“Herkes Üzerine Düşeni Yaparsa, Pandeminin Üstesinden Geliriz!”

“Herkes Üzerine Düşeni Yaparsa, Pandeminin Üstesinden Geliriz!”

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs sürecini değerlendirir misiniz? Bu sürecin toplumda ve insanlar üzerinde nasıl etkileri oldu?

Koronavirüs salgınına ve insanlar üzerinde oluşturduğu psikolojik, sosyal ve ekonomik etkilere bakacak olursak, asıl sorunların önümüzdeki yıllarda çıkacak olduğunu düşünüyorum. Salgının başına dönecek olursak, tam kapanma önlemleri ve Federal hükûmet tarafından getirilen kurallar manzumesi tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da insanları büyük ölçüde alıştıkları sosyal yaşamdan uzaklaştırdı. Virüslerin yol açtığı salgın hastalıklar doğal olarak yaz aylarında azalma gösterir ve yaşanan vaka ve ölüm sayılarındaki azalma da bundan kaynaklandı. Bu da insanların bu hastalığı yeteri kadar ciddiye almamasına sebep oldu. Bunun akabinde sonbaharda, soğuk havanın da etkisiyle ikinci kapanma gerçekleşti. Bu dönemin ağrıları ve sancıları ileride çıkacak diye düşünüyorum. Çünkü aile içi şiddetten tutunda, ekonomik ve psikolojik bunalıma girenler oldu. Bu bağlamda özellikle bakımevlerinde kalan yaşlıların durumunu çok kritik buluyorum. Risk grubunda oldukları için korunmaları gerekiyor, bu nedenle ziyaretçi kabul edilmiyor. Diğer taraftan ise yaşlıların en büyük sorununun yalnızlık ve depresyon olduğu biliniyor. Aile ve dost ziyaretleri de büyük bir oranda kısıtlandı fakat birbirimizi korumak zorundayız. Tabii uzun süren kısıtlamalardan dolayı psikolojik rahatsızlıklar ve genel manada bunalımlar arttı. İnsanların tahammülü ve sabrı zorlanıyor. 

Bundan sonraki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Olağanüstü şartlar olağanüstü tedbirler gerektirir. Salgınla alakalı kritik dönemi aştığımızı düşünmüyorum. Mevcut tedbirler kademeli olarak gevşetiliyor fakat son veriler gösteriyor ki üçüncü bir dalganın geleceği ihtimali yüksek. Yaşadığımız şartlar herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini gerektiriyor. Malumunuz okullar açılıyor. Özellikle küçük çocuklar bu hastalığı çok hafif atlatıyor veya hiç belirti göstermeden taşıyıcı olarak geçiriyor. Tam bu noktada ailemizde, çevremizde yaşayan yaşlılara, bilhassa şeker, astım, romatizma, yüksek tansiyon, guatr gibi kronik rahatsızlığı bulunanlara, dikkat etmeliyiz ve mesafemizi korumalıyız. Gençler bu hastalığın yayılmasında önemli rol oynuyor, onlara daha da büyük bir görev düşüyor. Ne kadar sosyal hayatımız kısıtlanmış olsa da, bizim dinimiz ve kültürümüz başımıza gelen musibetlere metanetli ve sabırlı olmayı tavsiye ediyor. Bundan dolayı Kur’ân-’ı Kerîm’de birçok kez namaz ve sabır aynı ayetlerde zikredilir. Başımıza gelen olaylara daha sabırlı olmalıyız. Her birimize bireysel sorumluluk düşüyor. 

Son zamanlarda gündemde olan aşı tartışmaları hakkında neler söylemek istersiniz?

Ben bir hekimim ve aşı meselesini tartışmaya açık bir mesele olarak görmüyorum. Refah seviyesi yüksek bir ülkede yaşıyoruz. Dünyanın birçok yerinde insanlar fakirlikten, yoksulluktan aşı olamadıkları için ölüyorlar. Örneğin Almanya’da tetanosdan ölen bir insan görmedim. Ama Endonezya’da tsunaminin akabinde aşı olamadığından dolayı tetanosdan çok ölen insanın olduğunu biliyorum. Allah’ın lütfettiği nimetleri göz ardı edip, özellikle aşı meselesinde âdeta bir felsefe tartışmasına girme lüksümüz yok.

Bunun yanı sıra komplo teorilerine inanarak aşı olmayı reddeden ve deyim yerindeyse hayatı kendine zehir eden bir kesim de var. Hâlimize şükretmemiz gerekiyor. Ortada ilim ve tecrübe var. İlme son derece açık bir dinimiz var. İlimi rehber edeceğimiz bir ortamda, bizim insanımız hâlâ kulaktan dolma bilgilerle hareket etmemeli. 

Mevcut koronavirüs aşılarıyla ilgili bilgi verir misiniz?

Aşıdan maksat, vücudun savunma sisteminin gerçek virüsle muhatap olmadan önce onun zayıflatılmış versiyonları ile tanışıp hafıza oluşturmaktır ki gerçek virüs ile tanıştıktan sonra sağlığımıza zarar vermesin. Almanya’da Biontech aşısı iki kademeli olarak yapılıyor ve yeni geliştirilmiş bir aşı yöntemi. Bu aşı enjekte edildikten sonra kendi hücrelerimizin virüsün bir nevi yüzeysel organlarını üretmesini sağlıyor ve bağışıklık sistemimizin virüse karşı hafıza oluşturmasını sağlıyor. Astra Zeneca’nın aşısı klasik yöntem olarak bildiğimiz, mikrobun veya virüsün tabiri caizse parçalandığı ve vücuda enjekte edildiği yöntem. Vücuda enjekte edilen virüs veya mikrop ürüyemediği için kişiye zarar veremiyor. Fakat vücuttaki bağışıklık sistemi, virüsle mücadele edecek ‘askerler’ üretiyor. Aynı virüsle ikinci kez karşılaşıldığı zaman, bağışıklık sistemi virüsün yayılmasına engel oluyor. Bu bağlamda Çin ve Rus aşısı olarak bilinen aşılar da aynı prensipler üzerinden işlemektedir. 

İnsanların merak ettiği bir diğer hususta aşıların koronavirüs mutasyonlarına karşı etkili olup olmayacağı. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aşıların orta ve uzun vadede nasıl bir etki edeceği bilinmediği gibi mutasyonların nasıl seyredeceği de bilinmiyor. Hastalık da aşılar da yeni. Ne hastalığın gelişim süreci ne de aşıların mutasyonlara karşı etkisi hakkında net bir şey söylemek mümkün değil. Koronavirüs mutasyonları için de grip aşısında olduğu gibi her yıl yeni ve çeşitli aşı versiyonları ortaya çıkacak gibi görünüyor. Pandemi sonrası yaygın olan virüs tiplerine karşı aşı geliştirileceğini düşünüyorum. 

Son olarak okuyucularımıza ne demek istersiniz?

Bu dönemde vitamin c, d ve çinko değerlerine baktırsınlar. Gerekiyorsa mutlaka bu vitaminleri alsınlar. Aşı olmaktan korkmasınlar, çekinmesinler. Herkes üzerine düşen görevi yerine getirirse pandeminin üstesinden geliriz. Bu süreç, sabır ve fedakarlığı gerektiriyor.