Güven, İnsan İçin Fıtri Bir Duygudur
- AİLESürmanşet 2
- 22 Haziran 2022
Bizler İslam dininin sempatizanı veya taraftarı değiliz. Elhamdülillah Müslüman’ız. Yani İslam’ın mensuplarıyız. Dolayısı ile yaşamımızın her anında ve her alanında mensubiyet kavramı bizim için çok önemlidir. Başka önemli bir kavram ise meşruiyettir. Bütün amelimizin İslam’ın meşru kıldığı hâl üzere olması gerekir. Mensubiyet ve meşruiyet, bize özgürlüğü kazandırır. Yani mensubiyet ve meşruiyet alanında amel işlediğimizde, hayatı bu çerçevede yaşamaya çalıştığımızda, nefsimizin ve şeytanın kölesi olmayız. Nefsimizin ve şeytanın kölesi olmamak ise özgürlüğümüzü elde etmemize vesile olur. Asıl özgürlük ise insanın kendini bilmesi, Rabbini bilmesi ve Rabbine kul olmasıdır. Müslüman için güvenli alan mensubiyet ve meşruiyet alanı içinde kalmaktır.
HAYAT Özgürlük Nedir? Mahkûm Kimdir?Genel çerçeveyi çizdikten sonra bu güvenliği sosyal hayatımıza nasıl transfer edeceğiz. Bu kavramların lügatten çıkıp hayatımızda ete kemiğe bürünmesi lazım değil mi? Şayet bu kavramları içselleştirip hayatımıza adapte etmezsek; ya yarım bilen oluruz, ya yanlış bilen oluruz ya da bildiğiyle amel etmeyen oluruz. Oysa Rabbimiz bizi ne de güzel terbiye ediyor. Saff Suresi 2’nci ayette: “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” buyuruyor.
GÜVEN ALANI NEDİR?
Örneğin aile hayatında güvenli alan nedir? Nasıl yaşarsak, güvenli alan içinde kalmış oluruz? Erkeklerin evlilikte güvenli alan için, mizahi bir yaklaşımla: “İtaat et, rahat et!” dediklerini duyar gibiyim. Latife bir yana karşılıklı sevgi ve saygı ile birçok problemin çözüleceği kanaatindeyim. Ama asıl konu hem erkek hem kadın için aile hayatında güvenli alan neresidir?
AİLE Mutlu Bir Evliliğin SırlarıNikâh akdi ile kurduğumuz evlilik bağına ilk günkü gibi sadık kalmaktır. Gözümüzü, gönlümüzü, elimizi, belimizi, dilimizi ve kulağımızı haramdan sakınmaktır. İnsani ve nefsani ihtiyaçlarımızı, meşru sınırlar çerçevesinde helal yoldan gidermektir. Eşimizin ve çocuklarımızın, Rabbimizin bize bir emaneti olduğu bilinciyle davranmaktır. Helalinden kazanıp, helal yerlere harcamaktır. Aile bağlarımıza nifak girmesin diye gücümüze göre infak etmektir. Sadece nefsimizden değil; eşimizden ve çocuklarımızdan da sorumlu olduğumuzu unutmamaktır. Eşlerin bir birine bir örtü, bir şemsiye olduğunu fark edip şemsiyeye zarar vermemektir. Ailemiz için, özellikle çocuklarımızın geleceği için sadece dünyalık biriktirmek, ev, araba ve banka hesabı elde etmek üzerine kurgulanmış bir hesabın eksik ve hatalı bir hesap olduğunu kavrayabilmektir. Dünyalık kazanma çabasından önce Rabbimizin rızasını kazanma çabası içinde olmalıyız. Düşünsenize bir… Rabbimizin razı olduğu, sevdiği, sevdirdiği ve kendine ayırdığı kullardan olabilmek… En büyük servet değil mi?
AİLEDE GÖREV TANIMLARINI BELİRLEMEK
Aile saadetinde güvenli alan, eşler arası sorumlulukların yerine getirilmesidir. Ama daha önce görev tanımlarının belirlenmesidir. Bir aile için örneğin; işe gidilecek, para kazanılacak, faturalar ödenecek, alış veriş yapılacak, temizlik, yemek, bulaşık, misafir ağırlama, çocuk bakımı, çocuk terbiyesi gibi birçok ödev var. Bunları erkek ya da kadın, hangisinin yapacağının aile içinde belirlenmesi lazım. Yani her işin sahibi belli olmalı. Görev tanımından kastımız, yapılması gereken işin kim tarafından ve nasıl yapılacağının belirlenmiş olmasıdır. Birlikte yapılacak işlerde ise kimsenin kaytarmadan taşın altına elini koymasıdır.
AİLE İÇERİSİNDE YAPICI OLMAK
Aile içindeki sorumlulukları yerine getirirken, eşimize ve çocuklarımıza karşı beklentimizi ifade ederken yapıcı olmak ve pozitif bir dil kullanmaktır. Yani “ben çalışıyorum, siz yiyorsunuz” diye eşimizi ve çocuklarımız kırıp dökmemektir. Tam bu noktada size farklı bir bakış açısı oluşturmak istiyorum. Örneğin ben çalışıyorum, eşim ve çocuklarım yiyorsa; bu durum benim adıma birçok açıdan, şükür sebebidir. Rabbim sağlık, sıhhat vermiş, çalışacak iş vermiş. Çalışıyorum ve ailemin rızkını helal yoldan temin edebiliyorum. İşsizlik nedeniyle bugün ne iş yapacağım, ihtiyaçlarımı nasıl gidereceğim diye kaygı yaşamıyorum. Kendimi ve ailemi başkasına muhtaç etmiyorum. Aileme helal yoldan rızık getirdiğim için ibadet ediyorum ve Rabbimin rızasını kazanmayı amaçlıyorum. Daha sayayım mı?
Madalyonun diğer tarafından bakacak olursak, “Bütün gün yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik derken canım çıktı.” gibi şikâyetleri de yerinde bulmuyorum. Bunun yerine eşime ve çocuklarımıza, helal kazanılmış rızkımızdan yemek yapıyorum. Temiz bir evde yaşıyoruz. Temiz yiyip, temiz giyiyoruz. Evimizi, ailemizi, iffetimizi koruyoruz. Elhamdülillah. Ne kadar çok şükür sebebimiz var. Farkında mıyız?
Kadın ve erkeğin birlikte çalıştığı, hayatı birlikte omuzladığı, eve geldiklerinde de dışarısını olduğu gibi ev hayatını da birlikte paylaştıkları ailelerimiz de mevcut. Bu durum aile sorumluluğu olarak bir tık daha zor. Hem erkek hem kadın, hem dışarda hem içerde hayatı paylaşmak zorundalar.
Sağlam temelli ve uzun soluklu evliliklere baktığımızda fedakârlığın karşılıklı olarak yaşandığını görüyoruz. Yoksa çiftlerden birisi feda ederken diğeri kâr ederse bu evlilik olmaz. Bunun adı, ticaret olur.
Dilerseniz bu yazıyı Peygamberimiz’in (s.a.v.) kızı Hz. Fatıma’ya evlilik üzerine verdiği nasihatlerle tamamlayalım.
Kızım, evimizden çıkıp başka bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun…
Sen kocana yer ol ki, o sana gök olsun!
Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun!
Kocana yumuşak davran!
Öfkeli hallerinde sessizce yanından kayboluver.
Öfkesi geçinceye kadar ona görünme.
Ağzını ve kulağını muhafaza et.
Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma.
Sakın mukabelede bulunma!
Ona karşı gelme!
Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün.
Bu suretle sana iyi nazarla baksın.