Fransa’da 3 Müslüman Öğrenci Ülkenin En Saygın Üniversitesine Alındı; Ama Hâlâ Farklılıkları Yüzlerine Vuruluyor

Fransa’da 3 Müslüman Öğrenci Ülkenin En Saygın Üniversitesine Alındı; Ama Hâlâ Farklılıkları Yüzlerine Vuruluyor

Yosra on yedi yaşında çalışkan ve hedef odaklı Müslüman bir öğrenci. Bu sene, en yüksek takdir ve ödüller ile liseden mezun olduktan sonra, Fransa’nın en saygın üniversitelerinden birine kabul edilerek hayalini gerçekleştirdi. Bu başarıya rağmen Yosra kendisini o çevreye ait olarak hissedemiyor.

Stains’de, yoksullaşmış bir banliyöde büyüyen Yosra, ailesi ile 1998 yılında eski bir Fransız sömürgesi olan Tunus’tan Fransa’ya geldi. Genç Müslüman kızın babası havalimanında otobüs şoförü olarak çalışırken, annesi yaşadıkları banliyöde bir gündüz bakım merkezini yönetiyor.

Bu banliyö, Paris’i yirminci yüzyıla kadar çevreleyen eski surların dışında kalan bir dış yerleşim alanı. 1973 yılından sonra bu eski surların yerine başkenti ikiye ayıran ve periferik denilen bulvar oluşturuldu. Böylece halk ikiye ayırıldı: Surların içinde yaşayanlar ve dışında kalanlar şeklinde.

MÜSLÜMANLAR  DIŞLANIYOR

Fransa, dünyanın diğer ülkeleri gibi pandemi ve pandeminin sonuçları ile savaşırken, bu arada bir başka konu ile de aktif olarak ilgileniyor. Kendine özgü devlet laikliği ve Fransada yaşayan Müslümanlar arasında bir hesaplaşma yaşanıyor. Yosra gibi olabildiğince iyi bir eğitim elde etmek isteyen ve Müslüman kimliğine sahip olan gençler, bu durumdan oldukça etkileniyor. Son günlerde gerçekleşen terör saldırıları, ülkede Müslümanlara karşı güvensizlik ve düşmanlık duygularını beslediği gibi, Müslüman öğrencileri de olumsuz bir şekilde etkiliyor.

Yosra, içinde bulundukları durumun kendisinde hangi duyguları uyandırdığını şöyle anlatıyor: “Olanların bizimle bir ilgisi yok, bu bizim suçumuz değil. Buna rağmen, onlarla bizim aramızda bağlantı kuruyorlar.”

Fransa’da meydana gelen bu toplumsal bölünme sadece inanç ve devlet arasındaki bölünme olarak değil, aynı zamanda varlıklılarla fakirlerin ayrışımı, surların içinde ve dışında yaşayanların ayrışımı olarak da gerçekleşiyor.

Yosra “Sciences Po” adında, Fransa’nın en saygın üniversitelerinden birisinde okumak için olağanüstü çaba gösterdi. Genç kız için bu üniversiteden mezun olmak, sadece daha iyi iş imkânları değil, aynı zamanda tamamıyla yeni bir sosyal sınıfa geçiş anlamına da gelebilir. Yosra 2020 yılın eylül ayında “Sciences Po” üniversitesine öğrenci olarak başladı.

MEDYA, BANLİYÖ OKULLARINI SADECE ŞİDDETLE HABERLEŞTİRİYOR

Ön sekiz yaşında olan Mohamed, Yosra ile aynı lisede Stains’de eğitim alıdı. Lycée Maurice Utrillo, yani, Yosra ve Mohamed’in lisesi, haberlere çıkıyor, ama, yanlış sebeplerden dolayı. Örneğin 2017 yılı kasım ayında lise öğrencileri okulun girişini sandalye ve çöp tenekeleri ile bloke ederek protesto eylemleri yaptı. Öğrenciler, liselerden üniversiteye giriş için getirilen yeni sistemi protesto ediyorlardı. Bu yeni sistem, öğrencilerin geldiği liseye bakıyor, o lisenin öğrencilerinin en iyi üniversitelere kabul edilme sürecini zorlaştırıyordu.

Muhabirler, Lycée Maurice Utrillo okulu sadece bu tür protestoları ve şiddet içeren olayları haber yapabilmek için ziyaret ediyorlardı. Lisenin bulunduğu Stains, Saint-Denis ve Pierrefitte şehirlerinin kesiştiği noktada bulunuyordu. Dolayısıyla, şehirlerin rakip çeteleri için toplanma noktası hâline gelmişti.

Ama, Mohamed’e göre, bu haberler Stains şehrini olduğundan daha tehlikeli olarak kamuoyuna sunuyordu. Mohamed, habercilerin sadece vahim durumlarda geldiklerini ve kendisinin de böylesi durumlarda oldukça nadir ortaya çıktığını anlatıyor.

Bir keresinde Liberation gazetesi bu okula ilgili bir makale yayınladı. Makalenin başlığı: “Maurice Utrillo: Ölüme Giden Yol” şeklindeydi. Her ne kadar bazı öğrenciler, gazete yazı işlerine haberde anlatıldığının doğru olmadığını ifade ede bir mektup yazdılarsa da Liberation gazetesi bu mektubu hiç yayınlamadı.

Yosra gibi Mohamed de “Sciences Po” üniversitesine alındı. Mohamed, Afrika araştırmaları alanında uzmanlaşmaya karar verdi.

“FRANSA BİZİ KABULLENMİYOR”

Yosra ve Mohamed ve arkadaşı Khadija dışlanma hissine maruz kalmanın yanında yabancılık duygusuna kapıldıklarını da itiraf ediyorlar. Gençler, ailelerinin geldikleri ülkeye ait olmadıkları gibi, Fransa’da da dinî inançları ve vatandaşlıkları nedeniyle kabul edilmediklerini hissediyorlar.

Mohamed, konuşmalarında Atlantico ismindeki online dergisinde rastladığı bir haberi tartışıyor: Haberde, Mohamed, Yosra ve Khadija’nın okuduğu lisede Fransız laikliğine göre yasadışı sayılan gizli namaz odaları olduğu iddia ediliyordu. Ayrıca Khadija “Sanki satanist bir ayin yapıyormuşuz gibi, okulun kantininde helâl yemekler verildiği konu edinildi.” diyor. Khadija, Sorbonne’da hukuk okuyor.

Fransa’daki laiklik kurallarına göre, Müslüman kızların lisede başörtü takmaları yasak. Khadija, Müslüman genç kızların saçlarını, kazaklarının başlıklarıyla örtmeye çalışsalar bile, ders esnasında başlıklarını açmak zorunda olduklarını anlatıyor.

Yosra, Mohamed ve Khadija Fransa’nın en iyi üniversitelerine alınmalarına rağmen, bu ayrımcı duygunun her daim mevcut olduğunu söylüyorlar. Öyle ki, bazı profesörlerinin kendilerine açıkça soy isimleri ile daha çok mücadele etmeleri gerektiğini ifade ettiklerini de hatırlıyorlar.

Ancak Mohamed’in bir hedefi var: “Cumhurbaşkanını eleştirip protesto etmektense, bir gün onun yerini almak.”