Hüsnühat, Hüsn-i Hat veya Yazı Sanatının Hayata Kattığı Güzellik

Hüsnühat, Hüsn-i Hat veya Yazı Sanatının Hayata Kattığı Güzellik

UNESCO diye bilinen Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı, bu Aralık ayı oturumunda Osmanlı Hüsn-i Hat sanatını, “UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi”ne aldı. Böylece, UNESCO hat sanatını bize yeniden hatırlattığı için tebrik edilmeyi hak ediyor.

Siz, bu sanatın şu andaki yazdığımız yazıyla Hüsn-i Hat mı, Hüsn-ü Hat mı veya Hüsnühat mı şeklinde yazıldığını bana sorarsanız, bu konuda size verecek bir cevabım yoktur. Bana göre hepsi olur. Amma, Türk dilinin nasıl yazılacağını belirleyen Türk Dil Kurumu (TDK) bu sanatın Hüsnühat şeklinde yazılacağına karar vermiş. TDK her ne kadar hüsnühat diye yazsa da Hüsn-i Hat şeklinde bir kütüphane de oluşturmuştur. Zaten çok daha yaygın olan kullanım da hüsn-i hat şeklindedir. Bu yaygın kullanımda da haksız değiller, çünkü Arapça asıllı olup Türkçe gibi kullanılan kelime terkipleri Farsçadan aktarılarak böyle yazılır. Arapça orijinalinde ise kelimenin cümle başında, cümle içinde kullanımı fail ya da meful oluşuna, muzaf, muzafun ileyh durumu gibi çeşitli şekillerdeki dil kurallarına bağlıdır.

HÜSN-İ HAT, HÜSN-İ HAYAT

Neyse ki, konumuz bu değil. Dolayısıyla nasıl yazılacağı dil bilimcilerin işi. Fakat bizim için hüsnühat veya hüsn-i hat denildiğinde anlaşılacak en önemli anlamı, bunun tam bir “Hüsn-i Hayat” şekli çizmesidir.

Hüsn-i hayat, hayatın güzel bir şekilde yaşanması demektir ki, yazıyı güzel yazmakla, güzel yazmamanın hayatı güzelinden yaşamaya bağlanmasının ne alakası olabilir, diye sorabiliriz.
İşte işin püf noktası tamamıyla buradadır. Her şeyden önce, hüsn-i hat, aynen yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in tecvidli bir şekilde okunmasının öğrenilmesi gibi “meşk” etmek şeklinde olur. Musiki de öyledir. Meşksiz musiki olmaz. Aşk olmayınca meşk olmadığı gibi, “Hüsn-i Hat”ta meşk olmayınca aşk, aşk olmayınca da meşk hiç olmaz.

MEŞK KELİMESİNDEKİ BAZI ANLAMLAR

Burada herhâlde düğüm meşk kelimesindedir. Meşk öyle bir şeydir ki, özellikle Arapça sözlükleri karıştırdığınızda karşınıza çıkan birbirine zıt manaları vardır. En ilk manası, öğretmen tarafından yazı öğretilmesi demektir. Farklı şeylerin farklı şeyler olduğunu bilmek demektir. Bir şeyi ikiye veya daha fazla parçaya bölmek demektir. Hatırlayın, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ayı ikiye bölme mucizesine Şakku’l Kamer denilir ya, işte oradaki şakk kelimesi de meşk kelimesi ile aynı köktendir. Zorluk manasındaki meşakkat de.

Lakin, bunların hüsn-i hayat ile bağının olup olmadığını da bilmiyorum. Amma, hüsn-i hattın meşkedilmesi bizi kesinlikle doğru dürüst ve hayatın en güzel bir şekilde tanzim edilmesine götürür. Önce hat işi çok sıkıntılıdır (meşakket). Çünkü, her bir harfin başta sonda, ortada veya yalnız başına nasıl yazılacağı, neresinin nasıl ve ne kadar büyüklükte ve kendi kurallarına göre yazılacağı gibi meşakkatlere katlanmak o kadar kolay değildir. Çünkü hattın kurallarını koyanların çoğunluğu 900’lü yıllarda vefat eden Şeyh İbn Mukle gibi, her bir harfin ölçüsünü geometrik ölçülere göre koyan yer bilimci ve matematikçi idi. O da yetmiyor aynı zamanda ressâm idi.

Peki bu yazı yazma sanatı, hayatı nasıl etkiliyor? Şöyle ki: Bir hocadan öğrenme işi yani meşakkat, en başta hocanın kaprislerine dayanabilme gücünü kazanmakla olur. Bu da sabır gerektirir. Hocaya saygı sabırdan da öncedir. Hocanın kıymetinin önce bilinmesi, sonra takdir edilmesi gerekir. Hoca ile saygı çerçevesinde başlayan meşakkat, sonra aşka dönüşür. Aşk, sevginin coşması olduğuna göre, talebenin sabırla işi öğrenmesi, aşk ile meşkini gerçekleştirmesi, talebenin tüm hayatını kuşatmaya başlar. O talebe zorluklara, sabırla göğüs gerdiği için, ortaya çıkan hüsn-i hat denilen emeğinin kendisine verdiği haz, o talebede herkese karşı saygı ve muhabbetle davranma, alçak gönüllü olma melekesine dönüşür. Bu da o talebenin hüsn-i ahlakı hâline gelir.

HÜSN-İ HATTAKİ ASIL VE ASİL SÖZLER

O talebe, başta Kur’ân-ı Kerîm ayetleri ve hadisler olmak üzere sözlerin, nasihatlerin ve ikazların en güzelini sanatı ile insanların gözü önüne serer. İnsanlar, hem asıl ve asil söze (ayet-hadis ve kelâm-ı kibâr) uyarlar, hem de bu asıl ve asil sözlerin en güzel şekilde ortaya konulmasına (hüsn-i hat) hayret ederek kendi hayatlarına çeki düzen verirler.

Meşk olan yerde, hüsn-i hayat bir şart-ı evveldir. Yani, hayatın en güzel şekilde yaşanması (Müslümanca bir hayat) hüsn-i hat için şarttır. Nasıl ki, Kur’ân-ı Kerîm’in meşkedilmesi aynı zamanda o kitabın bir hayat düsturu olmasını zorunlu kılıyorsa, meşk ile musiki öğrenen musikîşinâs birisi de buna uymak zorundadır. Ve dahi, meselâ, bir ustanın yanında bir mesleği öğrenen bir çırak da o mesleği meşk etmek durumundadır. Ve o çırak dahi hayatını en güzel şekilde yaşamak zorundadır. Çünkü başından meşk geçmiş ve aşka ermiştir. Eğer ki, oradan aşk yok olur, işte o zaman meşkin de hükmü kalmaz.