Gayrisafi Millî Mutluluk

Gayrisafi Millî Mutluluk

Anlamı ise, bir ülke vatandaşlarının bir yıl için ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin, belli bir para birimi karşılığındaki değerinin toplamıdır. Bu rakam, ülkenin nüfusuna bölündüğü zaman, kişi başına düşen millî gelir ortaya çıkar. Tam bu noktada şunu belirtmeyi de ihmal etmeyelim. Kişi başına düşen millî gelir, günümüz şartlarında “Kişi Başına Düşmeyen Millî Gelir”dir. Çünkü kapitalist ekonominin küresel düzeyde hakimiyetini ilan ettiği dünyamızda, gelir dağılımındaki adaletsizlik başlı başına büyük bir soruna dönüşmüş vaziyettedir. GSMH’sı en yüksek ülkelerden biri olan ABD’de üç milyona yakın kişi evsiz ve barksız, sokaklarda yaşamak durumunda kalmaktadır. Yirmi milyon insan açlık sınırının altındadır ve bilfiil açlık çekmektedir. Küresel düzeyde ise seksen ailenin mal ve mülkü, üç buçuk milyar insanın varlığı ile eşit düzeydedir. Bugün üç milyar insan, günde iki doların altında gelirle yaşamaya çalışmaktadır. Kıymetli şairimiz Necip Fazıl, kapitalist düzenin yol açtığı bu sosyoekonomik adaletsizliği şu veciz mısralar ile dile getirmiştir;

Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul

Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa

Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

Ülkelerin zenginlik ve refahının ölçüsü olarak gösterilen GSMH, bireyin mutluluğu söz konusu olduğunda büyük bir anlam ifade etmeyebiliyor. Maddi zenginliğin dağılımındaki adaletsizliğe verdiğimiz yukarıdaki çarpıklığın ötesinde, eğer mevzu insanın mutluluğu ise, eskilerin ifadesiyle parayla saadet olmuyor. Psikologların araştırmalarıyla ortaya çıkan mutluluk sıralamasında, fakir ülke vatandaşlarının gelişmiş sanayi ülkelerindeki insanlardan daha mutlu olduğu gözlemlenebiliyor. Hatta modern memleketlerde yaşayanların, az gelişmiş olarak nitelenen ülkelerde yaşayanlara nispetle mutsuzluğa gark oldukları, melankoli ve depresyon hastalıklarıyla cebelleştikleri tespit edilmektedir.

İdrak seviyesi yüksek olan şuurlu insanlar, önlerine konulan basmakalıp kriterleri aşarak düşünebilenlerdir. Ne ülkelerin ne de insanların, maddi ölçekler üzerinden sınıflandırılmasını kabul etmezler. Zenginliğin ölçüsünün, ihtiyaç fazlası mal ve mülk sahibi olmak olmadığının bilincindedirler. Sahip olunan beden sağlığının ve gönül huzurunun, en büyük zenginlik olduğunun farkındadırlar. Ahlak ve maneviyat yüksekliğinin, gelişmişlik düzeyinin en bariz göstergesi olduğunun şuurundadırlar.

Allah bizleri ve yaşadığımız coğrafyaları hakiki anlamdaki gelişmişlik düzeyine, yani hem bireysel hem de toplumsal düzlemde kemalata ulaştırsın.