Hümanizm ve İslam..
- YAZARLAR
- 26 Ekim 2023
Yunan bilgelerinden Protagoras ve Eflatun, antik dönemde, insan ve Tanrı’yı âdeta yarıştırmışlardır. Protagoras’ın “Her şeyin ölçüsü insandır” görüşüne, Eflatun “Yasalar” isimli eserinde karşı çıkar ve “Her şeyin ölçüsü Tanrı’dır” hükmünü ortaya koyar. Bu tartışmada bahse mevzu olan, bilginin değeri ve mahiyetidir. Konunun odaklandığı nokta ise, hakikati tanımlama yetkisine kimin sahip olduğudur.
Varlığı değil, bilgiyi merkezine alarak öncelik sıralamasını alt-üst etmiş olan Batı düşüncesi, Modern dönemde tercihini insandan yana kullanmıştır. Ve bunu insancılık diye tercüme edilen “Hümanizm” kavramı altında, sistematize etmişlerdir. Hümanizmin kabulü ve yaygınlaşmasında, Antik Yunan’daki despot ve keyfi icraatlara sahip antropomorfik Tanrılara karşı başlayan ve sonrasındaki Ortaçağ Hıristiyanlık kurumu olan Kilise ile somutlaştırılan Tanrı’ya karşı yürütülen özgürlük mücadelesi etkin olmuştur. Tanrı ve insan ilişkisini çatışma ile açıklamanın yarattığı travma, insanı Tanrı’dan önce epistemolojik ve nihayetinde ontolojik alanda kopararak atlatılmaya çalışılmıştır.
YAZARLAR Allah’ın İpine Sımsıkı Sarılmak
Batı, kendi tarihsel tecrübelerinin oluşturduğu bu çarpık Tanrı-insan ilişkisini, sömürgecilik döneminde tüm diğer kültür ve medeniyetlere de benimsetmeye çalışmıştır. Günümüzde ise, küreselleşme vasıtasıyla buna süreklilik kazandırmak istemektedir. Ne yazıktır ki, buna etkili bir şekilde direnç gösterebilen güncel ve zinde bir medeniyet bulunmamaktadır.
İslam dininin ortaya koyduğu varlık anlayışının merkezinde, Allah bulunmaktadır. Ve tüm varlığın aslî kaynağı olan Allah’ın, insan ile çatışma içerisinde olması söz konusu değildir. İslam düşüncesi, tüm var olanların kaynağının O’na dayandığı düşüncesinden hareketle, varlığı özü itibariyle bir olarak telakki etmiştir. Görünür alemin çeşitliliğinin bizleri yanılttığını ve gerçekte kesrette vahdetin (çoklukta birliğin) olduğunu iddia etmiştir. Bu zaviyeden bir varlık tasavvuru, başta Tanrı-İnsan ilişkisi olmak üzere, tüm mevcut âlemin içerisinde çatışmayı ve karmaşayı ortadan kaldırmaktadır.
Varlığın aslını ve kaynağını Allah olarak gören bir medeniyet anlayışında, kutsal ve profan ayırımı kalmamaktadır. İnsan, kendi varlığının bilincinde olma imkânına sahip olması sebebiyle, yaratılan mahlukat içerisinde hususi ve öncelikli bir yere sahiptir. İnsanın özünden (zatından) ve tüm mevcudattan ayrı düşünülemeyecek bir vücut anlayışının inşası, varlığın kutsiyet kazanmasına vesile olacaktır. Buda beraberinde, ihtiram duygusuyla beslenen sağlıklı bir mukaddesat ufkunu insanlığa sağlayacaktır.
İslam düşüncesinin asrımızın idrakine kazandıracağı varlığın hakiki mahiyetine yönelik bilgi, ontolojik karmaşadan kaynaklı ve küreselleşmenin imkânlarıyla yayılan ahlaki tutarsızlığın önlenmesine vesile olacaktır. Gayret bizden, yardım Allah’tan.