Hayatı Estetik Ve Kalite Üzerine İnşa Etmek
- HAYAT
- 5 Şubat 2021
Günümüz Türkçesinde estetik deyince kadın veya erkeklerin, “güzel” bulmadığı vücut bölgelerinde amelliyatla müdahele yaptırmaları anlaşılmaktadır. Maalesef bu anlayış “estetik” kelimesine de estetik ilmine de terstir. Bu durum, insan hayatını tek düze bir anlayışa, aslında gereksiz olduğu halde kendi yaratılışına itiraz etmesinden başka bir şey değildir.
Oysa ki, estetik, güzellik ve güzelliğin ilmidir. İlmu’l cemâl da denilir ki, bir işte, bir amelde neyin ve nasıl güzelleştirme yapılabileceğini gösterir. Bu yüzdendir ki, estetiğin yanlış bir şekilde kullanılması, pek çok şeydeki güzellikleri görmemize ve görebilmemize engel olabilmektedir. Hâlbuki, estetik aynı zamanda bir hayat anlayışıdır.
Secde suresinin 7. ayetine göre Allah: “O ki, yarattığı her şeyi en güzel eylemiştir.” O hâlde cemâl denilen estetiğin aynı zamanda hüsn, yanı iyi olma, iyi eyleme ile alakası olduğu kadar, amelde ve konuşmada bediiyyet denilen, güzel amel, işi ve sözü güzel eylemek ile de alakası vardır.
Sadece bu ayetten hareketle, yapılacak olan bir şeyin, mutlaka en güzel şekilde yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. O hâlde hayatı estetik ve kalite üzerine inşa etmek gerekir.
Bu durumda estetik ve kalite üzere yaşamak. Pahalı mıdır? sorusu da gündeme gelebilir ki, bu sorunun birbirini tamamlayan iki cevabı vardır. Dikkat ediniz:
1- Evet pahalıdır.
2- Ama pahası, maliyetten değil, kalitesinden ve özel vasfından dolayıdır.
Şimdi estetik nedir kalite nedir, oraya girmeden önce, estetik ve kalitenin, bir seçenek veya imkân olmadığını, dolayısıyla, aslında ucuz olduğunu ama, onu bilmeyenlerin pahalılaştırdığını da söylemek gerekir.
Estetik: Bir işi, eylemi, ameli, ürünü insan ruhunun hoşuna gidecek şekle dönüştürmektir.
Kalite: Bir şeyin, vasfı, sıfatı, özellikleri demektir.
Buradan anlaşılıyor ki, İnsanı ilgilendiren her şey estetik ve kaliteli olmalıdır.
Bunun için hangi alanlarda estetik ve kalite olursa, o zaman hayatımız estetik ve kalite üzerine inşa olunur. Meselâ:
1- İnançta estetik ve kalite. Tevhid inancı üzere hayatı idame ettirmek. Bunun estetiği, Tevhid inancını ihlal edecek inançlardan uzaklaşmaktır. Kalitesi ise: Kur’an ve Allah Resûlü’nün yoluna bağlanmaktır. Ruhu, sadece maddi şeylerle değil, aynı zamanda manevi besinlerle doyurmak.
2- İbadette estetik ve kalite: İbadetleri ihmal etmemek, mümkün ise, farz olmadığı hâlde ilave ibadetler yapmaktır. Bunun estetiği, kulluk bilincine varmaktır. İbadetin estetiği ve kalitesi, sürekli yapmak, farz olmayanları da ilave etmektir.
3- İnsan ilişkilerinde estetik ve kalite: İnsanlar ile ilişkileri ubudiyyet, yani kulluk bilinci ile yapmaktır. Yapılan her işin hesabının Allah’a verileceğinin şuurunda olmak. Başkasını hor görmemek, muhabbetle yaklaşmak, hak ihlal etmemek, var olan hakkı vermek.
4- Vazifeleri/üretimleri olması gerektiği gibi yapmak: Herhangi bir iş yapacak olan kimse: Mesela; öğrenci öğrenciliğini, anne-baba ana-babalığını, iş adamı ürettiği ürünü, işçi yapması gereken işi bir estetik üzere ve kaliteli yapmalıdır. Ülkeyi, şehri idare edenler, adalet dağıtmakla yükümlü hâkimler bir estetik ve kalite ile çalışmalıdır.
Estetik, işi, eylemi, ürünü, davranışı, insan ruhuna hoş gelecek şekle dönüştürmek derken, burada heva ve hevesi saymıyoruz. Çünkü, o, bize zarar verir. Kalite, olması gerektiği gibi etmek, eylemek, üretmek demektir.
Bir kalemi düşünün, elde tutup yazmaya müsait değil ise, estetik dizayn edilmemiş demektir. İçindeki mürekkebi kâğıt üzerine tam akıtamıyorsa, ya da kâğıtta yazısı iyi okunmuyorsa kalitesiz demektir. Yani kalem olma vasfı hem estetiksiz oluşu hem de kalitesiz oluşu sebebiyle bozulmuştur.
Onun içindir ki, inanç, ibadet, insan ilişkileri ve vazifelerde estetik ve kalite bir zarurettir. Pahalıdır. Ama maliyeti fazla olduğu için değil, insan ruhuna uygun hâle getirilip, vasıflı bir şey olduğu için pahalıdır.
İslam’da bir de ihsan kavramı vardır ki, başkasına iyilik etmek ve yaptığı işi güzel yapmak manalarına gelir. Bu da hem estetiği hem de kaliteyi içermektedir.
Ve aynı zamanda “Allah muhsinleri sever…” (Âl-i İmrân suresi, 3:148)