Hayatı Kur’an’a Uydurmak, Kur’an’ı Hayata Değil

Hayatı Kur’an’a Uydurmak, Kur’an’ı Hayata Değil

Rabbimizin bizlere dünya hayatını tanzim etmek üzere bir hayat rehberi olarak gönderdiği Kur’an’dan nasibimizi ne kadar alabiliyoruz diye bir muhasebe yaptığımızda çok acı bir hakikat ile karşı karşıya gelmekteyiz. Ve görmekteyiz ki, Kur’an ile aramızda epeyce bir uzak mesafe vardır.

Nasıl olmasın ki? Eğer bu Kur’an Rabbimizin ifadesi ile “kendisinde şüphe olmayan kitap, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol gösterici”[1] ise ve bizler hâlâ doğru yolun dahi ne olduğunu bilemiyor isek, hayatımızı Kur’an’a uydurmamışız demektir. Ve yine eğer “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan müminler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.”[2] ise ve biz her türlü meselemizde kendisine müracaat etmeyi bile akledemiyorsak, elbette ki Kur’an’a uymak gibi bir iddiamız olamaz.

Bu temel problemimizin yanı sıra Kur’an’a müracaat edip de Kur’an’ı kendi anlayışımıza uydurma, kendi durumumuza göre yorumlama ve ona göre anlam verme durumu söz konusu ki, işin asıl acı yönü de burasıdır. Haşa bu sanki, yine Rabbimizin ifadesi ile “(Ey Muhammed!) De ki: Siz Allah’a dininizi mi öğretiyorsunuz?”[3] sorusuna evet cevabı vermek gibi çok aşırı bir kibir ifadesidir.

Elbette ki hiçbir Müslüman gerçekte böyle diyemez, böyle demeye niyet bile edemez. Ama öyle yorumlarla, öyle uygulamalarla karşılaşıyoruz ki, sanki bu cevap verilmiş oluyor. Allah kendi hevâ ve hevesine göre Kur’an’ı anlama yanlışlığına düşmekten hepimizi korusun!

Buradaki asıl mesele, Kur’an’ı anlama gayreti ile Kur’an’ı kendi heva ve hevesine göre anlama arasındaki farkı idrak edebilmektir. Birincisi, her yönüyle bir mucize olan Kur’an’a nasıl uyulabileceğinin çabası ve gayretidir. İkincisi ise yukarıdaki ayetin de ifade ettiği gibi “Allah’a din öğretme” gayreti.

Bir Müslüman, Kuran’ın bazı ayetlerini farklı yorumlayabilir, bu mümkündür. Ama kendi görüşüne uydurmak için bu yorumları zorlayamaz; hele ki çeşitli gerekçelerle bu zamanda kadar herkesin bu ayetleri yanlış anladığını hiç iddia edemez. Ya da toplumsal ve kültürel değişim ve algı farklılığı sebebiyle bazı ayetlerin tarihsel olduğu, geçerliliklerinin izafi olduğunu iddia etmesi gibi bir yargıya varması kesinlikle doğru olamaz. Zaman, kültür, algı, anlayış ve kavrayış değişir ama Kur’an’ın getirdikleri değişmez. Değişikliğe uğrayan bir şey ile de değişmeyecek olan bir şey değiştirilemez.

Çünkü bu Kur’an “iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olması için bir ilim üzere çeşitli biçimlerde açıklanarak”[4] inmiş bir kitaptır. Ve bu kitap, “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.”[5] diye bildirilen bir kitaptır.

Demek oluyor ki biz Müslümanlar Kur’an’ı bir iman, hidayet, rahmet, öğüt, şifa, yol gösterici rehber olarak bilmek, buna göre bu kitabı öğrenmek durumundayız.

Fikrimiz, zikrimiz, konuşmamız, hayatımız bunu anlamak üzere meşgul olmalıdır. Hayatımız Kur’an’ın rehberliğinde yol almalıdır.

Görüyoruz, duyuyoruz, seyrediyoruz! Kimi Müslümanlar Kur’an’a uymaktan sıkılıyorlar. Kur’an’ı reddetmiyorlar ama alışageldikleri hayat tamamıyla Kur’an’ın istemediği şekilde örülmüş. Bazen de özellikle ramazan ayında Kur’an’ı hatmederler de hayatlarında Kur’an’a göre bir değişiklik yapmaktan uzak dururlar. Bu şekildeki bir yaşantı Kur’an’a uyma değil, Kur’an’ı hayata uydurmak demektir.

Kur’an’a uymayıp da onun kitabımız olduğunu iddia etmek ne kadar da gülünç oluyor değil mi? Öyle ise Rabbimiz katında rezil olmaktansa şimdiden hayatımızı Kur’an’a göre düzenleme gayretine girelim. Aksi takdirde bizleri şu acı akıbet bekleyecektir:

“Kim Rahmân’ın zikrini görmezlikten gelirse biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.”[6]

[1] Bakara suresi, 2:2

[2] İsrâ suresi, 17:9-10

[3] Hucurât suresi, 49:16

[4] A’râf suresi, 7:52

[5] Yûnus suresi, 10:57

[6] Zuhruf suresi, 43:36-37