Hadise Giriş Kitabının Müellifi Prof. Dr. Ahmet Yücel: “Peygamber Bizim İçin Dinde Delildir.”
- HAYAT
- 10 Ocak 2020
Son yıllarda hadis, hadis dolayısıyla da sünnetin önemini reddeden anlayışlar yeni sorular oluşmasına yol açtı. Soruların daha iyi anlaşılabilmesi için, tam olarak hadisin ne olduğu, güvenilirliğinin tespiti için nelerin yapıldığı ve hadislerin önemi üzerine İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yücel ile konuştuk.
Ahmet hocam, hadis denilince “Peygamberimiz şöyle buyurmuştur, şunu demiştir.” diye anlıyoruz. Sorumuzu “Hadis nedir? Hadis deyince neyi anlamamız gerekiyor?” diye sorarsak, bunu nasıl cevaplandırırsınız?
“Hadis nedir?” sorusuna, “Peygamberimizin sözleridir.” deriz. Ancak, eksiktir. Zira hadis sadece Hz. Peygamber’in sözlerinden ibaret değildir. Hadisin anlamı çok daha geniştir. Hadis kısaca, Peygamberimize nispet edilen her türlü bilgidir. Hatta, Peygamber ile ilişkisi olmasa bile, Peygamberimizle ilişkilendirilen her nakil hadis olmaktadır. Hz. Peygamber’in peygamberlik öncesi hayatı hakkında nakledilen bilgiler de hadistir. Onun görünüşü, kılığı-kıyafeti, davranışı, oturması ve kalkması, ashabı ile ilişkilerine dair her ne haber varsa bütün bunlara hadis diyoruz.
Buna göre, hadisin manası bildiğimizden daha geniş o zaman!
Hadisin manası genel olarak bilinenden daha geniştir. Peygamberimizin yaptığı ama bizim yapmak zorunda olmadığımız bilgiler de hadistir. Mesela, Peygamberimiz haccını tamamlayıp Medine’ye dönerken Ebtah’ta konaklamıştır. Sahâbeden Abdullah b. Ömer (r.a.) Peygamberimiz orada konakladı diye Ebtah’ta konaklamaktaydı. Bu olayda Abdullah b. Ömer’in hac dönüşünde Hz. Peygamber’in Ebtah’ta konakladığına dair verdiği bilgi hadistir. Ancak Hz. Âişe’nin açıkladığı üzere Müslümanların hac dönüşünde Ebtah’ta konaklamaları dinen yapılması gereken bir fiil değildir. Dolayısıyla hadis olarak nitelendirilen bilgilerin hepsi dinen yapılması gereken fiiller olarak değerlendirilmez.
Hz. Peygamber’e nispet edilen her haberi hadis diye ele alırsak, o zaman o haberin güvenilirliğini nasıl bileceğiz?
Hadis ilminin ilk görevi Hz. Peygamber’e nispet edilen her bilgiyi kayda geçirmektir. İkinci görevi ise Hz. Peygamber’e nispet edilen bu bilgilerin gerçekten de ona ait olup olmadığını araştırmaktır. Araştırma sonucunda nispet edilen bilginin ona ait olduğu tespit edilirse “Sahih Hadis” veya “Hasen Hadis” diye isimlendirilir. Dolayısıyla “Sahih Hadis” veya “Hasen Hadis” araştırma sonucunda Hz. Peygamber’e ait olduğu tespit edilen hadis demektir. Kesin bir kanaate varamıyorsak, nakledilen bilginin Hz. Peygamber’e ait olma ve olmama ihtimali birbirine yakın veya eşitse “Zayıf Hadis” olarak isimlendirilir. Hz. Peygamber’e nispet edilen bilginin ona ait olmadığı tespit edilirse “Mevzû Hadis” veya “Uydurma Hadis” diye adlandırılır. Hz. Peygamber’e nispet edilen bir bilginin ona ait olup olmadığını tespitte ilk ve en önemli ölçü bilgiyi her nesilde nakledenlerin yalan söylemediklerinin ve nakilde hata yapmadıklarının tespit edilmesidir. Bunun için de Hz. Peygamber’den itibaren her nesilde bilgiyi nakledenlerin bilinmesi gerekir. Teknik tabiriyle isnadının muttasıl olması şartı aranır. Böylece bilginin güvenilir ve ehil insanlar vasıtasıyla nakledilmesi durumunda Hz. Peygamber’e ait olduğuna karar verilir. Ancak güvenilir ve ehil insanların da yanılabileceği dikkate alınır. Nakledilen bilginin sahih kabul edilen hadisler ve temel prensiplerle çelişmemesi de önemli bir ölçü olarak kabul edilir. Kısaca nakledilen bir bilginin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığı söz konusu şartlar çerçevesinde belirlenir.
Hocam, hadis dediğimiz bir haberin Müslümanlar açısından önemi nedir? Bu konuda Müslümanların kafalarında sorular oluşturulmaya başlandı.
Hadisler bir Müslüman için iki açıdan önemlidir. Öncelikle hadis Allah’ın son peygamber olarak seçtiği, kendisinden “Hiç şüphesiz ki sen elbette ki en büyük ahlak üzeresin.” buyurarak övgüyle bahsettiği bir kimseyle ilgilidir. Kısaca Hz. Peygamber, herhangi bir insan değil, vahiy alan ve Allah’ın övgüsüne layık olan bir şahsiyettir. İkincisi ise onun sadece vahyi alıp insanlara nakletmekle yetinmemesi, aynı zamanda Kur’an’ı bizzat yaşayıp tatbik etmesidir. O (s.a.v.) söz ve uygulamalarıyla Kur’an’ı ilk ve en doğru anlayan ve açıklayanıdır. Hz. Âişe’nin ifadesiyle “Onun ahlakı Kur’an’dı.” Başka bir ifade ile o, “Yaşayan Kur’an’dı.” Kısaca ifade etmek gerekirse İslam’ın en doğru şekilde hayata geçirilmesi ancak Hz. Peygamber’i doğru tanımakla mümkün olabilecektir. Allah’ın “Elbette ki, Resûlullah’ta sizin için güzel örnek vardır.” buyurması da bu durumu belirtmektedir.
“Hadisler dinde delil olmaz.” diyenlerin dayanakları sağlam değil mi diyorsunuz?
Hadisler dinde delil olmaz diyenlerin ileri sürdükleri iki temel delil bulunmaktadır. Bunlardan biri “Peygamber’in tek görevi tebliğ yani aldığı vahiyleri insanlara iletmekten ibarettir.” mealindeki ayetlerdir. Buna göre Hz. Peygamber aldığı vahiyleri insanlara iletecek, insanlar da Kur’an’dan anladıklarıyla dini yaşayacaklardır. Ancak bu mealdeki ayetler indikleri ortam dikkate alınarak incelendiğinde iddia edildiği gibi bunların Hz. Peygamber’in görevini bildirmek amacıyla nazil olmadığı görülür.
Hz. Peygamber Mekke döneminde yaklaşık 13 sene insanları Allah’ın birliğine, nübüvvete ve ahiretin varlığına inanmaya davet etti. Ancak Mekkelilerin büyük çoğunluğu taştan yaptıkları putlara tapmayı terk etmediler. Kehf ve Şuarâ surelerinde yer alan “Onlar inanmıyorlar diye sen kendini helak mı edeceksin?” mealindeki ayetlerde ifade edildiği üzere Hz. Peygamber bu duruma son derece üzülmeye başlayınca “(İnanmayanlara karşı) Senin tek görevin onlara ayetlerimizi iletmektir.” mealindeki ayetler onu teselli etmek amacıyla nazil olmuştur. Dolayısıyla tebliğle ilgili sözü edilen ayetler görev belirleme değil teselli amaçlı nazil olmuş ayetlerdir. Görüldüğü gibi kendilerine delil olarak zikrettikleri ayetler bağlamlarından koparılmış ve Allah’ın kastetmediği anlamlar yüklenmiştir. Hadisler dinde delil olmaz diyenlerin ileri sürdükleri ikinci delil ise hadislerin bize güvenilir yolla gelmediği ve içerisinde uydurma rivayetlerin bulunduğudur. Daha önce ifade edildiği üzere hadis ilmiyle meşgul olanlar Hz. Peygamber’e nispet edilen “sahih”, “zayıf” ve “uydurma” hadislerin tamamını toplamışlardır. Daha sonra da bunlardan uydurma olanlar ile sahihlerini birbirinden ayırmışlardır. Sahih hadisleri bir araya getiren kitaplar bulunduğu gibi mevzû/uydurma hadisleri toplayan müstakil kitaplar da telif etmişlerdir. Başka bir ifadeyle sahih hadisler yanında mevzû hadisler de günümüze gelmiştir ve önemli ölçüde bunlar birbirinden ayrılmıştır. Dolayısıyla günümüze gelen hadislerin tamamen uydurma olduğu ve sahih olanlarının ayrılmadığı iddiası tarihî gerçeklerle örtüşmemektedir.