu ne çilelerle büyüttüm, çölde yalnız başıma neler çektim!” demedi.

Fuzûlî’nin ifadesiyle: “Can ile bizden eğer hoşnud ola Cananımız, cana minnettir onun kurbanı olsun canımız.” diyen bir anne idi Hâcer ve Allah’a olan muhabbetin âdeta zirvesini temsil ediyordu.

KIYAMETE KADAR TÜM ÜMMETE ÖRNEK BİR KADIN

Hz. Hâcer yaptıklarıyla kıyamete kadar kadın erkek demeden bütün müminlere örnek olacak, korku ve ümit arasında koşarken, yaşam mücadelesi içinde ve sa’y ibadetiyle ümmet tarafından canlandırılan bir şahsiyet hâlinde yaşatılıyor. Teslimiyet abidesi Hz. Hâcer bir cinsiyet değil, bir şahsiyet meselesi olmuştur. Nitekim hepimizin hayatı Hz. Hâcer’in hayatı gibidir. Kimimiz farkına varırız, kimimiz farkına varmadan yol alırız. Aslolan Hz. Hâcer misali yanlışlardan doğrulara hicret etmek ve yalnızlığımızdan tek bir olan Allah’a yönelebilmektir. Her insanın hayatında imtihanları olacaktır. Ne mutlu Hâceri bir duruş ile imtihanlara göğüs gerenlere.