Gülme Komşuna Gelir Başına
- YAZARLAR
- 10 Ocak 2020
Vâsile b. el-Eska (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söylemektedir: “Kardeşinin başına gelen bela ve musibete sevinme. Aksi hâlde, Allah ona merhamet ediverir, seni de bela ve musibete uğratıverir.” Bu hadisin çağrıştırdığı diğer bir hadis şudur: “Kim, kardeşini bir suç ve günah sebebiyle ayıplarsa, onu işlemeden ölmez.” Tâbiînden Hasan Basrî’nin (v. 110/728), şâhid olarak zikredilen şu sözü, rivayeti açıklayıcı mahiyettedir: “Derlerdi ki, kim tevbe ettiği bir günahı kardeşine isnat ederse, Allah onu o günaha müptela/ musallat etmedikçe ölmez.” (Münâvî, Feydu’l-Kadîr, VI, 183)
Her iki rivayet de “Gülme komşuna gelir başına” atasözünü hatırlatır. “Eğer size bir iyilik dokunursa bu onları üzer, başınıza bir kötülük gelirse onlar buna çok sevinirler.” (Âl-i İmrân suresi, 3:120) ayetinin işaret ettiği üzere, Müslüman kardeşinin başına gelen üzücü hadiseden dolayı sevinen kimse, karşı cephede yer alan düşman kuvvetlerinin durumuna düşmüş/benzemiş olacağından büyük bir günah işlemiş olur. Ayet metninde geçen ferah kelimesi, hadis metnindeki şemâte ile aynı manaya gelir. Aslında içine düşülen bu vahim durum ile haset illeti arasında sıkı bir münasebet (mülâzemet ilkesi) vardır.
Şüphesiz, emir bi’l-ma’ruf ve nehiy ani’l-münker sorumluluğu gereği, yanlış yapan bir Müslüman uyarılır, uyarılmalıdır. Ancak bu yapılırken, onun tepkisini çekecek bir üslup yerine, onun akıl ve gönül dünyasını okşayacak yumuşak ses tonu ve daha ziyade dolaylı anlatım yolu tercih edilmelidir. Ona yaklaşım tarzı, “Ben kardeşimin hatasına ve günahına düşmanım!” hâlet-i rûhiyesi ile olmalıdır.
Muâviye b. Hakem’in (r.a.) Resûl-i Ekrem ile yaşadığı şu hatıra, bu noktanın önemini gösterir: Muâviye b. Hakem (r.a.), namaz esnasında aksıran birisine “yerhamükellâh” dedikten sonra, bakışlarıyla kendisine tepki gösteren cemaate kendisinin, “Ne oluyor da bana bakıyorsunuz?” diyerek onlara karşılık verdiğini, onların üstelemeleri üzerine sustuğunu ve namazdan sonra Hz. Peygamber’in “Namazda hiçbir şekilde insan sözü uygun olmaz. Ancak namaz tespih, tekbir ve Kur’an okumaktan ibarettir.” buyurduğunu anlatır. Câhiliyyeden yeni kurtulmuş birisi olarak Hz. Peygamber’e sualler soran Muâviye b. Hakem, onun kendisini kesinlikle aşağılamadığını, hiçbir zaman ondan daha güzel öğreten bir muallim ve mürebbi görmediğini ifade eder .
Özellikle işlediği suç ve günahtan pişmanlık duyarak özür dileyen, tevbe ederek Allah’a iltica eden bir insanın, geçmişte yaptıklarının teşhir edilerek mahçup duruma düşürülmesi, “fitne peşinde olmak” gibi kalp hastalığının bir işareti, kibir ve gurura kapılarak kendini ön plana çıkarmak gibi patalojik bir durumun tezahürü olduğundan büyük günahlar arasında sayılır.