Hayırlı Yaşlı Olalım

Hayırlı Yaşlı Olalım

Efendimiz buyuruyor: “Küçüğümüze şefkat, büyüğümüze hürmet göstermeyen, iyiliklere yönlendirip kötülüklerden sakındırmayan bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15)  Bu tavsiyelere, öncelikle aile içinde uymamız gerekir. Gerçek aile, üyeleri arasında ilişkilerin karşılıklı saygı ve sevgiye dayandığı kurumdur. Onlardaki  saygı ve sevgi/şefkat, küçük büyük fark etmeksizin onların birbir ini iyiye yönlendirmeye ve kötülüklerden uzaklaştırmaya çalışmalarını gerektirir. İnsan, sevdiği ve saygı duyduğu yakınının, yanlış davranışlarla kendisine yazık etmesine nasıl göz yumabilir?

Ne var ki, sevginin/şefkatin ve saygının hangi somut tutum ve davranışlarla görünür kılınacağını belirlemekte zorlanırız; hatta tam zıttı davranışlar sergileriz. “Sevdiğim için dövdüm” gibi laflar duyabilmekteyiz. Sonuçta sevgi ve şefkat iddiası, laftan öteye geçmez. Gerekli bilgi ve becerilerle donanarak bu zaaflarımızı giderebildiğimiz kadarıyla güzel yaşlanabilir, hayırlı yaşlı olabiliriz. Efendimiz (s.a.v.)’in, “İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin değerini bil.” ve “Beşikten mezara kadar ilim/bilgi talep ediniz.” tavsiyelerini bu anlamda değerlendirmeliyiz.

Kendi hayatına sahip çıkan, sürekli yeni ve farklı öğrenmelerle kendini geliştirenler, yaşı ilerledikçe daha da olgunlaşabilir, yaşlanma sanatını iyi icra edebilirler. Bunu başaramayanların, yaşlılıktan kaynaklanan güç kaybının da etkisiyle giderek varoluş düzeyleri düşer, çocuklaşabilirler.

Yaşlılıkta çocuklarımıza, torunlarımıza sevgi ve şefkatimizi lafla değil de, hangi tutum ve davranışlarla göstereceğimiz hususunda düşünüp, bilgilenerek alternatifler üretmeliyiz. Zamana ve zemine göre onları belirleyip uygulamaya koymalıyız. Yaşlılıkta da aile üyelerimize yararlı olmanın sayılamayacak kadar türü bulunabilir. Her birimiz, kendi  donanımızın ve imkânlarımızın elverdiği oranda aile bireylerimize yararlı olabiliriz. Yeter ki, bunu kendimize dert edinelim, önemseyelim. Mesela bir sohbetimizde emekli Türkiye il müftülerimizden Halil Korkut bey, şunları söylemişti: “Pazar günleri torunlarımı  evlerinden alıp 3-4 saat onlarla vakit geçiriyorum, onları gezdiriyorum, kendilerine ikramlarda bulunuyorum. Vakit uygun olunca camiye gidiyoruz. Birlikte hoş zaman geçirirken onlara doğrudan veya dolaylı bir şeyler öğretebiliyorum. Böylece, aynı zamanda oğlumla gelinime de birlikte baş başa kalma imkânı sağlamış oluyorum.”

Bu çerçevede, yeri geldiğinde ayak bağı olmamak amacıyla köşemize çekilmekten keyif almayı da bilelim. Aslolan, öncelikle zarar vermekten uzak kalmayı başarmak sonra olabildiğince yararlı birey olmaktır. Efendimiz’in veciz sözünü unutmayalım: “Sizin en hayırlınız, ailesi için en iyi olandır.”